• çocuğun tanıdığı ilk iktidar ve bağlılık ilişkisidir. bağlılık, bağımlılığa dönüşürken beraberinde ister istemez iktidar ilişkisini de getirir.

    ileri dönemlerde kendinize ait bir hayatınız olduğu ve iktidar kuran aile ile karşı durabildiğiniz dönemlerde, paylaşımız iki türlü olur; üzerinizde güçleri hala kuvvetlisi ise "aman duymasınlar, ne derler", "şu işi en iyi şekilde kızılmadan/öfkelendirmeden nasıl hallederiz" düşüncesi aklınızdan geçerken; eğer iktidardan bir şekilde sıyrılmışsanız ve gerçekten bağımsızlık bayrağınızı dalgalandırmışsanız "aman üzülmesinler", "tatları kaçmasın, sağlıkları bozulmasın" şeklinde geçer.

    ilişki yoğun sevgiye dayanmasına rağmen asla tam içtenlik ve açıklık barındıramaz, zira belki bu iki kavram sadece denkler arasında söz konusu olabilir. ve ne kadar arkadaş olmaya çalışsalarda ebeveynlerden arkadaş olunmaz; o bağlılık, bağımlılık -iktidarın derecesine göre- sizi aşağıda veya yukarıda tutar.
  • dogan cuceloglununun hangi kitabinda okudugumu hatirlamadigim anisidir.

    (bkz: doğan cüceloğlu)
  • "nasıl ülke, bok gibi ülke, aman da gidelim buralardan" cümlelerine sebep olmuş, olan, olacak ilişkidir.
    neredeyse hepsi ebeveynlerinin çocukları üzerinde yaşattığı travmalardan serpilmiş şimdiki yetişkinlerin;
    yaşadığı, ürediği,yönettiği, yönetemediği "aklım almıyor,bunlar insan değil mi?" diye sorular sordurduğu ülkeye sebep şeydir bu ilişki.
  • ebeveynler için çocukları bir hamur gibidir. onları istedikleri gibi eğip büküp şekil verirler. çocuk ise fiziksel, sosyal ve kültürel olarak gelişip piştikten sonra bir heykeltıraş gibi ebeveynlerinin verdiği bu şekli yontarak olmak istedikleri forma bürünürler. bu noktadan hareketle ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkiyi sorunlu kılan yan ebeveynlerin çocukları kendi verdikleri şekilde kalmaya zorlamaları, çocukların ise bir birey olarak hamurlarında ebevenylerinin mayası olduğunu unutmalarıdır.
  • 7 yaşına yeni giren kızımla aylar evvel yaşadıklarımız öyle bir buhranın çökmesine sebep olmuştu ki üzerimize. yaşadığımız her şey çatışmaydı onla aramızda.. ayakkabıcıdayız mesela, ayakkabı alacağız, ayağından 3 numara büyüm ayakkabıyı bile “sıkıyor!! çok sıktı!!” nidalarıyla ayağından çıkartırırdı, hiçbir şey beğenmez, alışkanlıkları dışında karşılaştığı yeni hiçbir şeyi kabullenmezdi. değişime öyle kapalıydı ki, ne çaresiz hissediyordum kendimi.. ne zaman mutlu olmaya başlayacak, uyum gösterecek, alternatif tercihleri yaşamayı seçecek diye beynim kemiriliyor, içim içimi yiyordu.

    hatta onlarca entry yazıp yardım beklemiştim, çırpınışlarım öyleydi ki nerede nefes alacağım bilmiyordum..

    (bkz: #78937132)

    (bkz: #78727545)

    (bkz: #77305182)

    (bkz: #77163996)

    bana bunları yazdırmıştı..

