• docent olmak icin gecilmesi gereken sinav. soz konusu baslik* altinda da anlatildigi gibi - zordur. juride bulunan bes kisi, sinava tr'de az bulunan bi konuda giriliyorsa, iyice alakasiz olabiliyor. bi de fasist olabiliyolar, azinlik gruplarina sadece bu yuzden docentlik vermeyebiliyorlar.
  • doçentlere yöneltilen haklı/haksız eleştirilerin sebebi olan sınav. bu sınavdan sağ çıkanın iflah olmadığı söylenegelir nicedir.
  • aşamaları nedeniyle sonuçlanması altı ayı, bir yılı falan bulabilir. akademik hayatın en kazık sınavıdır. öyle ki insan sıfırdan üniversite sınavına girip okumayı tercih edebilir.. o derece yani..
  • yeni çikan yönetmelikle- ki sanirim en az iki sene oluyor- üniversiteler arasi kurul'un tayin ettigi 5 adet juri üyesinin, ilkokuldan itibaren neler ögrendiginizi sinadigi sözlü sinavdir. ebenizin icabina bakildigi bu sinava en fazla iki kere girme hakkiniz vardir. tabi basvuru yapabilmek için gerekli sartlari saglamalisiniz: yayinlarinizla gerekli puanlari toplamis, yabanci dil barajini asmis, yurt disinda kalmis olmak aranan sartlardan bir kaçi.

    hali hazirda, doktor milletvekilleri 3 yil (5 yil da olabilir) mecliste görev yaptiklarinda direk profesör olabiliyorken bizlere bu kadar iskence neden diye sormuyor, sikerim masterini da doktorasini da diyoruz. (bkz: master sarti aranmaksizin doktora yapabilmek)
  • dandik dr. ünvanıyla dolaşması gereken bir sürü insanın doç. dr. olduğu görüldüğü ölçüde niteliği hakkında şüpheler uyandıran sınav.
  • hoca bana taktı bu sınavda jüri bana taktı şekline dönüşebiliyor. size doktora yaptıran, ortak yayın yaptığınız hocalara gıcık giden bir jüri üyesi atanmış ise seyreyleyin gümbürtüyü. 7 sene yatıp son 2 sene içinde sonradan edindiği akademik bağlantılar ile alt limit makale sayısı ile sınava girip doçent olanlar ve toplam 25 tane ortak & tek yazarlı uluslararası yayın yapıp jüri ile boğuşanlar şeklinde olabiliyor akademimizde.
  • aslında jurinin sınava giren adayı kendi konusundan sorgulamasi gereken bir sinav iken "ulan allah benim... benim dedigim olur" edasıyla her biri birbirinden farklı juri uyelerinin hepsinin kendi calisma konularinin en spesifik noktalarindan oluşan sorulardan yapilan bir sinav. tabi amaç birakmak ise.
  • türkiye üniversite sisteminin en kötü özelliklerinden biri. normalde sınavlar kaliteliyi kalitesizden ayırma işlevine sahip olması gerekirken bu sınav çoğunlukla yandaşı tutmanın, muhalifi engellemenin ya da profesörlerin bilgiçlik taslayarak doçent adaylarıyla dalga geçmelerinin bir aracı olur.

    evet türkiye'de doçent olmanın kriterleri maalesef objektif değildir. eser değerlendirmesi ve mülakattan oluşan sınavda belirleyici olan mülakattır. zaten eser değerlendirmesinde istenilen puan sosyal bilimlerin çoğu alanı için 6 olup 6 makale ya da uluslararası bildiri ile elde edilebilir. adaylar çoğunlukla bu alt limitin yeterli olmadığını bildikleri için yüksek puanlarla jüri karşısına çıkmaya gayret ederler.

    jüri önce eser değerlendirmesi yapar, sonra adayı mülakata alır. işte asıl mesele mülakattadır. bugüne kadar bir çok doçentten ve doçent adayından mülakat anısı dinledim ve şunu gördüm geçeni de geçmeyeni de jürinin değerlendirmesine lanet ediyor.

    neden? çünkü en objektif olması gereken, sözüm ona bilimsel hiyerarşinin en üstüne çıkmış olan jüri üyeleri kayırmanın, taraf tutmanın, haset etmenin en büyüğünü yapıyorlar da ondan. eğer jüri üyelerinden ayrı bir siyasi görüşünüz mü var? geçme ihtimaliniz çok zayıftır. ya da tersinden jüri üyeleri sizinle aynı siyasi görüşte mi o zaman ışık hızıyla geçersiniz. bazen de ilgili profların maddi çıkarları yüzünden ya da kişisel husumetlerden ötürü adayı bıraktığını görürsünüz.

    şöyle bir örnek yaşanmıştır. meşhur bir prof "bilmem neye giriş" kitabı yazmıştır. bir çok yerde bu kitap okutulur. başka bir hoca aynı alanda bir kitap yazar ve ona iktisadi anlamda rakip olur böylece bu hocanın kitapları daha az satmaya başlar. meşhur profumuz rakibine kıl olur ve onu her yerde kötüler. sonra ikinci kitabın yazarı olan profun öğrencisi doçent adayı olarak karşısına gelir. bizim meşhur profumuz da gözünün yaşına bakmadan adayı sınavdan bırakır.

    işte bilimsel ahlak türkiye'de ancak bu kadar gelişmiştir. balık baştan kokmuştur. açık söylüyorum doçentlik sınavı etik dışılığın kurumsallaşmasıdır, hukukileşmesidir.

    bunun yerine yapılması gereken, jürinin kaldırılıp değerlendirmenin sadece eser değerlendirmesi boyutunda kalması ve doçentlik için istenen eser puanın yükseltilmesidir. böylece 6-7 puan alanların geçip 20-25 puan alanların kalması gibi saçmalıkların önlenmesi mümkün olur.
hesabın var mı? giriş yap