18 entry daha
  • ön okuma tavsiyesi: (bkz: negatif diyalektik/@signifier)

    ----------------------besim f. dellaloğlu
    bu diyalektiğin, yani negatif diyalektiğin ortaya çıktığı en önemli alan adorno için aydınlanmadır, modernliktir. aydınlanmanın diyalektiği yapıtı çağımızın en güçlü, hatta acımasız akıl eleştirilerinden biridir. bu yapıt adorno ve horkheimer tarafından ikinci dünya savaşı sırasında yazılmıştır. sırf bu nedenle bile zaman zaman ikisini ayırt etmek güçtür, hatta anlamsızdır. yukarıdaki bazı paragraflarda her ikisinin adının yer yer birlikteliği de bu yüzdendir. bu konudaki en net ifade, yine aynı dönemde yazdığı minima moralia'nın önsözünde adorno tarafından ortaya konmuştur. "hiçbir düşünce yok ki burada, onu kâğıda geçirmeye vakit bulmuş adam kadar horkheimer'a da ait olmasın."

    aydınlanmanın kendi ideallerine ihaneti, adorno ve horkheimer'ın aydınlanmanın diyalektiği yapıtının ana temasıdır. frankfurt okulu'nun en güçlü yanlarından biri, aydınlanmayı yeni baştan yazmalarıdır. getirdikleri toplumsal eleştiri, bir bakıma modern aklın eleştirisidir. bunun temelinde de aydınlanmanın ulaştığı sonuçlar yatmaktadır. frankfurt okulu'na göre aydınlanmanın vardığı sonuç kendi kendini imhadır ve bunun iki ana nedeni vardır. bunlardan ilki, aydınlanmanın aklı getirdiği noktada bireyin silinişidir. adorno'nun deyişiyle, "niteliksel olarak farklı olan ve özdeş olmayan (non-identical), niceliksel özdeşlik içinde erimiştir." aklın yalnızca amaçlara ulaşmak için kullanılan araçlarla tanımlanır olması yeni bir egemenlik biçimi yaratmıştır: tümelin akıl yoluyla tikel üzerindeki egemenliği. çünkü artık tümel aklın somuttaki gerçekleşmesi gibi görünmektedir bireye. bu dayatma bireyce gerçekleşmiş evrensel akıl olarak algılanmakta ve bireyin toplumsal işbölümündeki konumu dolayımıyla da sürekli yeniden üretilmektedir. bu, bir anlamda, tümelin bireyin aklını işgal etmesidir. birey kendi varlığını tümelin kendisine öngördüğü rollerin dışında tanımlayamaz olmuştur. efsanevi burjuva bireyi yoktur artık.

    ikinci neden ise, aydınlanmanın özne ile doğayı birbirinden kesin çizgilerle ayırmasında yatmaktadır. mit, insanı doğaya tabi kılarken, aydınlanma doğayı insana tabi kılmıştır. bu mutlak ayrım insanın içinde varolduğu doğayı kendisine tamamen dışsal bir öğe olarak algılamasına yol açmış, bu da doğanın insan için şeyleşmesine neden olmuştur. modern dönemde, bilim ve teknoloji insanın doğa üzerindeki egemenliğinin araçları hâline gelmiştir. doğa yalnızca üzerinde egemenlik kurmak için hakkında bilgi edinilecek bir nesneye dönüşmüştür. ancak insanın doğa üzerindeki bu egemenliği, aynı zamanda insanın kendi üzerinde de bir egemenlik yaratmıştır. çünkü insan da içinde yaşadığı doğanın yazgısını paylaşmak durumundadır. sonuçta insanı yücelten aşkın özne konumlandırması, ki modern düşüncenin temelidir, insanın çöküşünü de hazırlamıştır. böylece, insanın doğa üzerindeki egemenliği, hem insanın, hem insanın iç doğasının ve hem de doğanın egemenlik altına alınmasıyla sonuçlanmıştır. bir bakıma, her iktidar ilişkisinde, iktidarın öznesi, nesnesinin kaderini paylaşmak durumundadır.

    her öznede, modernin ya da genel anlamda toplumun gerçekleştiği bir nokta vardır. bu, modern dönemde genelde akıl üzerinden gerçekleşir. modern dönemde akıl, toplumun öznedeki ajanıdır. akıl, özneye takılmış bir "protezdir". her protez, içinde yer aldığı bedenin içindedir, ama aynı zamanda, ona dışsaldır. protez hem o bedene aittir hem de o bedende dışarının temsilidir. protez akıl, modern iktidarın aracıdır. modern özne bir cyborg'tur. cyborg yarı insandır, yarı robottur. hem insandır hem robottur. ne insandır ne robottur. aydınlanmanın ileri sürdüğü gibi, akıl sadece ilerleme, özgürleşme değildir. akıl aynı zamanda iktidar, egemenliktir. aklın diyalektiği, onun bu iki farklı görünümü arasındaki bir gerilimdir; herkese eşit uzaklıkta evrensel olarak akıl ve tikelin egemenliği olarak akıl. bu gerilim, aydınlanmanın, akıl, mit ve egemenliğin toplamı olduğu sonucuna varmak için yeterli bir nedendir. bir anlamda "mit zaten bir aydınlanmaydı ve aydınlanma mite dönüşmüştür". modern insan için özgürlüğün ve kendilik bilincinin bedeli çok ağır olmuştur. benjamin'in diliyle söylersek, modern dönemde insan halesini yitirmiştir. insan teki, özgünlüğünü, biricikliğini kaybetmiştir. mekanik yeniden üretim çağında her özne bir diğerinin aynısıdır. aynı şeyleri yiyen, aynı şeyleri içen, aynı şeyleri dinleyen, aynı şey leri seyreden özneler aynı şeyleri düşünmeye, aynı şeyleri hissetmeye başlamıştır. herkes aynıdır. herkesin aynı olduğu yerde kimse kalmamıştır. özne bitmiştir, tükenmiştir.

    çağdaş toplumda bütün bunları mümkün kılan ise "kültür endüstrisi"dir....
    ----------------------cogito 36, 2003, s. 20-22.

    besim hoca "kültür endüstrisi"ni de güzel anlatıyor ama ayıp olur onu da aktarırsam buraya. ille de okumam lazım, dergiye de ulaşamıyorum diyorsanız yeşilleşelim.
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap