• yayıncı, yazar. iki yıldır yayınladıkları kitaplarla yayın dünyasına yeni bir renk getiren selis yayınları'nın ortağı. yakın dönemde de tempo dergisi'nde köşe yazarlığı yapmaya başladı. türkiye'nin yetiştirdiği nadir edebiyat ajanlarından biridir ayrıca. çok çalışkandır. (bkz: atom karınca)
  • facebook dan buldugum ortaokul ve lise arakdasimdir, yazar olmayan yuzucu versiyonu.
  • artik taraf gazetesi yazari olan kisi.
  • az önce atv haber'e çıkıp türbanla ilgili danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararına " türban anayasa değişikliğiyle zaten serbest bırakılmıştır", "ktürbanlıları almayan rektörler suç işlemiştir" diyebilecek kadar deli! hukuk bilen gazeteci.
  • yazdığı köşe yazısı ile güneri civaoğlu tarafından biraz da övülerek bugünkü milliyete taşınmış yazar.bu övgüyü almasının sebebi biraz da başındaki örtüsü.
    merak edip okuyunca elif hanımın milli gazetedeki aile hayatı bölümündeki erkeğin hanımının üzerindeki hakları konulu yazıyı eleştirdiği görülüyor.ama nasıl yumuşak bir giriş yani yazmasam olmaz ilahi sizi gidiler diyen vallahi çok komik bir buluş sizi kutluyorumlar,siz yok musunuz siz demeler ve dile getirdiği için özür dilemekler.ve bunu yazan bir kadın.bir yazar ve taraf gazetesinde yazıyor.hani bir laf vardır ya gülüyoruz ağlanacak halimize diye işte o hal.yazar o haberi okuyunca o kadar çok gülmüş ki o düşüncenin türkiyede kaç kadının canına mal olduğunu unutuvermiş.
    türbanın hak ve özgürlük olduğu konusunda dişi aslan keskinliğine sahip bu kadınların konu ataerkil düzenin kadın üzerindeki dini baskıları söz konusu olduğu zaman yeni doğmuş kedi kıvamını almaları çok ilginç.aynaya bakıyorlar mı acaba.sakın biz ona da karşı çıkıyoruz demesinler.o kadarcık bile eleştirel bakabilmelerini bunu yazabilmelerini borçlu oldukları kişiyi tekrar hatırlatmaya gerek yok.ilerde bu hızla giderse bu kadarını bile rüyalarında görürler.milli gazetedeki abi!sinden bir tekzip mi bekliyor gerçekten çok merak ediyorum.ya da o yazının okunmadan basıldığını mı?o yazının bireysel bir görüş olduğunu mu?o kadar saf mı bu kadın-cık-lar?

    http://www.milliyet.com.tr/…=güneri cıvaoğlu&ver=33

    http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1539

    edit:linklerin duzeltilmesi.tesekkurler gyne.
  • mizahi sekilde usulca elestirmesine bile dayanamayan yandaslarından okkalı kufurler yemis ve kalbi kırılmış ! yazar.sen türbanını taktın diye kendini özgür mü sanmıştın?

    http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?mid=1618

    alıntı-

    geçen hafta, milli gazete’nin aile sayfasındaki bir fotoğraftan yola çıkarak kaleme aldığım yazı, hürriyet’in yaptığı abuk manşetin ve hürriyet’in haberini okuyarak yazısını yazan güneri cıvaoğlu’nun kurbanı oldu.

    1. hürriyet, üzerine vuran ışığı kırıp çarpıtan bir cam prizma gibi sanki. haberlerini de aynı prizmadan geçirip yayınlıyorlar.

    bir gazetenin aile sayfasında, düşüncesizce yapılan bir fotoğraf seçiminin, recai bey ile ne ilgisi olabilir? “recai bey’in tavuğu” gibi laubali bir manşeti ertuğrul özkök hürriyet’e nasıl yakıştırdı, anlayamadım.

    2. güneri cıvaoğlu’nun yazısı ise tam bir felaketti. yazısında, dini alay konusu eden theo van gogh’la, her söylediği yalan olan ayaan hirsi ali gibi sahtekâr isimlerle bir arada anılmak bile olayın ne kadar saptırıldığının basit bir göstergesidir. güneri bey, lütfen pek de iyi anlamadığınız bu tür tartışmalara katılmaktan uzak durun demek isterim.

