• bruksel'e 90 km mesafedeki tipik bir valon kenti olan dinant keyifli bir gun gecirmek icin ideal bir yerdir. tren ile ulasim namur'dan aktarma yaparak saglanmakta meuse nehrinin iki tarafina kurulu dinant dar sokaklari ile sizi beklemektedir.
    gorulmesi gereken seylerin basinda teleferik veya 400 dik basamak tirmanarak ulasilabilecek kale gelmektedir. kaleye cikildiginda manzaranin haricinde kale ve dinant hakkinda rehberli bir tur da sizi beklemektedir. giris ucreti teleferik dahil 6.5 euro olmakta ve kaledeki tur da bu fiyatin icindedir. kalede vakit gecirildikten sonra tekrar nehir seviyesine inilerek adolphe sax'in evi ziyaret edilmeli, en azindan evinin hemen onundeki oturma bankina konumlandirilmis adolph sax heykeli ile bir hatira fotografi cekilmelidir.
    http://www.dinant-tourisme.be/
  • aslına bakacak olursanız, ziyaret ederek vaktinizi harcamanıza pek de değmeyecek bir kasabadır dinant. walonya'nın orta yerinde, bir orman içerisinde, sanki medeniyetten kopmuş gibi kapalı bir biçimde yaşayan insanların oluşturduğu bir komuniteyi andırır. diğer tüm çirkin belçika kasabalarından ayıran iki özelliği vardır: biri ortasından geçen nehir (ki bu özellik diğerlerinin bazılarında da bulunabilir elbette), ikincisi ise adolph sax adı verilen kişinin burada doğmuş ve büyümüş olmasıdır.

    babası bir müzik aletleri yapımcısı olan adolph sax'a dikkat çekmenin sebebi nedir diye soracak olursanız, soyadına bir kez daha dikkat çekerim: gerçekten de kendisi bu arkadaş meşhur saksafonu ilk kez yapan adamdır. ancak, genç yaşta dinant denilen ve hala 10.000 usd civarlarında olan ve avrupa ortalamasına göre oldukça düşük kişi başına gelire sahip kasabadan 20 yaşında basıp kaçmış, soluğu paris'te almıştır. söylemeye gerek var mı bilmiyorum ama orada da hakkın rahmetine kavuşmuştur yıllar sonra.

    merak edenler olabilir diye son bir not düşeyim, nehir ise hala dinant'tan ayrılmamaya devam ediyor.
  • insanların fransızca konuşup ısrarla tek kelime ingilizce anlamadıkları şirin kasaba. kaleya yürürken ara sokaklarda ,çok lezzetli tatlıları olan minik pastahanelerden, koca bir cranberry kekini 9 euro'ya alabilirsiniz. kaleyi biraz geçtikten sonra nehir manzaralı bir kafede oturup yine dehşet lezzetli kahve ve pie yiyerek manzarayı izleyebilirsiniz. şehrin 1. dünya savaşı'nda almanlar tarafından fransa'yı bitirmek için yakılıp yıkılmasını, daha sonra fransızlar tarafından kurtarılmasını anlatan kale müzesini görmeden dönmemek lazım. aksi şehir halkına katlanabilen daha uzun süre de kalabilir.
  • belçika'nın en güzel kentlerinden birisi. 90'ların kartpostal karelerini andıran yapısı ile avrupa'da kuzeyden güneye inmeye çalışanlar için ideal bir uğrak nokta olabilir. kısa bir dinlenmenin ardından yolunuza huzurla devam eder ve az ilerideki leffe köyünde vereceğiniz bir sonraki mola için yola koyulursunuz.

    bu arada dinant'ta bir türk ailesi var, nehrin ana köprüsünün hemen dibinde küçük bir restoranları da var, yolunuz düşerse konya'dan selam götürün.
  • oldukça fotojenik bir yerdir.
  • yazın, hava gunesli olunca gezmek için eglenceli bir sehirdir, lakin yaz-kıs yasamak için degildir sanıyorum. kısın ozellikle sabahları çok olu olur.

    yazın, nehirde tekne turu yapabilir, pek çok guzel fotograf çekebilirsiniz. yemek için iki mukemmel adres veriyorum:

    birincisi: rue rémy himmer 4 numaradaki le confessionnal, daha çok fransız mutfagını tadabileceginiz, çok sık ve sirin bir restoran.

    ikincisi: biraz alice harikalar diyarında tadı alabileceginiz, rue du vélodrome 2 numaradaki tout simplement. dekorasyonu çok sirin, çizgi romanları menu haline getirmeleri de çok parlak bir fikir gibi geldi bana. ayrıca sarap sisenizi de alısveris arabalarının içinden seçiyorsunuz. yemekleri çok leziz, çok da sempatikler ayrıca. yalnız salı, persembe ve cumartesi oglen kapalı maalesef.

    dinant'a arabayla geldiyseniz eger yakınındaki château de freÿr ve bahçesini gezin; meuse nehri manzarası burada harikadır. yine yakınlarındaki yvoir'da bulunan brasserie du bocq, bira yapım asamalarını ogrenmek ve gormek, sonunda da tadım yapmak için iyi bir durak olacaktır. la gauloise, blanche de namur, triple moine gibi biralar burada yapılır.

    ayrıca ozellikle yazın veya baharlarda (son ya da ilk farketmez) yine yakınlardaki les jardins d'annevoie'yı tavsiye ederim. alice bu bahçeleri gezerken kendisini gerçekten harikalar diyarında buluyor.
  • maas nehrinin kıyısında, valon bölgesinde bulunan bir belçika şehri. şehrin çevresi güzel, binalar falan da tam instagrama atmalık fakat cidden ara sokaklar aşırı pis. her yer eşek arısı dolu ve sidik kokuyor.

    belediye başkanı liberal partidenmiş. adam heralde tüm temizlik işçilerini kovmuş. daha önce bu kadar pis bir şehir görmemiştim belçika'da.
  • (bkz: leffe) birası müzesinin bulunduğu şehir.
  • çok fazla ziyaret edilmeyen, belçika'daki en tatlı kasaba görünümlü şehirlerden biri. saksafonun mucidinin memleketi aynı zamanda. o yüzden şehrin ortasındaki köprüde saksafon heykelleri filan var. kayalığın önündeki evlerin, kilisenin, kayaların ve kalenin görünümü çok fotojenik. şehrin ortasından da nehir geçiyor. 2-3 saat durup yürünerek gezilebilir. görsel
hesabın var mı? giriş yap