• süre anlamına gelen fransızca kelimelerden birisi. ekonomi terimi olarak alacak-vereceklerin vade yapısı kullanılarak hesaplanan süre nlamına gelmektedir.

    henry bergson'ın literatüründe ise geçmişe duyulan özlemin zamanda ve mekanda kesişimini ifade eder. bursa'da zaman adlı ahmet hamdi tanpınar şiirinde bu etki son derece vardır.

    bir de yahya kemal'in:

    çok insan anlayamaz eski musikimizden,
    ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.

    dizeleriyle ifade edilebilir bu kavram. dureé; geçmişe körü körüne bir bağlılığın getirdiği bağnazlık ile bir değildir.
  • pek zaman ve mekanda kesişim ifade etmez duree. kesişimden çok süreklilğe ve sürekliliğin sezgisine, bir yönüyle de mekanin zaman yoluyla dislanmasına vurgu yapar. kesişim ifade ettiği tek şey olsa olsa akıl'la zamanın kavuştuğu içsel aydinlanma "an"idir. ama bizde biraz mustafa şekip tunç’un ve ibrahim hakki baltacıoğlu’nun geliştirdiği yaklaşımlar, sonradan necip fazil vs. bergson’un duyguyu ve tinsel değerleri kararlı bir şekilde savunan felsefi kuramlarına dayanip utangaç (cumhuriyet modernleşmesiyle uzlaşan) bir muhafazakarlıktan islamci reaksiyonerliğe doğru geçmişlerdir monşer. duree, bu bakimdan bizim bu topraklarda mühim bir kavramdir, siyaset ve edebiyat alemi bakimindan diyorum.
    kartezyen akılcılığa, entelektüel düşünüşe ve pozitivizme, yani bildiğin rousseauci radikal modernizme karşı saldırgan bir muhalefeti temsil eden, akıla ve aklın gerçeklikle kurduğu ilişkiye değil, sezginin epistemolojik üstünlüğüne inanan ve onyedinci yüzyıldan beri varlığını südüren fransız geleneğine yaslanan bergsonun elbette yüzyilin başinda moda olduğu haliyle bizimkiler için çekici olmasi şaşırtıcı değil. durkheimin ortaliği dağıttığı o vakitler said halim paşa, mehmet akif okumuş etmiş olsa da biraz güdük kalan çizgisiyle pek verimli değildi malumunuz. bergson'un felsefenin ünlü aşil-zenon çelişkisinden hareket eden yeni bir “süre” metafiziği geliştirmesi, nozick'in basketbolcu chamberlain'a dayanarak liberal pragmatizm savunusu yapmasindan daha aciklidir, ama varoluşçulukla katolik reformu taleplerini yanyana koyunca epeyce albenili, renkli ve oyuncaklı bir felsefe geleneği ortaya çıkabiliyor tahmin edersiniz.
    neyse, pozitivizmin, uzam ve zaman kategorilerini yalnizca maddeden ve mekandan türettiğini, oysa zamanın insan deneyimi olmaksızın anlaşılamayacağını iddia eden bu metafizik, zaman yerine geliştirdiği kavram “süre”nin (durée) de ancak iç gözlem yoluyla duyumsanabileceği varsayımiyla güzellik katiyordu ortama. bu duyumsama süreci ise gerçekliğin akışkan niteliğini kavrayacak şekilde ancak “sezgi”sel olabilirdi. bu elbette bizim sufi geleneği ve dervişlere de kapiyi açan, geleneksel islam ortodoksine de kemalist pozitvizme de mesafeli durmayi sağlayan bir anlayış olarak ilgi görmüştür. geleneksel alman romantik felsefe geleneğini ve o dönemin varoluşçuluk akımıyla yükselen fransız pozitivizm eleştirisiyle, boutroux ve pascal’la ve yeni alman varoluçulariyla harmanlayan üç vakit sonra heiddegerle yine kapımıza gelecek bu metafiçzik felsefe anlayışının, dine yönelik yeni bir yaklaşım öneren, eski muhafazakar geleneğin din savunusuna dayanan kökenlerini reddeden modern niteliğiyle savaşlar ve ekonomik krizlerle boğuşan yüzyıl başı avrupa’sında etkili olması şaşırtıcı değildir. yine cumhuriyetin ilk yillarinin sert koşullarinda "gerici ve irticaci" olarak damgalanmadan eski günlerden sözetmeyi mümkün kilan bir felsefe geleneği olarak muhafazakarlar için koruyucu bir şemsiye olmasi da şaşirtici değildir. ama 1930'lara gelindiğinde neredeyse tümüyle unutulması, fransa'da vichy hükümetine sahip çikan action française geleneğinin kökenlerinden biri olarak yozlaşmasi ve bütüh kitada esef ve alay konusu olması hiç hiç şaşırtıcı değildir.
    şaşirtici olan, bu duyumcu, marx sonrasında metafizik felsefeyi ancak egzistansiyalizm çeşitlemeleri halinde sürdürebilen ve edebiyata ve şiire meylederek bir tür trajik gecmiş özlemi ve yüzyillık yas inşa edenlerin ve çok sonraları onlar adına sayginlik talep edenlerin neredeyse sadece türk muhafazakarları içinden çikmasıdır. onlara islamcıların pozitivizm eleştirisini edebiyat yoluyla yapmayi seven bir şaşkınlar sürüsünün eklenmesi ve sonralari da deleuze'i kiçindan anlayan sinema heveslilerinin takilmasi da şaşırtıcı olabilir. pozitivizmin burjuva toplumunun istikrarli hale gelme sürecinin latent ideolojisi olduğunu , pozitivizmin özü olan (hani sözlük diliyle söylersek) "bu siyasal ideolojik karışıklık asabımızı bozuyor, bilim ve devlet buna bişey yapsın" düşüncesini sezgisel olarak farkettiği anda da kapitalizmle tartışmaktan fellik fellik spritüel sulara kaçan leyli meccani filozoflarına ise söyleyecek fazla bir şey yok. bu bergsoncu geleneğin cumhuriyetle ve onun modernleşme ideolojisiyle güzel güzel birarada yaşadığını, fakat bunu cumhuriyetin kuruluşundan 40 yıl sonra unutup yeniden kendi geleneğini hatırlamasını ise ayrı bir bahiste konuşuruz icab ederse.

