2 entry daha
  • yoga yapabilmek için panteist bir inanç sistemini tam algılayabilmen gerekir
    bunun için de ibrahim dinlerinin tek ve evrenden dışkın veya aşkın bir tanrı fikrini kafandan atabilmelisin.
    hristiyanlığın tanrısı evrenden dışkın münferit bir varlıktır. gerçi müslümanlıkta tanrı evrenden tam olarak dışkın değildir ama yine de evreni de içeren daha büyük (aşkın) bir varlık olarak algılanır. oysa taoism veya budizm evreni kendi kendisinin yaratıcısı olarak görür. tabii bizi de. çünkü evren ve insan zaten girişim kümeleridir sözün burasında asıl değinmek istediğim kopukluk ortaya çıkıyor:

    modern çağ, mass production ve kitleye malolma, endüstri toplumu günlük mesai programları,hristiyan geleneği:
    hafta boyu hergün çalışalım,çalışalım,akşam yemeğinde (manastır geleneği) duamızı okuyalım, hafta sonu bir gün eğlenelim (bu sanırım pagan kökenli), ama pazar mutlaka kliseye gidip vaazı dinleyelim,kafamızı yıkasınlar temizlenip arınsın kaka fikirlerden.

    modern çağın endüstri toplumu, bir dişlinin çarkları gibi her şey koşullu, herkesin toplum içinde rolü belli. paul ve mary, akşam eve dönüyor. kafaları karışık. paul, elden gelen herşeyi yapmasına rağmen satış hedefini tutturamıyor. mary kapının önünde faturalar buluyor. herşeyleri taksitle alınmış. koordineli ödeme mecburi. başı şiş. gözlerinin altı torbalandı. paul de uykusunda galiba dişlerini gıcırdatıyor.

    sonra fatura ve ekstre zarflarının arasında gelen bir ilan: "tandra dunduru yoga kursu"!
    vaadi nedir?
    "deep relaxation".
    yok öyle bir şey! sunulan sadece bir rahatlama tableti. etkisi yarım saatte geçen...

    dışarıdan bir uğultu geliyor, duyuyor musunuz? kentin uğultusu bu. mary evde yoga yapıyor. aynı anda hristiyan inanç klişelerini de yok saymıyor. zaten hocası buna itiraz etmiyor ki... (ona göre yoga yapmanın bununla bir çelişkisi yok) adam akıllı, müşteri kaybeder mi?

    batının modern kentli insanı kendi inanç sistemlerinde huzuru bulamayınca (salağım zaten bilmiyor ki din bir kazanç kapısı onun huzuruyla ilgisi yok) ve kafası (ekonomik olarak bağımlı olduğu için, bak hippiler öyle miydi?) alternatif bir yaşamı basmadığından ve tabuları isa'yı terketmeye asla basmadığından bu yutturmacayı mecburen kabulleniyor.
    aynı konsantre portakal suyunu taze sıkılmışın yerine koyduğu gibi...
    üzerine de doğal şartlara ne kadar yakın üretildiğini yazan bir etiket yapıştırdınız mıydı tamamdır.
    oysa doğu felsefesinin mistisizmi bu değil ki? bir kere isa kimmis budizmin böylesi bir tanrısı yok ki:
    isa nedir? cevap var mı soruma?
    (dikkat ederseniz bizim eve gelmedik daha. biz bu tür afyonlamanın batıda ne anlama geldiğini inceliyoruz
    unutmayalım modern endüstri toplumu dedik bizimki modernizmin üzerinden uçarak postmoderne sıçramış bir toplum ve henüz kırsala bağımlılıkla endüstrileşmenin kavşağında ve kent yerine devasa köylerde yaşıyor. burada (bkz: modern/@ndrew)
    o nedenle bizde yoganın ne anlama geldiği ayrı bir meşguliyet gerektirecek. orada suje farklılaşıyor dolayısı ile hedef kitle de.