    3. yazımda milli gazete’deki haberin ayrıntısına hiç girmedim. çünkü dindar kadın ve erkeklerin bu husustaki temel yaklaşımı zaten bellidir ve bunlar bilinir. sadece ne anlama geldiği belirsiz, hiçbir editörden geçmemiş bozuk cümlelerden bahsettim ve bir tane de örnek verdim.

    mademki beni bu tartışmanın içerisine çekiyorsunuz, o halde itirazımın sadece bunu fırsat bilen birtakım işgüzarların, kadını nefes bile alamayacak bir hale sokmaya çalışmasına olduğunu söylemeliyim. bunu yaparken de içinde bulunduğu siyasi hareketin kadınlardan ne denli istifade ettiğini gözardı etmesidir.

    milli görüş gibi, kadınların sosyal hayata katılımını teşvik etmiş ve onların aktif çalışmalarıyla ülke çapında belli bir taban oluşturmuş bir siyasi hareketin gazetesinde, partinin uygulamalarından çok geride birtakım metinlerin yayınlanması elbette eleştiri konusu olacaktır. ya parti yanlış yapıyor, ya da milli gazete.

    bana eğlenceli (aslında buruk) gelen yanını, mademki haber büyüdü bu dereceye geldi, açıklamam gerekiyor. (bu camianın içinden gelen yüzlerce hakaret mailinden dolayı kalbi kırılmış olarak.)

    şahsım da dahil olmak üzere binlerce örtülü kadın, kucaklarında bebeleriyle sokak sokak, kapı kapı demeden oy toplamak için gezerken, milli görüş’ün yayın organı bu konuları niye hiç diline dolamıyordu?

    partinin kongrelerinde, çeşitli vesilelerle düzenlediği anma toplantılarında kadınları kızları, erkeklerle karşılıklı tribünlere dizip marşlarla hoplatıp zıplatırken iyiydi de, ben böyle söyledim diye mi kötü oldum.

    bu hususu mizahi bir şekilde dile getirdim ama yine de anladım ki sözüm maksadını aşmış, bir grubu benim yazımı istismar etmeye yöneltmiş, milli gazete ve onun şahsında önemsediğim bir siyasi hareketin de (hiç niyetim olmadığı halde) küçük düşürülmesine sebep olmuştur.

    öncelikle milli gazete’den bütün samimiyetimle hak helalliği talep ediyorum.

    ama bir şartım var: aile sayfasındaki yazıları önce parti yöneticilerine okutacaklar.

    ancak milli gazete’de geçen cumartesi yayımlanan ve “hürriyet’in derdi ne?” başlıklı açıklamada, bu fotoğrafın gayet doğal olduğunu belirtmesi de konunun üzerine tüy dikmek oldu. dinin, hayvanlar âlemindeki aile hayatını da mı düzenlediğini, tavuk ve horozun karı-kocalık hukukuna göre yaşadığını mı iddia ediyor, anlayamadım.

    anlıyorum, bir gazete çıkarmak zor.

    ikilemde kalıyor insan.

    fotoğraf yayınlamak ayrı bir sıkıntı...

    karı koca hakları deyince, aile fotoğrafı koymak istemiyorsunuz.

    çok değil, on onbeş yıl önce, islami neşriyatlarda insan sureti yayınlamak bile sorundu.

    boğaz kısmına çizgi çizilerek fotoğraflar yayınlanırdı.

    kaldı ki faiz haramdı, ama şimdi muhafazakâr kitlenin gazeteleri banka reklamından geçilmiyor.

    dindar insanların kurduğu şirketler faizli krediler ile çalışıyorlar.

    yerel yönetimlerde ve ülke çapında iktidar sahibi olundukça, rüşvet, ihale komisyonları en doğal hak olarak görülmeye başlandı.

    konuyu onlarca örnekle daha da açmak mümkün. bu kadarıyla maksat hâsıl oldu sanıyorum.

    milli gazete’nin fıkıhtan anlayan yazarları bunları oturup tartışmadı. her şey kendiliğinden olup gidiyor.

    sayfa fakihleri oturmuş, kocanın hanımı üzerindeki hakları konusunda tavuk ve horoz resmi yayınlamakla meşguller... ya da, kadın erkekten izinsiz evden çıkmasın bahsindeler...

