• altında yatan acı gerçek kendini gömmektir.
  • (bkz: acı-zihin)
  • abd ya da avrupada yaşayıp, üst gelir grubundan, genç ve sağlıklı insanların karşılaşmayacağı ya da bu konudan sözedenleri gamlı baykuş olmakla suçlayıp köşe bucak kaçacağı sanılan bir olgudur. buna karşın, yukarıda tanımlanan gruptan kişilere hitap eden budist cemaatlerde, dukkha, hint aristokratlarının bindiği süslü ve konforlu arabalarda tekerleğin dönerken zaman zaman ufak bir engele takılıp sarsıntıya yol açmasına benzetilerek anlatılır. yani her şey mükemmel göründüğü anda bile bir hata, aksaklık, kusur - basit düşünenler için kadı kızındaki kusur, diğerleri için geçicilik, ölümlülük gerçeği- dukkha'dır.
  • buddha'nin ogretilerine gore butun yaradilis gelip gecicidir (anicca) bu gelip geciciligin farkinda olmadan baglanmak aciyi (dukkha) yaratir. bu baglantiyi yaratmayi engelleyen anatta (non-self, benliksizlik)'dir.

    nibbana ya da nirvana'ya giden aydinlik yolsa bu uc ana konseptin anlasilmasindan gecer.
  • pali dilinde bir sözcüktür ve bu söz "men dakka dukka" daki "dukka"yı çağrıştırabilir. tıpkı ayni bölge ve dil ailesinden olan sankrit dilinde bazı mantralardaki sözcüklerin de tanıdık gelmesi gibi. dünya ne küçük. biz farkında olmasak da aslında her şey birbiri ile akraba. not: pali dili bazı hint dilleri, sankritçe ve ingilizceye kaynak olmuş bir dil imiş.
  • köklerinden bir tanesi tutku , arzu havuzundan beslenir.
  • bir arada bütünleşmiş, bileşmiş, oluşmuş hiç bir şey değişimden, çözülüp dağılmaktan kurtulamaz. yanılgı değişim içinde olan, geçici olan şeylere sanki hiç değişmeyeceklermiş, sanki kalıcı şeylermiş gibi tutunmaya, sarılmaya çabalamaktan geçiyor. oysa elde etmek istediğimiz şeyi elde edene kadar o şey değişiyor, koşullar değişiyor, bu arada biz kendimiz de değişiyoruz. buda’nın amacı dünyayı ne olduğundan daha kötü ne de daha iyi göstermekti. onu olduğu gibi iyi ve kötü yanlarıyla, kendimizi hiç bir yanılgıya, yanılsamaya kaptırmadan bütünlüğü içinde gerçek böylesiliğiyle görmemizi sağlamaya çalışıyordu. ıstırabın dünyayı olduğu gibi içimize sindirememekten, dünyadan verebileceklerini değil de daha çoğunu beklememizden, istememizden kaynaklandığını anlatma çabası içindeydi. kötü olan yaşam değil, ona arsızca yapışmaya çabalamaktan, ondan verebileceğinden çoğunu istemekten gelen ıstıraptır. akıp giden yaşamla birlikte karşı koymadan, direnmeden akıp gitmesini öğrenmek, dönüşü olmayan bir akış içinde olduğumuzun, yaşamın tek bir anının bile ikinci kez yaşanmasının olanaksızlığını içten içe kavramak, her saniyenin tadını bilecek biçimde yaşamın sevinçle, kıvançla, coşkuyla kucaklanmasına yol açabilir. mutluluğun ertelenmesinin de, para biriktirir gibi haz ve zevk biriktirmenin de olanaksızlığı iyice anlaşılabilir. acaba yaşamda kendimize sığınak yapabileceğimiz ıstırabın güçsüz kaldığı, etkisinin azaldığı bir yer, bir zaman var mı? budizm olduğunu savunuyor. bu an ve burası… hiç bir şeyin öteki şeylerden ayrı bir kendiliği, ayrı kalıcı bir benliği olamaz. ıstırabın asıl nedenini aradığımız, kökenine indiğimiz zaman hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde karşımıza çıkan sorumlunun, bir yandan istek ve tutkularımızı besleyip kışkırtan den başka birisi olmadığını görüyoruz. “benim güvenim” ”benim görevim” ”benim sorumluluğum” ”benim başarım” ”benim param” ”benim isteklerim” ”benim heveslerim” ”benim öldükten sonra ne olacağım” ”benim öldükten sonra da var olma doyumsuzluğumdan gelen sorunlarım” nedir bu ben? buda insan varlığında geçici olmayan değişmeden kalan, dayanıklı bir öz, tözel bir nitelik olmadığını göstermeye çalışıyordu. bir gövde doğar, büyür, yaşlanır, ölür, çözülür, sürekli değişim içindedir. bir kimse kolunu, bacağını yitirse de ne azalır, ne de küçülür. öyleyse insanın gövdesinde olamaz. duygularımızda da olamaz.çünkü onlar değişse de gene olduğu gibi kalır. duyu organlarımızdan gelen algılarımız da olamaz. önceki düşüncelerimiz, kararlarımız, eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz de olamaz. ayırt edici bilincimizde de olamaz. bu beş kümede toplanan bedensel ve ruhsal varlığımız gövdemiz, duygularımız, duyu organlarımızdan gelen algılarımız, önceki düşüncelerimiz, kararlarımız ve eylemlerimizle biçim almış eğilimlerimiz, karakter özelliklerimiz, ayırt edici bilincimizin bir araya gelmiş olmasından da oluşmuş olamaz. çünkü bunlardan hiçbirisi i içermiyorsa o zaman beşinin bir araya gelmesi de beni oluşturmaz. o zaman geriye değişmeden kalan tek bir şey kalıyor. ad… ben’e verilen özel ad.
  • kelime anlamı ıstırap olarak tercüme edilse de “du” kötü, “kkha” çark demektir. insanın ıstırabını ve kötü çarkını alevlendiren de hırs, nefret ve bilgisizliğin (budizm’de üç ateş) olduğuna inanılır.
  • demekki benim memnuniyetsizliğimin, huzursuzluğumun kaynağı modernite veya metropol değilmiş, binlerce yıl öncenin insanları da stres, kaygı ve hoşnutsuzluk sahibiymiş. o zaman daha iyi, adil ,yaratıcı ve sakin bir yaşam için düşündüğümüz perspektifler, projeler bizi sadece kısa süreliğine alıkoyacak bu histen.
hesabın var mı? giriş yap