• ismet özel'in şiiri

    biz şehir ahalisi, kara şemsiyeliler!
    kapçıklar! evraklılar! örtü severler!
    çığlıklardan çadır yapmak şanı bizdedir.
    bizimdir yerlere tükürülmeyen yerler

    nezaketten haklılardan yanayızdır hepimiz
    sevinmemiz çapkıncadır, ağlatır bizi küpeşteler
    yaşamak deriz -oh, dear- ne kadar tekdüze
    katliamlar ne kötü be birader

    güneş neredeysek orada bulur bizi
    ya cünup ve yalancı veya miskin ve ülser.
    falımız neyse çıksın diye açarız indeksleri
    sayılar bizi bulur, o ayıp işaretler

    saframızla kesemizi birleştiren anatomi bilgisi
    hadım tarih, kundakçı matematik, geri kafalı gramer
    evet bunlar gizlice örgütlenerek alnımıza
    verem olmak üretimi düşürür ibaresini çizer

    biz şehir ahalisi, üstü çizilmiş kişiler
    kalırız orda senetler, ahizeler ve tren tarifesiyle
    kimbilir kimden umarız emr-i bi'l-ma'ruf
    kimbilir kimden umarız nehy-i ani'l-münker
    bize yalnız oğulları asılmış bir kadının
    memeleri ve boynu itimat telkin eder.
    1982
  • (bkz: idi amin)
    (bkz: hannibal lecter)
    (bkz: cannibalism)
  • istemeden, ağızdan dışarıya salmazdan önce -salınmasından memnun olunmayan, varedildiğinden hoşnutsuz söylenilen kelime'dir.
  • nedense ilk okuyunca bir working class hero tadı aldığım, muazzam şiir.
  • “kara şemsiyeliler”, “kapçıklar”, “evraklılar”, “örtü severler” ifadeleri şiirde bahsedilen “şehir ahalisi”ne yönelik olumsuzlayıcı sıfatlardır. kara şemsiye, kirli ilişkileri, meşru olmayan işleri çağrıştırır. kapitalizm özelinde söylenecek olursa bu kirli ilişki kara paradır. dolayısıyla “kara şemsiyeliler” kirli ilişkilerin, kara paranın altına sığınan özneyi temsil etmektedir denilebilir. “evraklılar” ise bu tip öznelerin bürokrasideki temsilcileri olarak düşünülebilir. “örtü sever” istiaresi ise yine bu öznelerin yaptıkları kötülükleri örtbas etmelerini ifade eder. bu özneler şanlarını çığlıklarıyla imar ederler. yatıp kalktıkları evler, yiyip içtikleri restoranlar, çalıştıkları ofisler mekân olarak şiirdeki ifadeyle “yerlere tükürülmeyen yerler”dir. yani bu mekanlar son derece steril yerlerdir.
    bu şehirli insanlar kendilerini nazik olarak tanıtırlar. fakat nezaketi uygulamazlar, sadece nezakete özenirler. dolayısıyla“nezaket”, burada samimiyetten uzak, gösteriye dayalı ilişkileri imgeleyen bir ifade olarak kullanılmıştır. özel’e göre medeniyet insanlara inceliği veriyor karşılığında içtenliği alıyor.
    güç kimde ise ondan yanadırlar. çünkü güç kimde ise haklı da odur (!) bu şehir ahalisinin sevgileri çapkıncadır, yani tüketime ve fuhşa dönüktür. bunlar büyük acılar ve sevinçler yaşamazlar.
    ayrıca ikinci dörtlükteki son iki dize doğrudan “şehir ahalisi”nin ağzından alıntılanmış bir konuşma cümlesi olarak şiire girer. “yaşamak deriz-oh, dear-ne kadar tek düze/ katliamlar ne kötü be birader.” katliam sonucu öldürülen insanlara karşı duyarsızlaşan modern-kapitalist özne söylemini içermektedir.
    “güneş, neredeysek orada bulur bizi” biz nerede çıkmaza düşsek, bir çıkar yol mutlak bulunur, şeklinde okuyabiliriz.
    ismet özel’de özellikle alkol/şarap ve şehir birlikte anılır. “insanlar kapitalist bir şehirleşme anlayışının getirdiği olumsuz şartlar altında kendi öz kimliklerini kaybederek başka kültürlerin ve medeniyetlerin hegemonyası ve fiziksel büyüsüyle sarhoş olmaktadırlar. aynı şekilde şarap da şehirlerde çağdaşlaşmanın getirmiş olduğu bunalım sonucu çokça tüketilen bir içkidir. kendi kimliğini kaybeden insanlar bir zorunluluk gereği şehre ve şaraba yaltaklanmaktadırlar.”
    “verem olmak üretimi düşürür” ibaresi ise eski ekonomi politiğimizin vazgeçilmez unsurlarından olan ve beş yıllık süreler için hazırlanan kalkınma planlarından birinde de neredeyse aynı içerikte yer almaktadır. verem hastalığının oldukça yaygın olduğu yıllarda hastalıkla mücadelenin önemli bir metodolojik gerekçesi, bu hastalığın üretime yaptığı negatif etkiydi. çünkü kapitalist sistemin her unsuru, işçiye üretim ve kâr açısından bakar. ona göre işçinin verem olma hakkı yoktur.
    son dizede ise yeni bir şehir ahalisinden bahsedilir. bunlar üstü çizilmiş, dışlanan, ayak uyduramayan kişilerdir.
    senet, özel’e göre modern insanın ahlâk belirtisidir. senetlerini vaktinde ya da vadesinde ödeyen insana ahlâklı denmektedir. bu insan velev ki arkadaşına ihanet etmiş olsun, önemli değildir. önemli olan senetlerin ödenip ödenmemesidir. şiirin bu son bölümünde anlatılan üstü çizilmiş “şehir ahalisi”nin bu araçlarla pek ilişkisi olmaz. bunlar şehrin bilinen yaşam tarzından uzak durmaya, modern kapitalist hayatın dışında kalmaya çalışan özneleri temsil eder.
    modern büyük kentlerde ruhsal bir ezinçle yaşayan, sıkışıp kalan üstü çizilmiş “şehir ahalisi” bazı gruplardan medet umar. bu gruplar işçi sendikaları, siyasi parti örgütleri, bir kısmını hemşerilerin oluşturduğu dernekler veya lokallerdir. fakat özel’e göre temel sorunlar bunlar değildir, bunlar olmamalıdır. “bütün bu meselelerin çözümü sağlanınca insan hangi ufuklara ulaşacak?” diye sorar ismet özel. bu kadarının düşünüldüğü yok, çünkü günlük meseleleri başımıza saranlar, bizlerin bu meselelerden başımızı alıp başka şeyler düşünmemizi istemezler.”
    bir anlamda “emr-i bil-maruf” ve “nehy-i ani`l-münker” - iyiliği emretmek, kötülükten men etmek- arayışı, şehrin içine çeken girdabından kurtulmak adına birilerinden medet umma arayışıdır. peki, bu beklentiyi karşılayacak olan nedir? bunun cevabı yine şiirin içinde gizlidir:
    “bize yalnız oğulları asılmış bir kadının
    memeleri ve boynu itimat telkin eder.”
    burada bahsedilen kadın islam tarihinde önemli bir yeri olan hz. sümeyye'dir. sümeyye iki şeye muhalefet etmiştir. onun sesi cahiliye dönemi sömürü düzenine ve sapık inanışlara tepki olarak çıkmıştır. ardından oğulları asılmış, kendisine işkence yapılmış ve bazı organları kesilerek şehit edilmiş, islamiyet döneminde ilk kadın şehit olarak tarihe geçmiştir.bu yüzden sümeyye gibi idealist bir kahramanın hikâyesini hatırlamak iyiliği emretmek, kötülükten men etmek adına önemli şeyler verebilir.
    ismet özel insanın varoluşunun teyakkuz hali olduğunu, olması gerektiğini ve şiirin de bu teyakkuzu güçlendiren, varoluşu anlamlandıran bir tarafı olduğunu düşünür.

    an analysıs essay on “dıslerımız arasındakı ceset” poem of ısmet ozel selim somuncu
  • "halk neden yakınıyor en çok? pahalılıktan, parasızlıktan. para ile ne alamıyoruz? kilosu 90 liraya çıkan et
    alamıyoruz. et nedir? et aslında bir cesettir. ölmüş hayvandır. ölü bir gıdadır. yoğun enerji yüklüdür ama
    çok da toksinleri vardır. yaşlılarda asit üriği çoğaltır. et ayni zamanda insanı didişken yapar. et ihtirasları körükler. gandhi'yi, gandhi yapan et yemeyişi idi. sağlığımız için et yemeyi kendimiz durdurmalı idik. kötü alışkanlıkların çoğu gibi durduramadık. işte şimdi pahalılık geldi çattı istesek de bu eski alışkanlığı sürdüremeyeceğiz. pahalılık aslında bizi daha sağlıklı bir gıda sistemine zorlamış olmuyor mu? sigara ve içki içinde ayni muhakemeyi yapabiliriz." haldun taner "koyma akıl oyma akıl" 1. basım:1985
hesabın var mı? giriş yap