    çıkıp da ortalıkta neler olup bittiğini görmesinler diye olsa gerek...
  • reha muhtar’la çok farklı programında "eleştirebilirsiniz ama bir üslubu olması gerekir. özellikle erdoğan’ı medyaya tahammülsüzleştiren tavrı kendisinin aşağılandığını düşünmesidir." diyerek iktidarın medyaya karşı tavırlarını meşrulaştıran, "paşasının başbakanı diye en sert eleştiriyi taraf gazetesi atmıştır. bakın bir şey olmadı." diyerek türkiye'de korku imparatorluğu yaratılması diye bir şey olmadığını kanıtladığını düşünen yazar. başbakanın yakınında çok tanıdığım var, akp’yi eleştirdiğimde hiçbiri beni aramıyor mealinde bir şeyler söyleyerek başbakanın ve çevresinin ne kadar demokrat olduğunu kanıtlama uğraşı içerisinde muazzam bir örnek vermeyi de ihmal etmemiştir.

    "taraf gazetesi eleştirdi bir şey olmadı" demek… o zaman şu iki örneği hatırlatalım.

    1. başbakan “siz kimin medyasısınız” diye sorarken “bu şekildeki bir basın anlayışının izah edilebilecek bir yanı yoktur.” diyerek taraf gazetesinin nasıl haber yapması gerektiğinin (!) altını çizmiştir ya da kısaca taraf gazetesine ayar vermiştir.

    2. bakın taraf gazetesi yazarı ayhan aktar 24.11.008’de ne diyor: “özellikle, başbakan erdoğan için “paşasının başbakanı” manşeti atıldıktan sonra taraf’ın reklam gelirleri dibe vurmuştu. ‘durumdan vazife çıkaran’ bazı şirketler, hükümetin kendilerini cezalandırmasından korkarak taraf’a reklam vermekten vazgeçmişlerdi.”

    siz hala “bir şey olmadı” demeye ve başınızı kuma gömmeye devam edin. böyle giderse bu ülkede daha birçok şey olmayacak…
  • başörtüsünü savunmaksa söz konusu olan, bu arkadaşımızdan daha sağlam duruşlu birine ihtiyaç var sanırım. kusura bakmasın, kendisi komik oluyor.
  • bi yazısını okuyup kimmiş bu ''hanımkızımız'' diyen okusun bunu. sadece bir cümlesi yeter. vakit kaybetmeye lüzum yok.
    en basitinden mehmet ali erbil le alakalalı, olaydan günler geçmesine rağmen düşünüp taşınıp yazdığı yazıdan karakteri ve kumaşı çok net belli oluyor. öncelikle hepimiz ''mum söndü'' ayıbına gereken tepkiyi verdik... bu böyle biline. bakalım ne demiş ?

    ''çıkın dışarı, sorun önünüze çıkan beyaz türklere, “ne var ki bunda canım, şaka yapmış” diyerek aslında zihinlerinde aynı düşüncelerin gizlendiğini bu şekilde ortaya koyacaklar. iddia ediyorum ki, mehmet ali erbil, cumhuriyet ideolojisinin bir prototipidir. (elif çakır)

    - ''beyaz türk'' kavramına dikkat ! okunmadığı ve dikkate alınmadığı için tepki almayacağını düşünmesi normal. ayrıca sende nasıl bir varyant hesaplama zekası var ki ''mehmet ali erbil'' i cumhuriyet ideolojisinin prototipi olarak gösterebiliyorsun. afedersin ama argümanın ne ? neye dayanarak saçmalama hakkını kendinde buluyorsun ?

    cumhuriyet ideolojisinin prototipi kimdir biliyor musun ?
    - 26 yaşında profesör olan oktay sinanoğlu'dur. bilgi, birikim, buluş, deha bakımından canlı yayında karşılıklı olarak tartışamayı bırak, konuşamayacağın bir adam.

    ''mum söndü'' olayını köylerde yaşayan dedikoducu yobaz, bağnaz kesimin çıkarttığını iyi biliyoruz. bu işlerden prim toplama bitti. merhmet ali erbil' le beraber gönderilmesi gereken goygoycu.
  • karşısındaki tartışmacının argümanlarına mantıklı cevap verebilme yetisine sahip olamadan kendini tartışma arenalarına atmış biri. komik görüntülere sebep oluyor.
hesabın var mı? giriş yap