• ekoloji kolektifi’nin temelleri 1997 yılında atıldı. kurulduğunda daha çok üniversitelerdeki çevre ve ekoloji gruplarını içerisinde barındıran yapı, örgütlü olduğu üniversiteler bünyesinde yaptığı yerel faaliyetlerde sesini duyurdu. 2001 yılından itibaren bileşenlerinin üzerinde bir yapıya dönüşen yapı, bu tarihten itibaren tüm çalışmalarını silahlanma, nükleer teknoloji, küresel isınma, bergama altın madenciliği karşıtı hareketlere yöneltti. son olarak genetik olarak değiştirilmiş organizmalar’a karşı türkiye kampanyası’nın örgütlenmesinde önemli roller üstlendi. bugün 50’den fazla aktivisti ile birlikte yaptığı eylemleri, basın açıklamaları ve raporları ile her geçen gün daha fazla insanın ilgisini çekiyor.
  • ekoloji kolektifi, insan ve doğa ikiliğini, sermaye ve emek çelişkisini, kır-kent yarılmasını, kadının emek sürecindeki sömürüsünü ortadan kaldırmayı ufkuna koymuştur. bu mücadele sınırların olmadığı bir dünyada, sınıfsız, sömürüsüz, tahakkümsüz bir geleceği tahayyül etmek demektir. ancak tahayyülümüzle yaşanılan sorunlar arasındaki açıyı kapatmak için mücadele etmek gerekiyor. bu fikri düzeyi bir yaşama biçimine dönüştürerek örgütlenmek mümkün. tüm çabamız dünyayı öküzün boynuzlarından indirip ellerimize almak içindir.
  • ekoloji kolektifi, kendini emeğin toplumsal mücadelesinin örgütlenmesinde bir geçici bir form olarak tahayyül eder. emeğin birleşik hattına programatik düzeyden katkılar sunmak için yatay bir örgütlenme anlayışına sahiptir. kolektif, emeğin kurtuluşu mücadelesini doğanın ve toplumun kurtuluşu mücadelesine dönüştürmeyi amaçlar. bununla birlikte insan ve doğanın emek dolayımlı ilişkisinin ontolojik bir önemi de vardır. bu anlamda dümeni bunlardan biri lehine bükmez. emeğin kurtuluşu mücadelesinde, emek sürecinin nasıl örgütleneceği sorusunu en önemli uğrak noktalarından birisi olarak görür. kapitalist emek süreci örgütlenmesinin çözümlenmesi “doğal sınırlar” tezini içerdiği gibi neyin, nasıl ve ne kadar üretileceği ve doğayla hangi tarzda bir ilişki kurulması gerektiğinin de ip uçlarını verir.

    ekoloji hareketleri içindeki faşist, doğalcı ve metafizik eğilimler her zaman toplumsal karakterli emekten kaynaklanan toplumsal öz gücün, toplumun, doğayla birlikte evrimini sağlayacak ilişkinin önündeki tehditlerdir. bugün toplumun bizatihi kendisi bir yıkımla, çözülüşle karşı karşıyadır ve bu yıkımı aşmak için özcü, doğalcı akımları, felsefeleri toplum, uğrak olarak seçmektedir. doğalcı ekoloji cenahı da bu çekim merkezlerinden biridir. yeniden ve yeniden üretilen insan sevmezlik, toplumsal yaşam biçimimizden kaynaklanan ekolojik krizi, ya bir tür olarak insanın omuzlarına yıkmakta ya da allaha havale etmektedir.

    gerçekten emekçilerin bugün ihtiyacı olan şey küresel ısınmaya, savaşa, şiddete ve sömürüye karşı duyarlı olmaları mıdır? yoksa bu sorunları ikame etmeyecekleri bir örgütlülük, sorumluluk ve toplumsal bilincin bilgisine sahip olmaları mıdır? ekolojik kriz ister gezegenimizi ister bedenlerimizi tehdit etsin bu iki veri insanları harekete geçirecek, tetikleyecek veriler sağlamıyor. çünkü, dinsel inanışların bir yaşama kültürüne dönüştüğü kadercilikle, doğayı tanrısallaştıran tanrıyı doğallaştıran, köktenci eğilimler siyasal hayatımızın ve yaşama alışkanlıklarımızın başat izlekleridir. bu noktalarla hesaplaşabilmek emeğe toplumsal karakterini kazandırabilmenin, insanların öz güven sahibi olmalarını sağlamanın patikalarından biri ve en önemlisi de tutarlı bir doğa ve toplum analizinin toplumsal hegemonyasından geçmektedir.