    konumuza dönelim bir hristiyan için isa nedir?
    hristiyanlıktaki isa bir kapıdır. yanlız üzücü olan alternatifsiz oluşudur. o tek kapıdır. cennete ulaşan tek kapı. hristiyan günah işlemeyince mi cennete gider? klisenin kuvvetle vurguladığı birşey var ki "hayır, günahsızlık bile tek başına cennetin kapısını açmaz!"
    cennet ancak isaya tam olarak adanmışlıkla olur.
    insan günah işlemiyorsa bu onun isa'ya adanmışlığındandır.
    ığk! midem bulandı. şimdi hem boynunda haç taşıyacaksın.
    hem de yoğa seanslarından medet umacaksın.
    sence kolunda saat olan budist rahip olur mu?
    bir film önereyim bulursanız:
    (bkz: why has bodhi dharma left for the east)

    baygınlık geçirmek üzere olmalısın. toplayayım. mistisizm dediğim gibi panteist bir kavrayışla bakar
    "panteistler evrende varolan her şeyin (atom, hareket, insan, doğa, fizik kanunları, yıldızlar... ) aslında bir bütün olarak tanrı’yı oluşturduğunu söylerler. bu bakımdan evrende vuku bulan her olay, her hareket aslında doğrudan tanrı’nın hareketidir. bu görüşün ilginç ve çarpıcı bir sonucu, insanın da tanrı’nın bir parçası olduğudur.
    panteizme göre; tanrı her şeydir ve her şey tanrıdır. tanrı – evren - insan ayırımı yoktur. böyle bir ayrım aklın yanılsamasıdır. aşkın bir tanrı var olmadığı gibi, her hangi bir yaratmadan da söz edilemez"
    gördün mü nasıl çelişiyor?
    neyse!
    ve doğulu (eğer emperyalizmin çarkları onu da gevirmeye başlamamışsa) buna göre yaşar. onun için doğuda zaman batıya göre yavaş ve dingindir. onun için bir taoist , budist veya hindu evrenle yaşamının her anında uyum ve bütünlük içinde bulunmak ister. yoga, ya da tai chi bunun sadece bir yoludur. oysa yaşamın tamamı bir uyumdur. bu sebeple de endüstri toplumunun çılgın döngüsü içinde yoga yapılamaz. ya da yapılan şey yoga olmaz

    gelelim bize . burada platon un mağara alegorisine gönderme yapalım:
    biz modern çağı o mağaranın içinden yüzümüz duvara dönük geçirmiş bir imparatorluğun kalıntılarıyız. endüstri devriminin ancak son dönemlerinde batıya yüzünü çevirmiş birkaç ukala zengin çocuğunun kolajladığı karelerle batıdan buraya taşınmış bir algıyla yaşadık modernizmi. kaynaklarına inemeden.

    en garip örneği evlerimiz belki. garip betonarme yapılar. ama batıda art nouveaunün hemen ardından yeni teknolojiye, çelikle sağlamlaştırılmış betonarmeye hayranlığı ve minimalizme yönelişi temsil eden bauhaus ekolünün etkisiyle yaratılmış bir stil olduğunun farkında bile değiliz bu blokların. ve batıda kenti böyle sanıyoruz hala oysa birmingam'a gidersen (neden birmingam? çünkü endüstri devrimi orada başladı) şehrin ortasında bu nevi iki üç blok göreceksin. neredeyse terk edilmiş. onların evleri hep bahçeli iki katlı tuğladan,yeşil çatılı. biz böyleyiz işte: batı birşeyi neden aldı neden çattı. hiç bilmiyoruz yorumlayamıyoruz

    ben çok duyuyorum o yüzden,ooo! bu adam bilmem amerikada şu kadar yıl bu yoga'nın ilmini yapmış. sanırsın tibette yaşadı 20 yıl. şimdi bakalım bizde yogaya kim meraklı (müstesna kişilikleri tenzih ederek):
    bir kısım bürokrat var,yaş bunalımında erkekler bunlar. ve sayıları hiç de az değil. üniversiteli kekolar. ben konuşunca sıkıntıdan yüzleri buruşan tipler. bilgiye yönelmeyi, bilgilenmeyi, okuyup kendi doğrularını üretmeyi bilmeyen. diplomalarını herşeyi bildiklerinin belgesi olarak gerek ve yeter şart saydıklarından ötesine gitmeyen... hamburgerciden çıkmayan o sebeple radikayı yedirmeniz mümkün olmayan obez veletler gibi...

    işte bunlar, bir süre sonra yaşamla ölümün yakınlığını idrak ettiklerinde o denli korumasız kalıyorlar ki küt yoga kursu. önce bir takım gençleşme kürleri, gym denemeleri, çapkınlık girişimleri de oluyor tabii.

    batıdan girdik. ama elleşmeden geçemedim. türkiye'nin postmodern platformundan doğu felsefesine hoş geldiniz.

    http://www.catholiceducation.org/…igion/re0275.html
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap