• bence ebeveyn olmak harika bi şey. müthiş bi ego tatmini yani her şeyden önce... yani düşünün bi, kurallar koyabilir, koyduğunuz kuralları kendiniz delebilirsiniz... evde söz sahibi olabilir, tecrübelerinize sığınarak büyük laflar edebilirsiniz.. kararları kendiniz verebilir yine verdiğiniz kararlardan hoop ertesi günü cayabilirsiniz. en iyisini bildiğinizi varsayıp, ebeveyni olduğunuz çocuğun düşüncesine fasülye muamelesi yapabilir; hata yaptığınızda “insan hata yapar" deyip, çocuğunuz hata yaptığında "insan bir hatadan ölür" diyebilirsiniz..

    ah, ebeveynler, kesinlikle muhteşem bi şey bu. kıymetini bilin. yani, şimdi bi insan doğuyo, ama daha küçük, çok da güçsüz, o kadar küçük ve güçsüz ki yaşamak için size muhtaç.. aah..bir insanın size muhtaç olması müthiş bi duygu olsa gerek. sonra o büyümeye başlıyo, yürüyecek falan ama birinin öğretmesi gerek, yani yürümek için bile size muhtaç. okulu başladı, dersleri falan derken, bir de bakmışsınız hayatınızda elinize geçmeyen bir fırsatı yakalamış, birinin dinlediği bir öğretmen oluvermişsiniz. üstelik anlamadığında kızabileceğiniz, dinlemediğinde dürtükleyebileceğiniz.mükemmel di mi? sonra bi bakmışsınız büyümeye başlamış, eh sayenizde yürümeyi öğrenmiş, himayenizde onca emekler içinde büyüttüğünüz bu insanı heba etmek istemiyosunuz haliyle. o zaman ne yapıyorsunuz? başına bi şey gelir endişesiyle kurallar koyup, bu sefer yönetici rolü üstlenerek, belki bir devlet adamından daha çok emek sarf edip, değişik stratejiler peşinde koşuyorsunuz. çünkü siz de biliyorsunuz ki kurallara itaat etmek için doğmamış insanlar. onun özgürce uçmasını sağlıyorsunuz; ama kanatlarınızın altında olduğunu hissettirmeden. zaman geçiyor, tüm yeteneklerinizi ortaya koyup icra ettiğiniz sanatınızı kamuya arz edip övgüler toplamak istiyorsunuz. çoğunuz başarılı oluyor, bilmemnenin kızı/oğlu diye başlayan methiyeleri duymaya hak kazanıyorsunuz.

    işte tüm hayatınızı böyle, tabiri caizse, hükümdar gibi geçiriyorsunuz.

    ...

    şimdi düşündüm de, berbat bi şey bence ebeveyn olmak. hastalık resmen.

    yani düşünsenize, bi insan doğuyo, ama daha küçük, çok da güçsüz, o kadar küçük ve güçsüz ki yaşamak için size muhtaç, yani siz olmasanız ölecek.. ben bir çiçeğe bakamıyorum, aldığım balıklar ikinci gün suyun üstünde süzülüyolar. insan bu ya, insanın sorumluluğu nasıl alınır ki? gece vakti ağlamasına uykular bölünür, hastalandığında kuytu köşelerde eczane aranır falan. hani “amaan boşver yarın alırız” yok yani.. ya da “ağlar ağlar susar yahu, uykuya devam” da yok.

    sonra o büyümeye başlıyo, yürüyecek falan ama düşüyo pat pat. e ne güzel uyuyodu o beşiğinde. şimdi kalk televizyon başından çocuğu gezdir, neymiş, yürümeyi öğrenecekmiş, yaşlanana kadar emekleyecek hali yok ya! sonra okulu başladı, dersleri falan derken bi de onca işin arasında ona ders anlatmak... hatta geceleri gizli gizli ders çalışmak hem de nefret edilen matematiğe. “aman düzgün anlatayım çocuğuma”. teyze, kuzenime anlatmak için ders çalışırken sen,“bugün yeni konuya geçtim: ondalık sayılar” diye seviniyodun ya, işte ben seni hiç anlamadım. üzgünüm.

    sonra bi de büyüyor bu insan yavruları. . zaman kötü zaten, eh akılları da pek başlarında olmuyo tabi. bağırsan bi türlü, rahat bıraksan bi türlü. türlü türlü oyunlar efendime söyleyeyim, değişik değişik stratejiler.. neden bunlar? aman evladıma bi şey olmasın. yahu bazen kendimi düşünmek bile yoruyo beni bi başkasını düşünmek neden? yoldadır geliyodur işte ya. sırf meraktan balkonda beklenir mi insan, onca saat, o ayazda. yok bu ebeveynlerde akıl.

    amaan büyüdü iş güç sahibi oldu diye seviniyosunuz, bütün dertler bitti sanıyosunuz. ..sonra da yok efendim “anne bu akşam sizde yemek yiyelim mi?” “baba bu akşam beraber maç izleyelim mi?”...

    hey, ebeveynler, size diyorum, nasıl bi şeydir ki, sizden önce başkasının gelmesi? eziyet değil mi bu?

    ya da belki de bi hastalık gerçekten; bir gün herkesin tutulabileceği ve ancak söz konusu hastalığa tutulanların birbirini anladığı bi hastalık.

