• (bkz: din toplumlarin afyonudur)
    ancak kitle toplumdan daha dogru bir ceviri gibi gelmektedir bana
  • ve ahmed hulusi der ki;
    “din afyondur” demiş gördüğü dine, algılaması ve değerlendirmesi kıt biri!..
    acaba böyle mi?
    insanoğlu çok büyük çoğunlukla hayal dünyasında yaşar; buna karşın kendisini gerçekler dünyasında yaşıyor sanır!
    her şeyi hayal dünyasında değerlendirir önceki hayallerinin oluşturduğu veritabanıyla.
    somut nesneleri dahi hayal dünyasında değerlendiren insanın, sembol ve mecazlarla anlatılanı gerçekçi bir biçimde
    deşifre etmesi ve değerlendirmesi ise oldukça zor bir iştir.
    oysa, “din realitedir”!
    ne var ki, bu realiteyi, insanların anlayışına kolaylaşsın diye, mecaz ve sembollerle anlatan kur’ân, anlayışı kıtlar
    tarafından değerlendirilememiştir!
    çünkü onlar, önce, bu sembol ve mecazları, işaret edilen orijinal gerçeklik sanarak; hayal dünyalarında, işaret edilen
    realiteden tamamıyla farklı bir yapı oluşturmuşlar; sonra da kendi imalatları olan hayallerindeki bu yapıyı inkâr için
    gerekçeler icat etmişlerdir.
    böylece, “din” değil, insanoğlunun hayali “afyon” olmuştur!
    içinde yaşadığımız evrensel sistem ve düzen ile onu yaratan kuvveyi açıklamakta olan “din”, gerçeğin ta
    kendisidir!..
    ahmaklar, mecaz ve sembollerden oluşmuş hayal dünyalarının esaretinden kendilerini kurtaramadıkları için, “din
    afyondur” demişlerdir; ki bu sözleriyle de, gerçekte, “din”i değil, kendi hayal dünyalarını tanımlamaktadırlar!
    mesjlar kitabından alıntıdır.
  • rahmetli bizim ülkeyi göremedi tabi ondan afyon demiş. bizim kitlenin tineri hatta balisi. memleketin büyük kısmı biçare oldu din yüzünden. evi arabayı bağışlayan mı ararsın, küçük çocuğu cemaate bırakıp beynini yıkatan mı ararsın, adam öldüren mi ararsın.
  • etkileyeci gibi görünse de katılmadığım önerme.

    din değildir afyon olan. pek çoğumuz dededen babadan görme, taklidi iman yaşadığımız için, her konudaki cehaletimiz gibi dini konudaki cehaletimiz de bu inanışımızı suistimale açık hale getiriyor. ve suistimale açık bir zeminin kötüye kullanıcısı da ne yazık ki kök salıveriyor hemen. sanıyorum ki dini indiren tanrının bu suistimalciler, bu dinciler* için hazırladığı nahoş sürprizler vardır. lakin bu sürprizler, bizlerin atadan görme dini inanış ile devam ederek bu soytarıların inanışımızı afyon haline getirmesine müsade edebileceğimiz anlamına gelmez.

    dombıra eşliğinde hunharca dans eden kadın başlığında bir yazar arkadaşın girdiği şu entry beni üzdü. bariz bir siyasi hipnozun din ile bu kadar iç içe görülmesi çok üzücü. o sebepten ki arkadaşa açık yüreklilikle haksızsın diyemiyorum. birileri, inanışımız konusundaki cehaletimizden kana susamış bir vampir gibi faydalanıyor. ve üzücü ama gerçek olan şu önermenin doğruluğu bir kere daha kanıtlanmış oluyor; 'islama en büyük zararı müslümanlar verir.'

