• hazrete dair sevdiğim şeylerden biri, hitap ederek yazıyor olmasıdır. sanki ibn-i arabi size anlatıyormuş gibi yazar. 2. tekil şahıs kullanır. akıl verir, kızar, ip uçları bırakır. arada, bunu başka kitapta anlattım, git oraya bak, eğer bunu anlamadıysan, hiç uğraşma zaten anlamayacaksın, şimdi eğer bunu anladıysan, bundan sonra işin daha kolay gibi laflar eder.

    bu eser sayın efendinin, 500'den fazla eseri içinde en kapsamlı olanıdır. 560 bölümden oluşmaktadır. islam dünyasının tematik olarak hazırlanmış ilk ve tek ilimler ansiklopedisi olduğu düşünülmektedir. hicri 598 yılında yazılmaya başlandığını düşünülüp, 629 yılında yani otuz sene zarfında tamamlanmıştır. ibn-i arabi eseri yeniden gözden geçirmeye ve ikinci kez yazmaya karar verir. ikinci nüshayı tamamen kendi elleriyle yazmıştır. ölümünden iki yıl önce öğrencisi sadreddin konevi'ye teslim eder. tekke ve zaviyelerin kapatılmasının ardından, müellif nüshası istanbul evkaf müzesi 1736-1772 numaralarda muhafaza edilmektedir.

    hazret bu kitabı yakın dostu ve üstadı abdulaziz el- mahdavi için yazmış ve ona ithaf etmiştir.

    kendisinin dilinden;

    fakat, ümmü'l kura'ya, mekke-i mükerreme'ye varınca, mekke'yi kuran babamız halil ibrahim'i ziyaret ettikten; kubbetu's sahra'da ve mescid-i aksa'da namazımı kıldıktan sonra; efendimi, adem oğlunun efendisini, ihata ve ihsa divanında ziyaret ettikten sonra, allah teala "gaybet"im esnasında kazandığım marifetlerden bazılarını o veliye- allah uzun ömür versin- tanıtmamı ve "gurbet"im esnasında elde ettiğim ilim cevherlerinden ona- allah onu ikram görenlerden etsin- bir demet hediye sunmamı aklıma getirdi. ben de cehaleti, bilgisizliği ortadan kaldırmak için hakk'ın ortaya çıkardığı bu emsalsiz kitabı onun için yazdım.
    bu kitaba risaletü'l-fütuhati'l-mekkiyyeti fi marifeti'l-esrari'l-malikiyyeti ve'l mülkiyyeti(malik ve mülk sırlarının bilinmesine dair mekke'de yazılan manevi fetihler kitabı) diye adlandırdım. çünkü bu kitapta yazdığım şeylerin hepsi, ya kutlu beytullah'ı tavafım esnasında ya da o'nu murakebe etmek için o muazzam harem-i şerif'te oturduğum sırada, allah'ın benim üstüme açtığı manevi fetihler ve ilhamlardır. ben bu kitabı şerefli bölümlere ayırdım ve en güzel en ince latif manaları orada derince ve genişçe açıkladım.
  • urumda acemde fütuhat-ı mekkiye diye anılan kitabın arapça asıl adı.
  • islam tasavvuf doktrininin gelişiminde verdiği eserleriyle çığır açmış, yüksek bilgilere mazhar olmuş büyük veli muhiddin ibni arabi'nin en büyük ve en önemli eseridir.

    henüz tamamı türkçeye kazandırılamamış olan bu eserin altı kısımdan meydana gelen ana başlıkları bölümleriyle birlikte şöyledir:
    1-el-maarif, 73 bölüm, öğretilere dairdir.,
    2-el-muamelat, 116 bölüm, uygulamaya dairdir,
    3-el-ahval, 80 bölüm, hallere dairdir,
    4-el-menazil, 114 bölüm, menzillere dairdir,
    5-el-münazalat, 78 bölüm, buluşmalara dairdir,
    6-el-makamat, 99 bölüm, makamlara dairdir.