    2-3 haftadır belirgin bir şekilde değişen yaşadıklarımızsa doğru yolda ilerlediğimizr dair inanılmaz değişimlerin hayatımıza dahil olduğunu gösterdi bana.. ve dün yakın geçmişi düşünürken bir baktım ki en son ne zaman çatışma yaşadığımı hatırlamıyorum.. durup dururken bu duruma canım sıkıldı, ya dedim bir sorun mu var neden her şeye evet diyor bu kız, neden çatışma yaşamıyoruz.. sonra son 2-3 haftada beni muhattap ettiği halleri geldi gözümün önüne. evden zıplayarak çıkması, ya da yolda durup durup seksek oynaması, sen arabayla git, ben yanında koşarak geleceğim diyip, yerde gördüğü çöpleri çöpe atması, bir köpeği okşaması.. çizdiği resimlerdeki gökkuşakları, yemeklerinin hepsini bitirmesi, ben de senle açık çay içebilir miyim diye yanıma gelmesi.. yaşadığı ve bana yaşattığı uyum taşıdığı ve onun yüreğinden taşan mutluluktan geliyordu sanırım.

    sonra bugün okula bırakıyordum, arabadan indi, çok güzel olmuştu, saçı, tokaları sağ’ını sol’unu öğrenecek diye taktığı bileklik, üniforması.. ona seslendim bem direksiyonda otururken, “buraya bak bir fotoğrafını çekeceğim, aile grubunda paylaşacağım” dedim, “hayır çekmeyeceksin” diye arkasını bile dönmeden tepki verdi; seslendim tekrar ya bakar mısın, ya baksana, bana mısın demedi ve ben dirkesiyonda otururken “aaa” dedim “yaşasın! demek ki saçma bir şey duyduğunda karşı tepki veriyor, yaşasın çatışmalı mutluluk!”
  • kızımla yaşadığım herşey kendi çocukluğuma götürür beni, bu kadar benzeyemez bi çocuk babasına, hani bazen kendimden nefret ettiriyor ne yalan söyleyim, fakat sonra bakıyorum bugünkü bilinçli ve olgun adam o zamanın sinirli herşeye karşı ve saçma şeylerin içinde olmayan küçük bir çocuktu şimdi aynı karakteri çocuğum taşıyor, katlanıyorum ne diyim :)
  • programlama dilinde, object oriented programming, ust sınıfa parent, alt sınıfa child class denilir. ebeveyn sınıfın ismi çocuk sınıfında yer alır. bu açıdan ebeveynin adı çocuk sınıfının bir tanımlayıcı karakteri olarak onun kimliğinde yer alır. gerçek hayatta da öyledir.

    peki çocuklar ebeveynlerinin nesi olur?hiçbir şeyi. ebeveynleri çocuklar üzerinden tanımlayamayız, yeni bir çocuk daha doğunca ismini mi değiştireceğiz. evlatlıktan redd olunabilir.

    bu soru burda dursun. cevabını bulunca editlerim.
  • “çocuğunuzla ilişkinizde kullandığınız dilin, onun kişiliğine değil davranışına odaklı olmasına özen gösterin. çocuğunuz yontularak şekil verilecek bir mermer veya kaya değildir; ne de siz heykeltıraş... onun davranışlarının değişimi için yapabileceğiniz tek şey kararlarını gözden geçirmesine yardımcı olacak kararlar alabilmektir. bir neden değil araç olabileceğinizi hatırlayın. iyi veya kötü ebeveyn olunamayacağı, ancak hem sizin hem de çocuğunuzun sonuçlarından memnun kalabileceğiniz veya kalmayabileceğiniz “ebeveynlikler” yapabileceğinizi hatırlayın. kendinizi de belirli ebeveynlik değerleri veye etiketleri çerçevesine sıkıştırmamaya özen gösterin. “iyi anne” veya “iyi baba” olma sevdasından vazgeçin. iyi niyetle aldığınız kararların bazıları, arzu ettiğiniz sonuçları doğurmayabilir veye bazıları ise arzu ettiğiniz sonuçlara gitmenize yardımcı olabilir. ne birincisi “kötü” ne de ikincisi “iyi ebeveyn” olduğumuza işaret etmez.” çocuklar bizden biz çocuklardan öğrenirken...serap özer & kadir özer
hesabın var mı? giriş yap