• stefan zweig'in kleist, nietzsche ve holderlin'in hayatlarini anlattigi kitabi.
  • kitabin orjinal adi: "der kampf mit dem daemon" (''seytanla savas'', ama buradaki ''seytan'' ayni zamanda dogu masallarindaki ''buyuk ve kotu cin'' anlamina da gelmektedir. ornek: ecinniler olarak da bilinen cinler romani almanca'ya "die daemonen" olarak cevrilmistir. yani turkce icin bir cok yan anlam tasiyan tek bir almanca kelime yine...)
  • bulamıyorum ben bu kitabı. almıştım zamanında.okuyamadım bir türlü. yastık altı, mobilya arkası heryeri araştırdım yok. kitapçılara baktım, sahaflara sordum. nafile. iş bankası kültür yayınları'nda imiş yayın hakkı. basmayacaklarmış. okumasınmış kimse. terbiyesizlik.
  • kelebek koleksiyoncuları vardır; ömürlerindeki bir anı dondurup toz kanatlıların, haklarında çok az şey söyleyebilen donuk bir anlatım kurarlar: görünen hakkında kadrajın kuruntularından ibaret.. ne can acısından bir iz, ne birkaç günlük hayata sığdırılmış bilgelikten herhangi bir işaret..

    bir yaşam koleksiyoneri ile bir biyografi yazarı arasındaki büyük farkı, benim gibi biyografi tutkunları, zweig’ın satır aralarında bulabilirler.

    geçmişte defalarca okudum. defalarca kleist ve hölderlin’e döndürdü bu kitap/zweig beni. tekrar tekrar okumak isteği doğurdu bende bu adamları. içimden çalınmış almanca intiharlar vardır hatta bu kitap yüzünden. zaten bütün intiharların bizden çalınmış bir tarafı olduğunu, pek çoğumuz ömründe en az bir kere, ruhunun bir yerlerinde, mutlaka kavramıştır. kendi gidişleriyle içimizde öldürecek bir adam bırakmayanlar yüzünden, kendi nedensizliğimizi kim bilir daha ne kadar taşıyacağız omuzlarımızda. benim de sağ omzumun geçmişinde şu ödev lekesi, zweig’ın nefesiyle belli belirsiz, sessizliği kadere dönüştürüyor, biraz daha silikleşiyor bu sabah (neden gülesim geliyor acaba, samimiyim aslında?).

    bundan önceki okumalarımda fark etmediğim bir şey olduğunu anlıyorum. kitap ilk satırından son satırına bana yıllarca aslında stefan zweig’ı anlatmakta olduğu halde, neredeyse içinde okuduğum trajedilerin toplamı kadar büyük olan bir insan dramına kayıtsız kalmışım; tepeden tırnağa hicaba bürünmüş bir adamın, kendisi dışında bir çok kahraman çıkarmış, tepeden tırnağa gerçek polidramına... ona bir belgesel sunucusu payesi vermişim bugüne kadar. diksiyonunu taktir etmişim sadece.

    evet.. kendisiyle savaşan üç adamla ilgili o muhteşem biyografiler, aslında yıllardır elimin altında durmakta olan, büyük bir otobiyografinin parçalarıdır aslında. zweig, gelmiş geçmiş en büyük kendiyle savaşanlardan biridir gözümde.

    onun intiharından, sadece, eşiyle birlikte ölmeyi seçmesinden hareketle bunları konuşuyor olsak, işte o kelebek koleksiyonlarından birini seyreden, sadece dondurulmuş tek bir an’ın görüntüsünden cezbeye kapılmış ölüsevicilerden olurduk. zweig, bu kötülüğü, bu duyarsızlığı reva görmemiştir kahramanlarına. çünkü her şeyden önce, tıpkı onlar gibidir. bu yüzden bu kadar yakından görebilmiştir onları. onun da söylediği gibi: “gerçek trajik, asla teatral değildir.”

    nietzsche, kısacık da olsa uyuyabilmek için içermiş veronal’i, öyle anlatıyor zweig, kendisi bir daha uyanmamak üzere içti.

    giderken bir fotoğraf çektirmiş ve bırakmış bizlere. düşünüyorum da, o fotoğrafa bakarak yapılmış bütün özkıyım güzellemeleri, asıl trajediye dair ne de az şey söylüyormuş gerçekte.
  • türkiye iş bankası yayınları tarafından yine, yeni, yeniden basılarak okumayı dört gözle bekleyenleri sevindiren stefan zweig kitabı.
  • "yaşamayı bilmeyenleri seviyorum,
    isterse batan olsunlar,
    zira onlar aşanlardır."

    bugün nasıl yasaklanmadığı anlaşılmayan dünyanın en büyük uyuşturucusu müzikle yazılmış, çevresi dizelerle sarılmış, ayaklar yere basarken beden ve ruhun ötesindeki üçüncüyle acı çekmiş, kovalanan şeytanı kutsamış, safça ölümleri kendine bahşetmiş dört büyük kalpliyi anlatır.