    ilk kısımda, tasavvufun temel öğretisi ele alınır. ikinci kısımda, hakikat yolcusunun manevi ilerlemesi ve şahsi olgunluğunu sağlaması için gerekli olan muamelatı anlatır. üçüncü kısım, yolerinin geçmesi gereken haller ve hakk'a doğru yükselirken karşılaşacağı durumları açıklar. dördüncü kısımda, manevi menziller ve duraklar ele alınır. beşinci kısımda, hakikat yolcusunun sevgili ile yüzyüze buluşacağı yerler anlatılır. altıncı kısımda da, varlığın yüksek makamlarına, mükemmelliğin nihai aşamasına ulaşan sufi anlatılır.
  • allah bizi de onlardan etsin.
    söz konusu grubun amellerinin büyük kısmı, bâtındadır (...)
    onlar, taş üstüne taş koymazlar. nitekim hz. peygamber de, rabbine göçünceye kadar, kendisi için ev yapmamıştır.
    bunun nedeni, onların dünyayı büyük bir nehir üzerine konulmuş ahşap bir köprü saymalarıdır. onlar, bu köprüde yürür, ondan geçerler. siz hiç ahşap köprü üzerinde ev yapanı gördünüz mü? hayır! yemin olsun ki, görülmemiştir.
    bilhassa, yağmurların yağacağını, nehrin akıntılarla büyüyeceğini ve köprülerin yıkılacağını bilen kimse, o köprüde ev yapmaz.
    köprü üzerinde ev yapan bir insan telef olur.

    ibn arabi, fütûhât-ı mekkiye/ 02, litera yayıncılık, s. 159.
  • 'eşyayı yokluktan ve yokluğun yokluğundan (varlıktan) var edeni tenzih ederim,' diyerek başlayan ibn arabi eseri.

    bu cümle yok-var'dan varolmayı idrak etmeye teşvik eder. yok-var'ın bir anlamı da imkandır.

    (bkz: ekrem demirli)
  • ibrahim altay'ın eserin çevirmeni ekrem demirli'yle gerçekleştirdiği röportajından alıntıdır:

    ibrahim altay: - herkes ibnü'l-arabi'den söz ediyor ama çok az insan onu gerçekten tanıyor, düşüncelerini biliyor gibi geliyor bana. özellikle fütuhat-ı mekkiyye'si bugüne kadar türkçeye çevrilmemişti. siz nasıl karar verdiniz çevirmeye?

    ekrem demirli: - ibnü'l-arabi sadece islam düşüncesinde değil, bütün insanlık düşüncesi içerisinde çok önemli bir düşünürdür. bir dönüm noktasıdır. eserlerinin her biri, kendi türünde klasik kabul edilmiştir. bir toplumda düşünce derinliğinden söz edilecekse, klasik mirasla bağ kurulması şarttır. türkiye'de bir düşünce zenginliği oluşması için ibnü'l-arabi'nin düşüncesinin bilinmesi ve anlaşılması şart. bu da, hamasetle yapılacak bir iş değil.

    - biraz daha geriye gidecek olursak, genç bir akademisyen olarak, düşünür sadrettin konevi üzerinde çalışmaya başladınız önce.

    - evet. 1995'te başlayıp 2002'ye kadar sadreddin konevi'nin 10 kitabını türkçeye çevirdim. doktora tezimi bu konuda yaptım ve üç de kitap yazdım konevi hakkında. konevi az bilinmesine rağmen çok önemli bir şahsiyettir.

    - konevi niçin önemlidir?

    - kurucu düşünürdür. selçuklu ve osmanlı dönemindeki adlarını bildiğimiz bütün büyük düşünürler şu ya da bu şekilde onun öğrencisidir. o da ibnü'l- arabi'nin öğrencisidir. bu ikisi arasında platon ve aristo'nunkine benzer bir ilişki var. bir geleneği inşa eden kişiler onlar. inşa ettikleri gelenek yüzyıllar boyunca islam düşüncesini şekillendirip, etkilemeye devam etmiştir.

    - anladığım kadarıyla sizi ibnü'l-arabi'ye ulaştıran yol konevi'den geçiyor.

    - arada ibn-i sina'nın metafizik adlı kitabını çevirdik ömer türker ile. iki tasavvuf sözlüğü yayımladık. bunların hepsi birbirine bağlı çalışmalardı ve benim için ibnü'l- arabi'nin kitaplarına bir hazırlık oldu. onlardan sonra füsusu'l-hikem'e ve fütuhat-ı mekkiye'ye geçtim. bunlar iki zirve kitaptır. füsusu'l-hikem'i çevirdim ve bir şerh yazdım.

    - ibnü'l-arabi'nin ve konevi'nin kurduğu bir okuldan ve gelenekten söz ediyorsunuz. anadolu'da islam'ın algılanış biçimini ne kadar etkiliyor bu gelenek?

    - şimdi sayacağım pek çok ismi yakından tanıyoruz: yunus emre, hacı bektaş, mevlana, eşrefoğlu rumi, niyazi mısri, şeyh bedrettin... ibnü'l-arabi ve sadrettin konevi bu isimlerden daha az tanındığı halde bu isimlerin dayandığı teorinin kurucularıdır. yunusların, hacı bektaşların, mevlanaların, şeyh bedrettinlerin yetiştiği okulu-ekolü onlar teşkil etti. onlar da bu geleneği hem yedi asırlık islam birikimini yorumlayarak hem de ta eski yunan'dan başlayarak farklı kültürlerden gelen mirası sentezleyerek oluşturdular. anadolu'da, ki ben çevresini de kapsayacak şekilde büyük anadolu tabirini kullanıyorum, şekillenen islam anlayışı doğrudan ya da dolaylı olarak ibnü'l-arabi'nin eseridir. hacı bektaş-ı veli, ibnü'l-arabi'yi şahsen tanımayabilir ama onunla ortaya çıkan tasavvuf anlayışından beslenmiştir. o ve takipçileri bu coğrafyada islam'ın algılanış biçimini oluşturdular.

    - ve bir medeniyetin kuruluşuna önderlik ettiler.

    - bakınız! anadolu iki kez dünyanın en önemli kültür merkezi oldu. birincisi grek filozofları, ikincisi de ibnü'l-arabi ve konevi döneminde. bu ikisinin devrinde dünyada onlardan daha önemli bir kültürel ve düşünce geleneği bilmiyoruz. 13. yüzyıldan bahsediyorum. ne avrupa'da ne uzakdoğu'da bu kadar güçlü ve zengin bir düşünce ortamı yoktu. insanı o kadar doğru okumuşlar, o kadar temelden kavramışlardır ki, bütün insanlık sorunlarını eskimeyecek bir dille ele almayı başardılar.

    - 'anadolu'daki islam anlayışının kurucusudur' diyebilir miyiz ibnü'l-arabi hakkında?

    - bu tanımlama bir açıdan doğru sayılabilir, fakat yetersizdir. ibnü'l-arabi'nin anadolu'daki etkileri çok büyük olmuştur ama o aynı zamanda islam coğrafyasını ve kültürünü barıştıran kişidir. endülüs ile batı afrika'yı, kahire'yi, şam'ı, malatya'yı, konya'yı, mekke'yi barıştıran adamdır. onun takipçileri anadolu'yu ta bosna'ya, kafkaslar'a kadar taşımışlardır. ibnü'l-arabi coğrafi sınırlara sığmaz. biz anadolu'nun siyasal tarihini merak ediyoruz da kültürel ve düşünce tarihinden habersiz kalıyoruz. çağımızda yaşanan büyük yıkımlar en azından osmanlı coğrafyasında geçmiş dönemlerdeki barışı sağlayan şeyin kültür ve düşünce derinliği olduğunu gösterdi bize. bu düşünce hayatının inşa edenleridir ibnü'l-arabi ve takipçileri.

    - dönemin yöneticileri nasıl karşıladılar bu düşünce akımını? desteklediler mi, karşı mı çıktılar.

    - bu düşünce geleneği konya-şam-bağdat hattında geniş bir toplumsal destek buldu. sultanlar, yöneticiler, ilim adamları bu gelenekten etkilendi ve destekledi. ibnü'l-arabi'nin selçuklu hanedanıyla ilişkisi biliniyor. konevi de konya üzerinde benzer bir etkiye sahip. osmanlı döneminde bu durum devam etmiş. bu süreçteki en önemli isimlerden biri fatih sultan mehmet. istanbul'u bir bilim ve kültür şehri yapmak istemişti, bunun için ibnü'l-arabi geleneğinin takipçilerinden de yardım istedi. abdurrahman cami, kutbuddin izniki, abdullah ilahi, ahmet ilahi vb. gibi isimlerden. osmanlı hanedanının ibnü'l-arabi ilgisi her zaman devam etmiştir.

    - bu ilgi duraklama ve gerileme dönemlerinde de devam etti mi?

    - o dönemde sadece ibnü'l-arabi geleneği değil, genel olarak islam düşüncesi etkinliğini yitirdi. müslümanların yaşadığı ülkelerin siyaset alanındaki başarısızlığı düşünce ürünlerine de ilgisizliği beraberinde getirdi. fakat günümüzde daha ciddi sorunlar var. müslüman entelektüeller islam düşüncesinin günümüzde çok ciddi ve karmaşık sorunlara sahip olduğunu fark etmeli. avrupa düşüncesindeki büyük değişim, islam düşüncesini de derinden etkiledi ve büyük sorunlara yol açtı. uzun süreden beri müslüman dünyada bir yenilenme fikri tartışılıp durmakta fakat bu tartışmalar bir sonuca ulaşamamakta. bunun en önemli nedenlerinden biri kültürel mirası gerektiği gibi değerlendirememek olmuştur. bence bir yeniden inşa süreci başlamıştır ve ibnü'l- arabi'nin okunması da önemlidir.

    - sizi dinledikçe şaşırıyorum. nasıl oldu da böylesi bir temel kaynak bugüne kadar türkçeye kazandırılmadı?

    - benim kanaatime göre türkiye'de tasavvufla pek ilgilenilmiyor. hatta etkisi ve kalitesi bakımından karşılaştırıldığında doğu öğretilerine daha çok ilgi var. en azından büyük şehirler için bunu söylüyorum. günlük hayatında herkes buda'dan, konfüçyüs'ten veya başka bir bilgeden bir söz söylemek istiyor. aslında bunda yadırganacak bir şey olmayabilir. herkes dilediği kimselerden istifade edebilir. fakat türkiye'de doğu-mistik kültürlerine yönelik ilgi bir kaçış şeklinde ortaya çıkıyor gibi geliyor bana! bir de insanlar bilimle, düşünceyle pasif bir ilişki kurmayı yeğliyorlar. türkiye'de en çok mevlana'ya yönelik ilgide bu eğilim ortaya çıkıyor. pek çok insan mevlana'yı gerçek dünyamıza müdahale etmeyen bir hayal kahramanı olarak görmek istiyor. düşüncenin tabiatına aykırı bir şey bu. düşünce insanı dönüştürür. düşüncenin ve bilginin sembollerinden birisi ateştir. aslında herkesin dikkatini vermesi gereken yer burası. aradığınız kaynak burada. entelektüellerimiz ibnü'l-arabi okumaya henüz başlamadı. başlasalardı, olumlu anlamda söylüyorum, türk düşünce hayatı altüst olurdu. türkiye bu işin üzerinde durursa önümüzdeki 30-40 yıl içerisinde ciddi bir ibnü'l-arabî yorumculuğu oluşur; bu da edebiyata, sanatın diğer dallarına, felsefi düşünceye, ahlak anlayışına çok büyük katkılar sağlar. türk aydınının felsefeyle barışması için de çok önemli bir kaynaktır ibnü'l-arabi.

    - yani kitapların çevrilmemiş olmasını ilgisizliğe mi bağlıyorsunuz?

    - türkiye'de, belki de bütün dünyada böyle, islam bilim ve düşüncesi ilgi alanından çıktı. insanlar artık başka kaynaklardan besleniyor. müslüman entelektüeller için bile durum böyle. düşünce mirasıyla 'duygusal' bir bağ kurmuş olmak yeterli sayılıyor. esas mesele bu. sadece ibnü'l-arabî ve konevi değil, başka pek çok dünürümüze karşı da büyük bir ihmal ve ilgisizlik içerisindeyiz.