    neyse, parçalanmaz zamanın yekpare akışından el'an vital bir hamleyle siçraya siçraya tekamül ederek gönül gözümlen yazdim bunları da kusura bakmasin ahmed hamdi. buralarda bergsonculuk istif edilecekse doğru edilsin diye dedim ben . yoksa hepsi "üslup", gerisi bir boka yaramaz da diyebilirdim ama tuttum kendimi biraz. yoksa sufi sufi suufiii tabi şarkısı bile var...
  • (bkz: longue duree)
  • sure dogru parcasidir sanki zamansalligi dislanmis zamandir yani akiskanligi her anin onceki ve sonraki ile kurdugu akislanligi silinmis bir zaman ifadesi gibidir bir dogru parcasi gibi basi sonu ortasi arasinda ayrim yapilmamis bir dogru parcasi gibi disindan bakilmis bir mekan gibi bi seydir. dolayisiyla sure duree kavramina pek uygun degildir.

    (bkz: muddet)

    edit: ya halbuki sure surmekten geliyor iste var orda akma fikri, devam etme fikri. buraya bi serh koyalim.
  • ukte verildiğine pişman eden başlık. arkadaş ne bergson bıraktınız ne ahmed hamdi tanpınar; içine sıçtınız yani resmen.
  • "durée, bir an’ın yerine diğer bir an’ın geçmesi değildir; böyle olsaydı hal’den (présent) başka bir şey olmasına imkan kalmazdı. hal, ya da şimdi, maziden başka bir şeyi içermez."*

    aslinda zaman, lâzım-ı beyyin. hutve gibi. adim atarken, bastigin yer ile, geride kalan ayagin arasindaki mesafe butunuyle oradadir.
  • kökü mazide olan atiyim de bu duree anlamını bulur. şimdiyi geçmişle yoğurup bir zamansallaştırma içinde yaşama
hesabın var mı? giriş yap