    ekoloji kolektifi’ne göre:

    doğanın içinden doğal bir varlık olarak çıkan insan, emeğinin dolayımladığı bir tarihsellik-toplumsallık bağlamında, doğa-toplum ilişkisini giderek toplumsal karmaşıklığı artan bir bütün olarak oluşturur. ama insanın toplumsal eyleminin imkânları ve sınırları hep doğal süreçler tarafından çizilmeye devam eder. doğal hep daha toplumsaldır, ama hiçbir zaman salt toplumsala dönüşmez ve her zaman soyutlamayla erişilebilen bir salt doğallık düzeyinden söz etmek mümkündür. biyolojik bir varlık olması yönüyle insanın doğa içinde kendi türsel varlığını sürdürebilmek için yaşadığı evrim de, insanın toplumsallaşması sürecinde emeği dolayımıyla gerçekleşir. doğa, insanın türsel varlığının olanaklarının kaynağı olduğu gibi, aynı zamanda de toplumsal varlığının biyolojik zeminidir. insana, emek dolayımıyla bir oto kontrol mekanizması da sağlar. böylelikle insan doğayla kurduğu toplumsal ilişkisinde kendisini, biyolojik olanaklarını, toplumsal uygarlığını yeniden yaratırken, doğayı da yeniden yaratır.

    toplumsal varlığımızın zeminini oluşturan biyolojik özelliklerimiz, toplumsallaşmamızın içinde yeniden üretilir ve toplumsal yaşamımızı da yeniden üretir. bununla birlikte toplumsallaşmamızı sağladığımız emek sürecinde, doğayla ilişkimize de özgül karakterini kazanır. bu demektir ki her emek sürecine özgü olarak toplumun doğayla farklı bir ilişkisi vardır. her emek sürecinin şekillendiği farklı bir toplumsal ilişkiler bütünü vardır, her toplumsal ilişki biçiminde, her toplumsal yaşam tarzında insanlar doğayla farklı bir ilişki kurarlar.

    bu toplumsal evrim her tarihsel süreçte ve toplumsal üretim tarzında yeni bir doğa imgesi yaratırken aynı zamanda insan emeğini, dolayımlı olarak doğanın bilinci haline de dönüştürür. bu bilinç, her toplumsal üretim tarzında doğayla ilişki kurmanın farklı veçhelerini yaratırken, emeğin olanaklarının evrimine doğal ve aşılamaz sınırlar çizmez. emek, insanın yarattığı uygarlıklara da, doğayla ilişkilenme tarzında, bir öz denetim mekanizması sağlar. doğa, toplumsal uygarlığımızın turnusol kağıdıdır. insan, doğayla ilişkisini yıkıma götüren; emeğinin toplumsal örgütlenme tarzlarını, insan uygarlıklarının doğal sınırlarını, doğayla ilişki kurduğu her an anlayabilme ve kendi örgütlenmesini değiştirebilme potansiyelini de barındırır. bu potansiyelin açığa çıkartılıp çıkartılamayacağı ise politik bir sorundur.

    bugün kapitalist yaşam tarzından farklı bir toplumsal yaşam tarzında insanların doğayla ilişki tarzları da farklılaşacaktır. bunun için de emeğin doğayla ilişkiye geçtiği emek sürecinin de farklı örgütlenmesi gerekir. bu bağlamda teknoloji ve üretim araçları da farklı toplumsal yaşamlarda farklı yapılara bürünecektir. nükleer santrallerin, biyo teknolojinin geleceğin toplumunda kullanılmasının yeri yoktur, eğer bu toplumsal yaşamın kapitalizmi aştığını iddia ediyorsak.
  • görüldüğü kadarıyla greenpeace'den aşina olduğumuz üzere radikal antikorporasyonalizmi yüzeysel çevrecilikle maskelemeye verilen yeni bir ad. avrupa'da çok var bunlardan, ama şiddet içermediği sürece sivil toplum kuruluşu iyidir yine.
  • ikinci mera affını bütün resmiyetiyle hayata geçirmek için kocaman atımlar atmış olan her şeye dokunan dokunulmazlar topluluğunun meralara değil de, mera işgalcilerine "aferin evladım" sonuç bildirili af üreten "kanun değişikliği" faaliyetinin önüne son bir engel oluşturabilmek için sesini yükseltmiş olan oluşum: (bkz: #10927505)
  • entelektüel birikimlerine hayran olduğum ekoloji mücadelesi konusunda ülkedeki "yanlış bilinç"in aşılması için emek harcayan, bütün dergilerini ilgi ile okuduğum toplumsal muhalefet grubu.
  • 6 nisan cumartesi akşam sekizden itibaren orada olacağız...

    http://www.yesilgazete.org/…ma-partisine-cagiriyor/
  • özgür üniversite 2013 bahar dönemi seminerlerinde

    ekoloji kolektifi, özgür üniversite tarafından düzenlenen 2013 bahar dönemi seminerleri bünyesinde, "yirmibirinci yüzyılda komün, devrim, ekoloji" konulu seminerler gerçekleştirecek.

    gözün gördüğü, bedenin dokunduğu mesafeler daralıyor. yirminci yüzyıl devrimcisi için hedef netti, işçi sınıfı proletaryanın iktidarını toplumsallaştıracaktı ve sarp ve uzun bir yoldan bunu yapabilirdi. yirmi birinci yüz yıl devrimleri ise hala iktidarı toplumsallaştırmak, onu sönümlendirmek için çabalıyor. ama artık, iklim değişikliği, gıda krizi, yok olan suların altında özgürlükçü bir dünya hayaliyle didinerek bunu yapmaya çalışıyor. yapacak şeyler için ise vakit yok, ama ne olacaksa hemen yapmalı. bunu bir acelecilikle değil; toplumsal praksisin dehlizlerine dalarak yapmalı. özgürleşme ve eşitlik pratikleri arasında ard sıralılık kovalamadan, eş anlı bir dönüşüm için, burjuva değerlerinin içinde hayatı dönüştürmeye çalıştığımızı bilerek yol alıyoruz. bunun için ekososyalistlerin mücadelesi ne bir başlangıç, ne bir son. ekolojik krizin kuşatıcılığı sadece dünyanın biyolojik düzeniyle ilgili bir kargaşa yaratmıyor. bu kaos ortamı içinde, tüm canlılarla dayanışma, türlerin ve cinslerin eşitsizliklerinin ötesine geçen bir eşitlik talebi, yıkıcı bir politikanın imkanları üzerine düşünmeyi gerektiriyor. bunun için yukarıdan ve üstten siyaset üretmenin tekilliği ve iktidarı karşısında, yeryüzünün ayaklarını hisseden bir çoğulluğa ihtiyacımız var. bu çoğulluğun acımasız bir teknisyenlik siyaseti olmadığını hissediyoruz. yeni bir toplum mühendisliğine soyunmak, gündelik siyasete laf üretmek değil derdimiz. gündeliği yıkıcı kılarken insanlık tarihinin tüm sıkışmasını içimizde taşıyoruz. bu taşkın halinin yaratacağı felsefi, politik olanaklar toplumsal sorumluluklar kadar kişisel sorumluluklar yüklüyor. akıl hocası değiliz hayatın. ekolojik yıkımın sonuçlarıyız ve tüm sonuçları berhava etmek demek aynı zamanda var olma biçimimiz olan bu sistematik yıkıcılığımızla da hesaplaşmayı gerektiriyor. bu gereklilik, dostluğu, dayanışmayı ve ortaklaşmayı üretecek derinliklere inmek demektir. bunun için tüm bir seminer programı boyunca bir yandan toplumsallığımızla hesaplaşırken yeni bir dünya arayışının pratikleri içinde nasıl var olmaya çalıştığımızı da işaret ederek gündelik ve siyasal mücadelenin neresinde durmaya çalıştığımızı katılımcılarla birlikte anlamak ve dünyayı değiştirmek istiyoruz.

    istanbul özgür üniversite'de (http://www.ozguruniversite.org/), 27 mart'ta başlayacak 1 mayıs hariç her çarşamba gerçekleşecek 'yirmibirinci yüzyılda komün, devrim, ekoloji' başlıklı seminerlerin programı:

    1. ekososyalizm ve ekolojik devrim:
    hande atay - stefo benlisoy - 27 mart

    2. ekolojik kriz karşısında yeni bir hukuk aramak :
    ılgın özkaya özlüer - alp tekin ocak - 3 nisan

    3. yeşil kapitalizme yanıtlar:planlı ekonomik küçülme:
    ethemcan turhan - 10 nisan

    4. ekoloji mücadelesinde sınıfsal dönüşüm: özneler, yapılar ve hareketler:
    fevzi özlüer - cömert uygar erdem - 17 nisan

    5. toprak gaspı, gıda ve iklim krizine karşı gıda egemenliği:
    olcay bingöl - arca atay- 24 nisan

    6. ekolojik yıkımın kent hali:
    hatice kurşuncu - gökhan bilgihan - 8 mayıs

    7. kır ve kentte kadın:
    ecehan balta - bengi akbulut- 15 mayıs

    8. kapitalistleştirme ekseninde enerji krizi ve türkiye'de su mücadelesi:
    emre baturay altınok - yakup okumuşoğlu - bora sarıca - 22 mayıs

    9. iklim değişikliği, yeni devrimler ve iklim adaleti:
    stefo benlisoy - fevzi özlüer- 29 mayıs?

    http://www.ekolojistler.org/…mi-seminerlerinde.html

    ekoloji kolektifi, 27 mart'13
hesabın var mı? giriş yap