    - sekiz yüzyıl öncesinden söz ediyoruz. günümüz için önemi nedir bu kitabın?

    - metafizik, eskimeyecek bir alandır. insan var olduğu sürece ana sorunları ve tartışma konuları geçerliliğini korur. kavramlar ve kelimeler değişse bile öz değişmez. daha özel ve yakından baktığımızda şunu görürüz: ibnü'l-arabi bir yazar olarak tabir caizse 'çağdaş' bir üsluba sahiptir: bizim gibi düşünür, bizim gibi soru sorar, basit ve anlaşılır konuşur. diyaloglarında 'sen' ve 'ben' hitaplarını kullanır. diğer yandan insan sadece bir yüzyılla; bir zaman ve mekanla sınırlı değildir. bizler binlerce yıllık bir kültürün ürünleriyiz. grek mitolojisinden roma'ya birçok farklı etkinin üzerimizde izleri var. onlarla aynı çağda yaşamasak bile, dünyanın farklı coğrafyalarından birçok farklı düşünürü merak ediyor ve kitaplarını okuyoruz. kendimizi 4 bin yıllık insanlık ailesinin bir parçası olarak ele alırsak, sekiz yüzyıl önce yaşamış ibnü'l-arabi bizim hocamız bile olabilir. bir insanın ibnü'l-arabi'ye öğrenci olması bir ayrıcalıktır.

    - bir örnek verseniz...

    - günümüzde insanla insanın, insanla doğanın hatta insanla tanrı'nın ilişkisi kopuk. arabi bu konuda, halen aşılamamış çok önemli şeyler söylüyor. daha doğrusu, islam düşüncesi söylüyor ve o yeniliyor. ibnü'l-arabi'de insan bütün alemin anlamıdır. tam anlamıyla bir insan düşünürüdür ibnü'l-arabi. erkek olmanın anlamını, kadın olmanın anlamını en ayrıntılı şekilde tartışmıştır. çağımızda bile ulaşılamamış düşünceleri, tutarlı ve sistematik bir dille ortaya koymuştur bu alanlarda. tabiat anlayışı çok tutarlı ve zengindir. 'her şey canlıdır' fikri var. canlı olan her şey bir ruha sahip. insanın olgunluğu çevresindeki canlılarla diyalog kurmasında gizli. hayvanla, bitkiyle ve diğer nesnelerle... günümüz insanının anlamakta zorlandığı bir şeyi ibnü'l- arabi çok iyi anlamıştı. suyu, taşı, toprağı, doğayı... her birinde bir kişilik görmüştü ve bize, onlarla iletişim kurmayı öğretmişti.

    kaynak.
  • -her kim allah'ı yaratıcısı olarak bildiğini iddia ediyor da hayret içinde kalmıyorsa bu onun cehaletine delildir.
  • bu kitap hakkındaki çok güzel ve etkileyici bir şerh william chittick'in hayal alemleri olarak türkçeye çevrilen kitabıdır.
    http://www.idefix.com/…asp?sid=m81uxl2tva6a5z3bgepp
  • fütuhat-ı mekkiyye okunur okunmaz çarpar,sarsar, mekana,bilince,zamana ve kişinin ruhuna derin ve şaşkınlık dolu bir yolculuğa çıkarır. lakin bir durağı bir menzili yoktur. ibn arabi öyle bir sırra ermiş eren, mürşid ve allah dostudur ki her sözü, deyişi ruha söz ve içindeki mana ile eriştikten sonra toprağa düşen tohum gibi her katmanda tekrar tekrar açtıran ve manada derinleştiren bir zinciri başlatır. ve zamanın,mekanın; hakikatin varlığında insanın anlayabileceği yegane şekil olduğunu gösteren ve tüm görünenin hayal gerçeğin sezi olduğunu öğreten insanın varlığının hiçlikten geldiğini insanın hiç , tüm varlığın o olduğunu , varlığın tadının bu manada tatlı olduğunu ve insanın hakikatinin o sevgilide sır olduğunu , o' nun ile olduğunu bildirir, hissettirir, ürpertir ve uyandırır..
hesabın var mı? giriş yap