    biz islam dinini dedemizin kıldığı namaz, anneannemizin taktığı örtü olarak görmeye devam ettiğimiz sürece, üzerlerine kefen giyip ellerine kur'an alıp meydanlarda naralar atarak din ticareti yapan bu soytarıların peşinden gitmeye ne yazık ki devam edeceğiz.
  • gerçeği yansıtan bir söylem. içsel ve itikadi teslimiyet.( ali şeriati)
  • din, insanı dolayısıyla toplumları uyuşturur mu ?

    hangi din, nasıl din vs tartışmalarına meydan vermemek için islâm yani allah'ın dini diye belirteyim.

    aslında bu soruya yanıt aramadan önce insan tanımında uzlaşmak lazım. duygusal varlık, düşünen varlık vb bir çok tanım var ancak tasarımcının tanımı en doğru olanıdır çünkü bir şeyi onun ustası en iyi bilir. usta, ürünü isyana meyilli diye tanımlıyor; malzemeyi ise biliyoruz.

    istatistiklere ve özelde kendimize baktığımızda insanın isteklerini kontrol etmede çok başarılı olamadığını görürüz. zira başarılı olabilsek belki insan bile olmazdık; doyduğu halde yemeye devam eden belki de tek canlıyız. fizyolojik isteklerde başarısısız da sosyal istekler de başarılı mıyız ? tabiki değiliz hatta daha kötüyüz; 1 küp altınımız olsa 2. küpü isteriz.

    işte sorun burada başlıyor, 2. küpü çalışarak elde edemiyorsak başka yollara yani illegal yollara başvuruyoruz. yemekte bizi frenleyen fizyolojik faktörler de burada yok maalesef. o halde ne yapacağız.

    illegal yollar, borcun üstüne yatmaktan tutunda gaspa, öldürmeye kadar çok çeşitlidir. insanı nasıl durduracağız ? inka ve mayaların altınlarını almak için avrupalılar onları öldürmekten çekinmediler. aradan yy.lar geçti benzer manzaralar petrol için tekrar etti.

    islâm, insanı durduracak gücün ahiret inancı olduğunu söyler. ahiret inancı nedir ? insanın öldükten sonra tekrar dirilecegi ve dünyada iken yaptıklarından muhakeme edileceği, muhakeme sonucuna göre de kalacağı yerin belirleneceği bilgisidir. bu bilgiye güveniyorsak kendimizi kontrol edebiliriz. malum bütün sözleşmelerin sonu yaptırım maddesiyle biter.

    islam dışı düşünürler, ahiret inancını değersiz göstermeye çalışırlar. ceza korkusu ile bir istekten vazgeçmek değerli bir davranış değilmiş. bunu söyleyenlerin hayatlarında yaptırımı olmayan bir sözleşme kaleme aldığını göremezsiniz. çünkü gerçekler çok farklıdır.

    cezanın olmadığı bir dünya demek insanın olmadığı yada insanın robotlaştığı bir dünya demektir. islâm insanı yüceltmek ister ama robotlaştırmadan; diğer öğretiler insanı yücelteceğini söyler ama bunu nasıl yapacağını söylemez. gerçekte söyleyemez çünkü mimarı değildir; söylemesi için önce nasıl yapıldığını çözmesi gerekir. bu yüzden zaman kazanmaya çalışır. insana, bir gün çözülecek ve cezaya gerek kalmadan insan davranışlarını kontrol edebilecek der.

    ancak bizler varsayım ile değil gerçek ile hareket etmeliyiz. gerçek ise cezasız bir dünyanın olmadığıdır. ceza ölçülerine baktığımızda islâm diğer dinlerden(sistemlerden) daha insaflı, daha esnek ve daha istikrarlıdır.

    nasıl ki 500-1500? bir ceza bilgisi bizi trafik ihlalinden alıkoyuyorsa ahiret inancı da bizi hak yemekten alıkoyar. alıkoymuyorsa, ahirette mahkeme edileceğimiz bilgisine güvenmiyoruz demektir; tıpkı yolun sonunda çevirme olduğu bilgisine güvenmediğimiz gibi. ama bu bizi cezadan kurtarmaz !

    peki bilgiye güvenen nasıl davranır ? tıpkı, trafikte olduğu gibi kurallara uyar hızını düşürür, gerekli evrakları ve ekipmanları bulundurur vs. böylece çevirmeden ceza almadan geçer. yemesine, içmesine dikkat eder, işini tam yapar, çalmaz, dolandırmaz, sövmez, dövmez vs. yani her daim tetikte yaşar. şimdi bu insana uyuşuk denilir mi? aksine ahiret inancı olan bir insandan daha uyanık, farkındalığı yüksek insan olamaz. ancak böyle bir insan kendini yüceltebilir.

    o halde şunu söyleyebiliriz : ahiret inancını anlatan, yerleştirmeyi amaç edinen islâm insanı, toplumu uyuşturmaz aksine uyuşukluğunu çözer, uyandırır. fakat diğer tüm öğretiler az veya çok insanı, toplumu uyuşturur.
  • dinsizlik / ateizm gerçek afyondur.

    şöyle açıklayayım. bir yaratıcı varlığının tüm etkilerini bedeninde, dünyada, uzayda görüyorsun fakat "yok bir şey yok bir şey.." diye beynini aklını uyutuyorsun. bundan daha büyük afyon olabilir mi?
  • cehâlet öyle hâkim duruma gelmiş kî,
    biz mevlânâ celâleddîn-î rumî'yi de, marx'ı da bilmiyoruz, tanımıyoruz ve dolayısıyla anlayamıyoruz. (elbette bilmediklerimiz ve tanımadıklarımız bundan ibaret değil!)

    ilk önce, marx'ın bu kelâmı ettiği devirde, "afyon" bir uyuşturucu değil, ilaç olarak kullanılan bir bitkiydi. yani marx "afyon, kitleleri uyuşturur." demiyor, tam aksi bir mânâda "afyon, kitlelerin şifasıdır." diyor.

    ayrıca marx, sadece "din, kitlelerin afyonudur." mu dedi acaba?
    elbette hayır.
    söyledikleri bundan ibaret değil elbette,
    ama söylediklerinin içinden bir sözü cımbızla çekip ayırırsak,
    bağlamından ve hâliyle mânâsından da koparırız.

    marx, "dinî ıstırap, hem gerçek ıstırabın ifadesi, hem de gerçek ıstıraba karşı bir protestodur.
    din, ezilenlerin iç çekişi; kalpsiz bir dünyanın kalbi; ruhsuz koşulların ruhudur. kitlelerin afyonudur!” dedi.

    şurası âşikâr;
    ezilen büyük kitlelerin, berbat bir dünyaya karşı ilaç arayan kalabalıkların dine sarılmasını "gericilik" olarak anlamak, marksizme ve sol görüşe değil;
    kendini "solcu" zanneden,
    kendine "solcu" diyen,
    ama ya hiç okumamış, ya da okuduğunu anlamamış dangalakların kabahatidir.
    marx, öyle bir şey demedi.
  • şimdi durup yozlaşmış türkiye'ye bakınca aklıma gelen tek şey bu cümle oluyor. bilime inanmayan, işlerin dua ile yürüyebileceğine inanan bir toplum.
    niyetim din düşmanlığı değil. keza ateist de değilim.
    ancak, nasıl olur da yaratanın dünya işlerine karışacağına inanıyorsunuz?
    o işlerin birbirinden ayrıldığı belki milyon belki milyar yıl olmuş.
    yani yaratan bile laik iken ve kusursuz bir bilimle her şeyi yaratmışken günümüz insanları meleklerin cinlerin işleri çözeceğine inanıyorlar.
    bu yazımı tamamen 6 şubat 2023 depreminde yetersiz kalan çalışmalar ve her şeyi kader ve yazı olarak gören hükümet ve topluma istinaden yazdım.
hesabın var mı? giriş yap