    "anne olunca anlarsın."
  • tecrübeyle sabittir ki bayaa zor bir zenaattır.
  • en zor dönemi çocukların ergenlik dönemleri ile evden çıkmaları arasındaki dönemdir
  • zor ya da kolay diye değerlendirilebileceğini düşünmemiştim açıkcası.
    hani bilmeyen tabii ki aynı kefeye koymaz, ben de koymuyorum zaten ancak sorumluluksa sorumluluk evcil hayvan sahibi olmak da. bir canlı var, ondan sorumlu sensin, fiziksel sağlığı, ruhsal sağlığı, eğitimi, tamamen senin verebildiklerin kadar. yürüyüşe çıktığımız zaman soruyorlar bazen; iki köpek zor olmuyor mu? bilmem, hiç öyle düşünmemiştim.
    olaya zorluk olarak baksaydım muhtemelen hayat zindan gibi gelirdi, ya da belki köpeklerimi yeterince sevmediğimi düşünürdüm bilmiyorum. ebeveyn olma olayına da zor ya da kolay diyebileceğimi zannetmiyorum o yüzden. ebeveyn olmuşsun artık, zor olsa nolur ki? geri dönüşü yok zaten. çocuğun bakımı için gereken her çaba, emek, senin su içmeye verdiğin emekle eşdeğer. onun kadar gerekli bir ihtiyaç, onun kadar normal. ifade edemedim tam ama bedeninin sınırlarının genişleyip çocuğu da içine aldığını düşün. sensin yani. bunun zorluğu mu olur? oluyordur belki de, bilemedim. zor bulan kişinin, hele de şikayet eden kişinin ebeveyn olmamak gibi bir seçimi de var elbet. zorsa yapma, çocuğa da bunun sorumluluğunu yükleme.
  • dünyanın kaç bucak olduğunu anlamaktır. yeniden yaşamaya başlamaktır.
  • "aşırı ebeveyn olmak çocuğa zarar veriyor."

    http://www.habervaktim.com/…cuga_zarar_veriyor.html

    ulan bu sıcakta ne içiyorsa bu adamlar, ben de aynısından istiyorum amk.
  • kesinlikle ama kesinlikle yaradanın olur olmaz herkese nasip etmemesi gerektiği, dünyanın en zor ve en kutsal vazifesidir.

    geçenlerde bir restoranda yemeğimi beklerken, "çevremi dikizleyeyim bari" dedim. malum, allah boş oturandan hazzetmez imiş.
    1. gözlem grubu : yan masadaki anne&baba&4-5 yaşlarındaki hiperaktif erkek çocuğu
    2. gözlem grubu: karşı masadaki baba&9-10 yaşlarındaki kız çocuğu
    yan masadaki sevimsiz ve gayet ilgisiz ana-baba, yaklaşık beş dakikalığına çocuğu masada yalnız bırakıp bir yere gittiler. arkalarından bakma gereği duymadım. çünkü; o, saniye yerinde duramayan küçücük çocuğu, masada tek başına bırakıp, aynı restoran içinde beş metre uzaklaşmaları bile büyük ihmalkarlık. istanbul gibi bir şehirde bu ne vurdumduymazlık anlamadım. çocuk sahibi olmak için yıllarca tedavi görüp; hem kendileri, hem evlilikleri yıpranan kaç tane çift gördüm etrafımda. elindekinin değerini bilmeyen bu ikiliye(gerçi ikisini toplasan bir adam etmez ya...) söyleyecek söz bulamıyorum.
    gelelim karşı masaya. konuşmalarını duyamayacağım kadar uzaktaydılar ama duymaya da gerek yoktu. adam, kızının gözünün içine bakıyordu resmen. kendi yemeğini bıraktı, kocaman kızı kendi elleriyle besledi. uzun yemek ziyafetinden sonra(evet lokmalarını saydım) baba, çay keyfi yaptığı sırada, kızı sıkılmasın diye sürekli onu güldüren şeyler anlattı. takdir edilesi ve de imrenilesi davranışlar sergiledi.
    sonuç olarak; yan masadakiler de ebeveyn, karşı masadaki adam da. ama aralarında dağlar kadar fark var. işte bu sebeple diyorum ki, bu iş herkesin harcı değil.
  • "kendine ait bir oda" lüksünden vazgeçmektir -uzun bir süre için-.
  • filmlerden anladığım kadarıyla uyuya kalan çocuğun üstünü örtmeden ebeveyn olunmuyor. yorganı kafasına kadar çekmeden o aşamayı geçemiyorsunuz. o anı iple çekiyorum. şimdiden söylüyorum; örtmeyeceğim it oğlu it, örtmeyeceğim itin kızı, itin yavrusu. üşü de bir daha yapma o hatayı. götün donsun da öğren bakalım dünya kaç bucak.
  • "garip günlerde yaşıyoruz.
    yaşadığımız yerler de öyle: her birimiz kendimize ait bir evrenin içinde. evrenlerimizi doldurduğumuz kişiler ise kendi evrenimizle kesişen diğer evrenlerin gölgesidir. bu sonu gelmez tekrarların şaşkınlık verici karmaşıklığına bakıp da 'her, selam ed! ne güzel yanmışsın. carol nasıl?' diye sorabilmek, tüm bilinçli varlıkların geliştirmek zorunda oldukları bir eleme yeteneği gerektirir. bu, onların tıklım tıklım doldurdukları ve içinde yuvarlanıp gittikleri karmaşayı düşünmekten kurtaran bir yetenektir. bu nedenle de bırakın çocuğunuz rahat bir nefes alsın, tamam mı?"

    - hafiften çıldırmış bir evrende pratik ebeveynlik'ten alıntı.
hesabın var mı? giriş yap