• yorgunluk'un ilacıdır.
  • sıkıntının bir adım öncesinde durandır... ötesinde bunaltı gelir.
  • süreklilik arz eden durma hâli. piyasalarda gözlenebileceği gibi insanlarda baş göstermesi mümkündür. faal bir üretim sürecinden ziyade, biriktirme aşamasını ifade eder.
  • "bir uyum muydu durgunluk, fırtınayı
    gökgürültüsünü de barındıran içinde" **
  • aklımı bulandıran, fikrimi filizlendiren, içimi kurutan kavram ya da ruh hali, öyle olma hali.

    şimdi şöyle ki; ''ben durgunum'' diyen durgunluğun neresindedir? durgunluğun neresindeyiz? durgunluk kendi içerisinde hareket eden bir karmaşanın ta kendisi midir? az durgundan çok durguna geçiş bir hareket değil midir? o halde durgunluğun içerisinde bir hareketlilik yok mudur?

    sorular, sorular.
  • nefes almanın farkında olamama veya nefes aldığının tam da farkında olma hali, bilmiyorum, bildiğim bir şey varsa bu haldeyken her anlamda bir iştahsızlık vardır sizde. gölgede kalmış bir çizgi gibisinizdir veya kaynaştırma harfi gibi bir şey. köklerinize, eklerinize ayrıştırılacak bi kelime değil de bulunacak silikleşmiş bir harf. başka renkler tarafından yenmiş bir çizgi, üstü örtülü. hareketsiz, ahenksiz, renksiz. durgunluk, gri ve mavinin birbirine karışmış kokusu gibi, boğucu biraz buruk biraz tüketici. dinlenmeden çok arayış gibi. başımı yasladığım dolmuşun buğulu camından yıldızları seçmeye çalışmak gibi. sanki seni sen yapan nedir diye sormuş bir bilge ve sen cevabı ararken soruyu unutmuşsun gibi. ayakları var da karada yürüyemezmiş gibi. sanki çok şeyde aslında hiç gibi.
  • durumun kuşatılmışlığıyla kuramlaşan yoksunluk, anlamsızlığa evrilmeden önce ivmesini kaybediyor. bu yol tutmazlık yürümedikçe çakılmışlık, saplanmayla sınırlandırılmış fasılalarla boşluklar bırakıyor arkasında.

    akışkanlıkta yatan ahlaksızlık, durağanda tehlikeler biriken alışkanlıklar arasından süzülüp gün buluyor.

    uzamda böylesine yer kaplanılan kutupsuzluk, parçalara bölünmenin öncesi arada da olsa duygulara bir sağaltım getiriyor. es verilmişlik. başlayacak rövanşa kadar.
  • zihnin mutsuzluğa meyledip başarılı olamaması. atanamamış mutsuzluk. duygu arafı.
  • müzik melodisi gibi bütün renkler; çağıldıyorlar etrafta ve yeri geldikçe gülümsemelere konuk oluyorlar. sigara dumanı ise, oldukça tenha bir yol belirliyor kendine. merhaba, ben, umarım çok konuşmazsın çünkü suskunluğun güzel. bir süreden beri düşünüyorum ki, ki bağlacı oldukça bağlayıcı bir araç. her şeyi bağlıyor.

    son zamanlarda fazla sakinim. geçen gün, mahiyeti pek önemli olmayan bir mekanda otururken yerde ölü bir kelebek gördüm. seramiklerle döşenmiş karelerin ortasında hareketsiz duruyordu. ölü bir kelebeğin hareket etmesini beklediğim için utanmadım kendimden. o an aklımda, dünyayı daha ilginç bir şekilde betimleme tekniği canlandı, bir anda, ama sonra unuttum ve hala hatırlayamadım. ben'den uzaktı, daha ziyade dünyaya yoğunlaşıyordu. bir süredir belki de aradığım o'ydu. bilakis, dediğim gibi unuttum. kelebeği aldım elime ve bir fotoğrafını çektim, pek maharetli değilimdir fotoğraf çekme konusunda; aceleci biriyimdir, ama bu sefer oldu gibi, sebebi; üzerime çöken sakinlikti. ve sonrasında, bir anlatıcı olmaktan uzaklaşarak, küçük hikayemsi bir kurguya doğru evrildim. kelebeği gören bir kişinin ağzından anlatılırken yaşananlar, hemen sonrasında üçüncü tekil şahısa kayıyordu ve kelimeleri örenin laneti ortadan kalkıyordu! bütün bunlar bir hayal miydi? tam emin değilim.

    sınırlarımı zorladım. ki! bence bu olması gereken bir şeydi. ördüğüm bütün duvarlar, sanki hiçbir anlamı yokmuşcasına, aslında vardı ama görülmedi, sarsıldı; buna izin verdim. yüzleşmeler böyle oluyor diye umut ediyorum. kişisel alanım, canım, her şeyim, beni "ben" yapan yegane durum, bir anda ortadan kalktı, istemsizce, ve kişiliğimin hiçe sayıldığı bir gerçekliğe gözlerimi açtım. istemliydi: midem bulanıyordu; yoğun enerji, etrafa saçılıyordu. elma sulu votkanın tadını hiçbir zaman sevmedim. nitekim dünya böyle işlemiyordu. benim de pek umrumda değildi. ben'in umrunda olan neydi? konforu ve rahatı elbette. bu yüzden kendisi düşmanım oldu. o benim düşmanım.

    anlaşılmak da çok fazla umrumda olmadı. ne yalan söylesem diye duraksadım şimdi, belki de oldu, ama çok fazla olmadı; fark var. belki de samimi değilimdir diye endişeye kapıldım, samimiyetimin üzerine gittim, ardından ulaştığım sonuç ise; çoğu zaman olmadığımdı. evet, çoğu zaman samimi değilsem, bunu genele yönlendirildiğinde, samimi değilimdir sonucuna ulaşıyorum. arada samimi olduğum anlar ise, maskemi çıkarıp, tıpkı pazar günü kiliseye gidip günahlarından arınan kimselere benziyordu, dolayısıyla ve kesinlikle; sinsi ve kurnazdım. insanların yarattığı dünya kurgularının içine dahil olamayacak kadar ben'in tutsağı ve beğenisiz bir varlıktım. şimdi nasılım söyleyemem, bütün bunlar geçmişteki ben'le "encounter"larımdan ibaret. hala seviyorum ama kendimi. çok bir şey değişmedi ben ile ilgili, ama bir barışma durumu, bir flörtöz haller söz konusu diyebilirim.

    hala (şapka?) çok fazla insani şey anlamsızlığa boğuyor benliğimi. gerginlik, stres, üzüntü, sinir, ciddi meseleler, dünyevi arzular, intikam, hırs, kıskançlık, mallık, ruh ölümü gerçekleşmiş beyinler, istekler, baskı, birliktelik ve aidiyet duygusu, samimiyet(less), ah bir dakika objektif olamadım mı acaba? konu ben ile ilgili değil ama, bütün insanlar arasındaki bir dönencenin yansıması bu kelimeler. yani hep aynı şeyler, hep aynı güdüler ve hep aynı sonuçlar ve hep aynı mağlubiyet. neden insan, çok az da olsa cesaret etmiyor? döngü kırılabilir, onun içine hapsolmak gerekli değil. o olduğunda bunu yap, bu olduğunda şuna git, şuysa durum böyledir, böyleyse öyledir, bu bunun karşılığıdır, matematik doğaya aittir, fizik evrenseldir, kurallar bir bütündür, davranışlar hep belirli bir kontakt içindir, evet denmesi gereken yerde evet demek gerektir. ne kadar sıkıcı. neden peki? neden varlığının sonsuz bencilliği ile sarhoş olmuş haldeyken bir an olsun duraksamazsın ki? ki! işte burada benim ki'm!

    günümüzde cehaletten sıyrılmak pek mantıklı ve olası görünmüyor. leylekler göç etmek için yükseliyor göğe, upuzun yolları var daha almaları gereken, dünya dönüyor, kelebekler ölüyor, müzik her zaman bir ritme bağlı, güneş nedense hep aynı yerden doğuyor, tırnaklar uzuyor, hamlet yere uzanmış yatıyor. peki niye bütün sıkıntı insanda? doğada insan dışında sıkıntılarından dolayı kafayı yiyen bir canlı var mı acaba? balinalar, lütfen kalkmayın ayağa, sizin durumunuz farklı.

    belki de samimiyet yoktu. samimiyet gerçekten hiç olmadı. olsa bile algılanmadı, çünkü kabul edilmedi, fazlasıyla gerçek çünkü kendisi; inanılmaz derecede samimi. bu yüzden kimse ona inanmadı. belki de algılanamadı. öyleyse var olmaya çalıştı. ama başaramadı. dolabımın duvar ile arasına mesafe koyduğu yere sıkıştırılan tablo, hak etmediğin bir yerdesin. kim hak ettiği yerde acaba? ben? ben orada mısın? yoksun. neden sustun?

    beğeniden haz etmek istemiyorum. beklentilerden hoşlanmıyorum. bir süre, varlığımın kimse tarafından umursanmadığı bir yerdeydim ve inanılmaz mutluydum. belki de umursandı ama ben umursamadım. çünkü umrumda değildi. istediğim şey bu muydu? istediğim şeyin ne olduğunu bildiğime inanmıyorum. bu beni mutsuz bir varlık yapmıyor, yaşıyorum sonuçta. müthiş biri olmayı hedeflemiyorum. daha ziyade çıkıntı ve dikenleri sağa sola batan bir kimse olmak eğlenceli gibi duruyor. insanlar da pek umrumda değil, evet şu an esnedim.

    hayalimde hep bir kafes var ve o kafesin içinde bazen beliren, bazen de yok olan asla görünmeyen bir varlık yaşıyor. ona, kelebekten bahsetmeye çalıştım ama pek umursanmadım, karşılık alamadım; belki de yoktu yerinde. kim bilir neredeydi. hayalim özgür. ama kafesin içinde vakit geçiriyor bazı zamanlar, biliyorum. vardır bir sebebi; çok sorgulamıyorum. birkaç kez, karşılaştığımızda, karanlıkları kendine örtmüş halde, ben'den gizlenirken, rica ettim ondan hayata karışmasını, pek sallamadı beni, ses vermedi, kelebeği uzattığımda ise, yoktu yerinde; muhtemelen başka bir hayaldeydi, ne diyebilirim "ki"? zorla güzellik olmuyor?

    duvardaki şekiller hareket ediyor diyerek durumu daha vahim bir hale bürümek istesem de, gerçeklikte her şey fizikle sınırlı. çok durağan. bir sigara yakabilirim o halde. böyle buyurdum ya ben.
hesabın var mı? giriş yap