    içlerinde kah cenk ettikleri, kah mutabakat imzaladıkları şeytan bu dört büyük kalpliye safça bir ölüm bahşetti. kendilerinin farkına varmasalar kalp büyümesinden öleceklerdi.

    ebedi abartma kabiliyetleri ölümlerini de tutkuya yükseltti. bir sarhoşluk, bir sefahat alemi, bir esrimeye bürüdü.

    alın yazılarına dua ettiler. yazgıları onları korudu. o en büyük yazgı için. ölüm için.
  • eseri türkçeye prof. dr. gürsel aytaç çevirmiştir.
    zweig, bu üç usta kalem üstadını değerlendirirken kriter olarak -onların tam zıddı olarak gördüğü -goethe'yi koyar.
    aytaç'ın tabiriyle goethe sağlıklı, onlar ise hastadır.

    tadımlık:
    ...ardında bütün bir mutsuzluk sürüsü vardır, peşinden koşan; bir yaralı geyik gibi çalılara atar kendini, bazen iradenin ani bir dönüşüyle kaderin kışkırtıcı köpeklerinden birini yakalar, kurbanını yere serer üç, dört, beş kan sıcağı eser, tutkunun bağnndan çıkma- ve sonra kan kaybederek çalılar arasına kaçar gider. ve kaderin kızgın av köpekleri onu artık yakalayacaklarını sandıklan anda, son gücünü toplayıp âdeta şaha kalkar ve -değersizin avı olmadan- asil bir sıçrayışla uçurumun içine atar kendini.
    (kleist bölümünden)
  • sigmund freud'a, insanın içine işleyen o zihne, o ilham verici kurucuya ithaf ile başlayan; hölderlin, kleist ve nietzsche'nin yaşamöykülerinin çağdaşları goethe'nin hayatından kesitlerle birlikte ele alındığı stefan zweig kitabı.

    sadece ender olan genişletebilir zihnimizi, sadece yeni bir şiddet karşısında ürperirken büyür duygularımız. bu yüzden, sıra dışı olan bütün büyüklüklerin ölçüsüdür. ve her zaman -en sersemletici ve en tehlikeli kişiliklerde bile- yaratıcı olan bütün değerlerin üstünde bir değer, zihinlerimizin üstünde bir zihindir.
    her şeyi kaybetmeyi bilen biri her şeyi kazanacaktır ve acılar onun ruhunda yaratıcı bir güce dönüşür; "ne kadar nedensizse insanın acısı, o kadar nedensizdir gücü de". *
    çünkü duygunun derinliğini her zaman sadece trajik tabiatlarda duyumsarız. ve insanlık sadece ölçüsüz olanda fark eder kendi sınırını. *
  • hoş bir zweig kitabıdır. hölderlin, kleist ve nietzsche'yi zweig'ın gözünden görmek ve ruhlarını koklayabilmek için okunabilir.
    kleist benim pek tanımadığım bir isimdi. bu kitap sayesinde kendisine yönelecem. abiye ciddi bir yakınlık duydum. ayrıca bu isimlerle birlikte zweig'ın ruh durumunu etüt etmeniz için de bu kitap bence güzel bir araç.
    ben nafer ermiş'in iş bankası kültür yayınlarından çıkan baskısını okudum. siz bulabilirseniz başka bir çeviriyle kıyaslayın derim. özellikle hölderlin bölmü bence başka bir çevirmenden okunmalı. ben açıkçası başka bir çeviriyi bulup kıyaslamayı düşünüyorum.
  • 3 gün önce başladığım ve devam ettirmekte müthiş güçlük çektiğim zweig kitabı. 3 düşünürü anlatıyor, hayat hikayelerine değiniyor iyi, güzel fakat o kadar gereksiz ayrıntılarda boğuyor ki... işte hölderlin'den bahsediyorsa mesela şu yaşına kadar yaşadı yaşamının şu süreci onun için zorluydu vs vs. ben 3 düşünürün düşüncelerine derinlemesine değinecek hatta kıyaslayacak diye bekliyordum ve iş bankası kültür yayınlarının çıkardığı kapağa hayran kalmıştım. kitabı oldukça çekici yapıyor doğrusu fakat tam anlamıyla hayal kırıklığı yaşadım. fakir doğdu zenginleşti işte şu hastalıktan öldü gibi babaanne muhabbetlerinden ötesi var mıydı bilemiyorum fakat 100 sayfa civarı okuduktan sonra benim gibi dedikodumsu söylemlerden hoşlanmayanların ilgisini çekeceğini düşünmüyorum. yine de kimse bir iki yorumla onca emek ürünü olan kitapları karalamasın kendileri okuyup kendi yargılarını versinler.
hesabın var mı? giriş yap