• aşk, sevgi, öfke, üzüntü, herşeyin üstüste gelmesi gibi pekçok sebebin birleşmesi sonucu kişinin yaşadığı duygular bütünü. kaldıramaz bazen insan kendini ağlarken buluverir*.
  • ayrıca (bkz: yogunluk)
  • duygu yüklü düşüncelerin üstüste binmesi, ve fizikten hepimizin hatırlayacağı dalga muabbetleri gibi genliğinin artması sonucunda ortaya çıkan durum.
  • kurgularda çok kullanılan, iyi yapılmadığında çok cıvık ve sevimsiz olan bir unsur.
  • "yoğun duygular ruhunu kaplayıp seni dağıttığında sakin kal. tıpkı okyanus dalgaları gibi gelgit yapıp yoluna akacaktır. merkezde kal. bırak dalgalar akıp gitsin. okyanus nasıl duruluyorsa elbet sen de durulacaksın." -anonim-
  • [kafka olgun döneminde ayrıntılarla dolu romanlardan tiksiniyordu. (...) kafka, "amerika" romanı üzerinde çalışırken "david copperfield" adlı yapıtını bazı bakımlardan örnek aldığı büyük ingiliz romancısı dickens için şöyle der güncesinde: "dickens'ta zenginlik ve umursamayan güçlü bir atılganlık var; ama bundan ötürü de korkunç güçsüz yerlere rastlanıyor; böyle yerlerde yazar, yorgun argın yalnızca daha önceden erişebilmiş olduklarını bir araya getirmekle yetiniyor. anlamsız bütünün uyandırdığı izlenim barbarca; ben zayıflığım ve öykünmenin bana verdiği dersler sayesinde bu barbarlıktan kaçınabildim. dickens'ın duygu yoğunluğuyla dolu tutumunun ardında kalpsizlik gizli. tipler kaba saba çizilmiş ve yapay olarak her insan bakımından gerçekleştirilebilir; bu tipler olmasaydı, dickens şöyle üstünkörü bile olsa anlatısında ilerleyemezdi."] ernst fischer - franz kafka

    (bkz: duygu/@ibisile)
  • duygunun türünden bağımsız onu yoğun olarak yaşadığımda ya kaleme (klavyeye) ya da fotoğraf makineme yapışıyorum. aksın gitsin diye.. coşsun diye… görünsün diye… içimden gelenin öylece geçip gitmesini istemediğimden belki de…istemsizce.
  • şiir yazdırır insana. masal gibi kentlerde neden yazılmasın ki.
hesabın var mı? giriş yap