*

  • tarih boyunca, özellikle yakın dönemlere kadar anadolu'da ve balkanlar'da, tıpkı racon mefhumu gibi yazısız kurallara dayanan bir uygulamalar bütünüdür. eşkıyalığın töreleri ve teamülleri, bu mefhumun yazısız kanunlarıdır. konuyla ilgili en sağlam kaynaklardan biri refi cevad ulunay'ın "dağlar kralı balçıklı ethem" isimli anlatısıdır. roman gibi bir dönemler sakarya, izmit ve anadolu yakası havalisinde eşkıyalık yapan, “dağlar kralı” lakaplı balçıklı ethem’in hayat hikayesini anlatmıştır. kaynak sayılır zira bu eşkıya daha hayattayken refi cevad kendisiyle konuşmuş yazdıklarını not etmiştir. aynı durum sayılı fırtınalar için de söz konusudur. çoğu kabadayıyı yaşlılığında görmüş onların anılarını, sözlerini not etmiştir. gerçi refi cevat, gerek kabadayıları gerekse eşkıyaları romantik bir bakış açısıyla el alır, onları gezgin şövalye gibi görür ama çokça yüceltmez, bunların çekinmeden adam öldürebilmelerini, maceralı hayatlarını olduğu gibi anlatır. reşad ekrem koçu’da da bu üslup vardır. romantik yaklaşılır ama diğer yönlerinden de bahsedilir. bu açıdan konularla ilgili temel kaynaklar bu yazarlarımızın eserleridir. (onun bilhassa haydut aşkları eseri okunmalıdır bu hususta)

    peki bir eşkıyanın yaşam tarzı ve teammülleri nelerdir? (alıntıların yapıldığı yer: refi cevat ulunay, dağlar kralı balçıklı ethem, arba yayınları, istanbul 1995, bunu bir blog yazımda da kullandım düzelterek buraya aktarıyorum)

    -eşkıyalar, kolcu ve jandarmadan çok kendilerine benzeyenlerden yani diğer eşkıyalardan çekinirler. bunların çoğu ya arkadaşlarından birinin kurşunuyla yada başka bir çetenin saldırısıyla öldürülmüşlerdir. (ulunay, dağlar kralı, s.39.)
    -öldürdüklerinin silahlarını almazlar, başkasının silahının kendilerine uğursuzluk getireceğine inanırlar. (ulunay, dağlar kralı, s.47)
    -başlarına gelen maceraları çoğunlukla anlatmazlardı. yaptıkları baskınları, cinayetleri, sarılmadan kurtulmalarını ellerinden bir kaza çıkmış gibi anlatırlardı. yani kendi maceralarını övünerek anlatmaları ayıp sayılıyordu. (ulunay, dağlar kralı, s.51)
    -kendi aralarında bir tür mahkeme usülü vardı. yapılacakları, idam edecekleri, cezalandıracakları kendi aralarında konuşulur, öyle karara bağlanırdı. (ulunay, dağlar kralı, s.51)
    -bir yerde konakladıklarında çevreye gözcüler bırakırlar. gözcüsüz, tedbirsiz konaklayan eşkıya ya çok toy ve deneyimsiz sayılırdı, ya da kendine aşırı güvenen biri olduğuna yorulurdu. (ulunay, dağlar kralı, s.55)
    -karşı karşıya kaldıkları çete veya kolcunun etnik özelliklerine ve bağlantılarına dikkat ederler. mesela laz, arnavut, çerkes gibi kabile toplumundan gelen insanların bağlantılarına, kan davası gütmeleri gibi özelliklere, nişancılık ve savaşçılık gibi özelliklerine dikkat ederler, düşman seçerken buna göre davranırlardı. mesela bu hususta romanda balçıklı ethem bir çeteyi kıstırdığında adamların silahlarını tamamen bırakmalarını emreder. sonra da diğerlerine dönerek: “ben lazları bilirim, bir tabanca ile alayımızı haklarlar.” diye uyarır. (ulunay, dağlar kralı, s.56) benzeri durum tarihte bahsi geçen efelerden olan alabardalı kabakçı salih efe’nin hikayesinde de vardır. savaş yıllarında çerkes asıllı bir çeteyle vuruşmuş, bunun kan davasını güden bir çerkes yüzbaşıda onu birkaç yıl sonra bir pusuya düşürerek öldürmüştür.
    -kendileri ve tasarıları hakkında ağızlarından laf kaçırmamaya dikkat ederler. bunu balçıklı ethem şöyle ifade etmektedir: “bu yolda bulunanlar karda gezerler, izini belli etmezler. bizim yolumuz da bulunanların başlarına ne gelirse dilleri belasından gelir.” (ulunay, dağlar kralı, s.60) enteresandır bu taife tarafından eşkıyalık “yol” ismiyle adlandırılır. “bu yola girdik” şeklinde anlatılarına başlarlar. yol tabiri ege’de yörükler arasında da “yola getirmek” deyimi efelerin “yola getirdik sonra dağa çıktık” şeklinde kullanmasıyla göze çarpar.
    -silahlarını boşa atmaz, mermiye kıymet biçerler. (ulunay, dağlar kralı, s.65)
    -“deve gibi ayağa kalkmak” deyişini acemilik olarak görüp çatışmada bu şekilde vurulanları alaya alırlar. (ulunay, dağlar kralı, s.80)
    -istihbarata önem verirler. iki tür adam beslerler. birinci türü her köyde bulunur. köye inen kervan, kolcu ve yörenin derebeyi, ağası hakkında bilgi verir. ikinci tür adamı ise duruma göre devşirirler. bu adam yardımıyla hasım oldukları çete yada ağanın adam sayılarını, faaliyet bölgelerini, bağlantılarını araştırırlar. günü gününe haber getirir bu ikinci tür casus. bilgileri olmadan hasım çeteyle vuruşmaya girmezler. (ulunay, dağlar kralı, s.68)“korku dağları bekler” sözüne inanırlar. rehber ve öncü çıkarmaya önem verirler. (ulunay, dağlar kralı, s.103)
    - ölüm fikrine kendilerini alıştırmışlardır. vurulma tehlikesiyle birçok defa yüz yüze geldiklerinden tuhaf bir alışma hali içerisindedirler. su testisinin su yolunda kırılacağına inanırlar ve en zorlu eşkıyaların bile rahat döşeklerinde ölemediklerini sürekli kendilerine hatırlatırlar. çatışma başlayana kadar süren gerginlik halinin vuruşmada ortadan kalktığına inanırlar. (ulunay, dağlar kralı, s.75)
    -müsademe sırasında çoklukla etrafları kuşatılır. buna “sargı” derler. sargı sırasında vuruşurlarken karşı tarafa küfrederler. bu onu kızdırarak ölçüsüz hareket etmelerini ve yanlış yapmalarını sağlamak içindir. küfrü yiyen adam deneyimliyse bunu bilir ve ses etmez. acemi olan kafasını çıkarıp küfrü bastığı anda kurşunlara hedef olur.(ulunay, dağlar kralı, s.83-84)
    -kendilerine özenilmesinden haz duymazlar. balçıklı ethem’in ağzından: “size baba nasihati! dedi. bizi böyle görüp, ah ben de ethem ağa gibi olsam diye heveslenmeyin. biz bir kere bu yola döküldük. ya karnı, ya sırtı.”(ulunay, dağlar kralı, s.87)
    -eşkıya arasında verdikleri sözü tutmak şeref meselesidir. sözünden dönene iyi gözle bakmazlar. (ulunay, dağlar kralı, s.110) bu açıdan maffiosi yapılanma oldukları (çifte hukuk anlayışı) açıkça görülmektedir.
    -başına gelenleri kaderden sayarlar. kendini normal bir insandan farklı görmezler. bu nedenle erkeklik, verilen sözü tutmak, halkın ırzına, namusuna göz dikmemek gibi inanışlara sadık kalırlar. bir meslek olarak görürler. sermayesi adam öldürmektir derler kendi aralarında. (ulunay, dağlar kralı, s.285-286) eşkıyanın namuslu olması eşkıyalar için hayat meselesidir. o sayede çevreden destek görürler. cana, mala, ırza kasteden türünü köylü arasında barındırmaz. bununla ilgili bir örneği ulunay verir. ankara civarında yırtma mehmet isimli bir eşkıya köylü kadınlara sarkınca, kadınlardan birisi kaptığı baltasıyla eşkıyayı tepeler. (ulunay, dağlar kralı, s.120)
    -eşkıya kısmı kendilerini takip eden kolcu veya zaptiyenin çarpışmalardaki yeteneklerini ve cesaretlerini öğrenmek ister. genç zabitlerden çekinmez ama yaşı geçkin ve tecrübeli çavuşlardan çekinirler çatışmalarda küfürleşmeleri, birbirleriyle vuruşmaları bunlar arasında husumet yaratır. eğer sargıdan kurtulursa, toy ve deneyimsiz birini sadece yaralar, gafil avlasa da öldürmez. (bu geleneğe gönderme eşkıya (1996) filminin bir sahnesinde yapılır) ama tecrübeli bir başçavuş veya kıdemli bir kır serdarıyla (eskiden efe, eşkıya olup sonradan düze inip devlet emrinde çarpışan çete liderleri ve efelere “kır serdarı” denilirdi) hasım olmuşsa ondan kısa sürede kurtulmaya bakar. tecürbeli zaptiye eşkıyayı eşkıya gibi takip edeceğini bildiğinden tehdit sayarlar. (ulunay, dağlar kralı, s.156, 162)
    -eşkıyalar takip müfrezelerinden çok, çete içerisine dedikodu, şüphe, anlaşmazlık girmelerinden çekinirler. aralarına bir kez bir husumet girdi mi günden güne büyüyen şüpheleri aralarında çatışmaya neden olur. her sorunu öldürerek hallettiklerinden dolayı bu tip çeteler kurt oyununa çıkmış kurt sürüsüne benzer. ölüm korkusu nedeniyle uykusuzluk ve daimi tetikte olma hali sinirleri gerer. çarpışmaya girdiklerinde yanındakinin kurşunuyla ölme ihtimalini düşünmeye başlarlar. (ulunay, dağlar kralı, s.175) kaderlerini birbirlerine ve silahlarına bağladıkları için güvene büyük önem verirler. bu güven ve emniyette en ufak bir bozulma bağlılıklarını tersine çevirir. bu yüzden koydukları söze itimat gösterilmezse bunu kanıtlamak ve sağlamak adına kendi adamlarının canına kıymaktan çekinmezler. (ulunay, dağlar kralı, s.249-250)
    -çetenin başındaki kişi en çok zorluklara dayanan ve en çok çetinlik gösteren kişidir. bu nedenle müfreze veya çeteler, bir çatışmada en çok lideri öldürmeye çalışırlar. başındaki beyni giden bir çete, kısa sürede dağılır ve kendisini toparlayamaz. (ulunay, dağlar kralı, s.175)
    -mevsim zorluklarına, yorgunluğa ve bundan şikayet edilmesine tahammül göstermezler. ağır bir hastalık geçirmedikleri sürece ellerinden silahlarını bırakmazlar, dağ bayır dolaşmayı sürdürürlerdi. ölüm düşüncesi nedeniyle rahat yatakta dinlenmeyi göze alamazlardı. ömür boyu böyle yaşayabilir. ancak affedileceği, af çıkacağı kesinleşirse silah bırakır. ama bu barış kısa sürer, normal hayata alışamaz ve yeniden dağlara döner. çakırcalı’nın bile hayatı incelendiğinde bu görülür, birkaç affa rağmen yeniden dağa çıkmıştır. bir çatışmada öldürülünceye kadar bu sürer. kendi canlarına kıymayı dahi zavallılık olarak kabul ederler. dağ hayatına alıştıklarından hapishanede yaşamayı kendilerine yediremezler, çokça firar ederler. (ulunay, dağlar kralı, s.175-176, 178, 181)
    -sargılarda kurtulmaları genelde en zayıf gördükleri cepheye yüklenerek buradan sıyrılmak şeklinde olur. böyle durumlarda boşa mermi yakmaz araziden istifade ederek sırra kadem basarlar. sis gibi mevsimsel unsurları sıklıkla lehlerine kullanırlar. (ulunay, dağlar kralı, s.184) genelde öldürmekten çekinirler, hasımlık yoksa kaçanın ardından gitmezler. (ulunay, dağlar kralı, s.213)
    -kendi adamları dahil diğer insanlara karşı daimi bir güvensizlik içerisindedirler. insan için “iki ayaklı kurt” tabiri kullanılır. (ulunay, dağlar kralı, s.203) zeybeklerin kabul töreninde ettikleri yeminde “-insana bel bağlanır mı? –bağlanırsa ağlanır!” şeklinde geçer bu düşünce.
    -eşkıyaların en temel kanunu ırza mala göz dikmemek ise ikinci kanunu düşmüşe, acize el uzatmaktır. hepsi böyle değildir ama bu şekilde davrananları toplumsal hafızada olumlanmış, türkülerde bahsi geçen kişilerdir. varsılı soymaları bundandır. hatta fakir fukaraya çeyiz armağan edip evlendirmeleri, düğün kurdurmaları söz konusudur. (ulunay, dağlar kralı, s.243) ismini hatırlamadığım ama iskeçe göçmeni olduğunu söyleyen yaşlı bir kişiden drama köprüsü türküsünde ismi geçen debreli hasan’ın aldığı parayla köprü kurduğundan fakir evlendirdiğinden, kendi babasının da bu şekilde evlenenlerden olduğundan bahsetmişti. birkaç efe-zeybek söylentisinde ve tarih yazılarında bu husustan bahsedilir. eşkıyanın esas kanunu mala, cana kastetse bile, ırza dokunmamasıdır. (ulunay, dağlar kralı, s.246)
    -eşkıyalar yaptıkları baskın yada tahribattan sonra etkileri hafifleyinceye kadar ortalıktan çekilirler. (ulunay, dağlar kralı, s.280)

    (bkz: eşkıya jargonu/@songulyabani)
    (bkz: kabadayı/@songulyabani)
hesabın var mı? giriş yap