• kahraman ebuzerin, dünyayı pisliğe bulayan güçlerin yüzüne keskin sözleriyle tükürdüğü cep romanı. hz muhammedin, "en büyük cihad, zalim hükümdarın yüzüne karşı söylenmiş doğru sözdür" lafının hayali ispatı. kahramanımızın usame bin ladin'e "masumlara dokunmadığın sürece mücadelene devam et" tutumu göstermesi, hakan albayrakın islam anarşisti yaftasını yad ettirir bizlere (roman 11 eylül 2001 öncesi yazılmıştır).
  • serbest cagrisim neticesinde (bkz: abuzer)
  • sepetli motosikletletine atlayıp seyahat ya resulallah demiş keskin roman kahramanı.
  • aliya izzetbegoviç ve daha bir çok kahramanı ziyaret etmek maksadıyla yola düşmüş modern çağların olmayan kahramanı.hayranlık damarımı sonuna kadar açtığım karakter.
  • hakan albayrak'ın yaşadığı bazı olayları da -belki biraz değiştirlerek- içeren ve bir solukta okunabilen -ki zaten türü "çabuk roman"dır!- eser.
  • hakan albayrak tarafından yazılmış olan romanın karekteridir.
    roman çıktığı zaman hasmet babaoglu kosesinde ovguyle bahsetmiştir.

    ebuzer kim mi dir?
    ümmetin yitik vicdanıdır.
  • gayet vurucu bir tarzı var eserin. "iddialı" cümleleri pek sevmem ama işte böyle çalışmalarda böyle cümlelerin kullanılmasına sesimi bile çıkarmam:

    "'...geçenlerde islamcı bir radyoda islamcılara ait bir firmanın şöyle bir reklamı vardı: villalarınız ve yüzme havuzlarınız itina ile yapılır... itina ile! bu ne demektir, biliyor musun? bu, gemi batıyor demektir. sokaktaki adam bosna'ya, kosova'ya, çeçenistan'a yardım edeceğim diye karısının biricik
    yüzüğünü satarken, lordlarımız havuzlu villalarda debdebenin dibini buluyorlar. hayırlı bir iş için bağış toplayanları üç-beş kuruşla başından savan burjuva sınıfımız, bir kravat veya bir eşarp için onlarca yoksulun karnını doyurmaya yetecek kadar para harcamaktan kaçınmıyor. millet kuru ekmeğe talim ededursun, lüks otellerde zenginden zengine iftar ziyafetleri veriliyor. bunların hesabı sorulmaz mi?' 'sorulur üstad; hem de itina ile!'..."

    "...ilk durağımız anadolu'da fiyakalı bir şirket binasıydı. kapıdaki görevliler randevumuz olup olmadığını sordular, 'istemez' dedi ebuzer; 'yoksullar adına buradayız. bir lanet okursak bina başınıza yıkılır. gücümüzü sınamayın, çekilin yolumuzdan.'
    çekildiler..."
  • kitapta nietzsche ve tanrı ilişkisine yapılan yorum dikkat çekicidir."ölen tanrı hangi tanrı?"
    "nietzsche "tanrı" dediğinde,insan ruhunu boğan kiliseden başka bir şeyi kasdetmiyordu...ruhunun kanatlanıp uçmasına izin vermeyen kiliseye başkaldırdı nietzsche ve eşsiz bir öfkeyle beslenen o eşsiz zekasıyla alt etti kiliseyi.ne yazık ki gerçek tanrı'yı ,yegane tanrı'yı ,allah'ı tanımadığı için çıldırarak öldü..."
  • --- spoiler ---

    kapıkule sınır kapısında ebuzer'e kitabın sonuna yaklaştığımızı söyledim. "kıssadan hisseyi sorarlarsa ne diyeyim üstad?"

    "hisse çok. kim hangi hisseyi çıkarırsa onu alsın gitsin. sevdamız ve kavgamız bitmedi denilebilir mesela. derviş devrimcilerin kuru ekmeği, yolumuzu aydınlatıyor da denilebilir. ve daha pek çok şey."

    "tamam."

    "derviş devrimcileri hatırlamışken: bir bildiri hazırlamalıyız. kâğıt-kalem çıkar ve yazmaya başla."

    o söyledi, ben yazdım:

    görkemli afro-amerikan devrimi'nin lideri malcolm x: nation of islam'dan aldığı kıytırık maaşa talim etti. yaşadığı ev ve sürdüğü araba teşkilata aitti. giderken ardında dünya malı namına bir şey bırakmadı.

    görkemli iran devrimi'nin lideri ayetullah humeyni: kum şehrinde yoksul bir kulübede yaşadı. az yeyip az içti. tahta, koltuğa, sandalyeye itibar etmedi; yerde oturdu.

    görkemli boşnak devrimi'nin lideri aliya izzetbegoviç: 'şerefine' verilen bir ziyafette, sofradaki envai çeşit yiyeceklere ürpererek baktı. "yazık!" dedi, "bunlar saraybosna'nın yarısını doyurmaya yeterdi.".
    malcolm, humeyni, aliya: debdebeden kaçtıkça büyüyen adamlar... bu, sultanahmet camii'nin göğe uzandığı halde uhrevi bir tad vermekte zorlanmasına karşın, toprağa yakın olarak inşa edilen bursa ulu camii'nin insanı uçurması gibi bir şeydir. ve malcolm ve humeyni ve aliya, toprağa yakın durdukça yükseldiler.
    derviş devrimcilerin kuru ekmeği yolumuz aydınlatıyor. onları çok sevdik. ve onları överken içimiz hep rahat oldu.

    milletin sırtında sefa sürenler utansın!

    "imza?"
    "devrimci adalet partisi."
    "öyle bir parti yok dedik ya üstad."
    "var işte, görüyorsun."bildiriyi çoğaltıp istanbul'da beş yıldızlı bir otelde islamcı bir liderin kızının şatafatlı düğün töreninde dağıttık.

    "sırada ne var üstad?"

    "şimdi namazlarımızı kılalım. sonra ceplerimizdeki paraların hatırı sayılır bir kısmını başkaları için harcayalım. gayb'a inandığımız gibi bunları da hep yapalım."

    "yani diyorsun ki: sağa-sola nutuk atmakla iş bitmiyor. kendi müslümanlığımızı mütemadiyen gerçekleştirmeliyiz."

    "aynen öyle diyorum."

    toprağa yakın bir cami bulmak ümidiyle yola koyulduk.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap