*

  • kemal yalçın'ın mübadele insanlarının hikayelerini anlattığı,aynı zamanda 1999 aydın doğan roman ödülünü almış eserinin adı.
  • 5. baskısı haziran 2001 de çıkan, arka kapağında ayancıklı baba yorgo ya ait 'bak şu bahçenin güzelliğine.şu şeftaliye, şu eriğe, şu çiçeklere bak!.. hepsi birlikte güzel...bir ülkenin içinde ne kadar din, dil, ırk varsa o kadar zenginliktir bu... budur sana,sinoplulara, ayancıklılara ve türklere son sözüm:tek meyveyle bahçe olmaz!..' sözü bulunan kitap.
  • kemal yalçın'ın babasının komşuları olan rum minoglu ailesi, mübadelede esnasında yunanistan'a yollanırken kızlarının çeyizini kardeşten öte gördükleri komşularına bırakmış, geri dönemezlerse bir fukaraya vermesini tembihlemişler. ancak geri dönmemelerine ragmen yazarın ailesi çeyizleri kimselere vermeyerek saklamış. sonunda görev babası tarafından kemal yalçın'a verilmiş; yunanistan'a gidip çeyizleri sahibelerine teslim etme ve bu olanları yazma görevi, unutulmasın yaşananlar diye...

    minoglu ailesini ararken türkiye'den giden kimi bulmuşsa konuşmuş yazar unutulmasın yaşananlar diye; çünkü yeri degiştirilen herkes magdur olmuş mübadelede ve gerçekten de çok başarılı bir çalışmaya imza atmış, çekilen çileleri oldukça başarılı bir şekilde naklederek...
  • çarpıcı öykülerle dolu kitap. ferizdağlı mübadil vasili vasilyadis'in anlattıklarından bir bölüm:

    "her köyün kaptanları vardı. (...) bizim dağlarda en çok sözü geçen, yorgi ağa idi. (...) sık sık çatışmalar oluyordu türklerle. bazen sarıyorlardı etrafımızı. saklanıyorduk. fakat bir çocuğun, bir bebenin bağırması bizi ele veriyor, hepimiz ölümle burun buruna geliyorduk. ölenler oluyordu. bunun üzerine kaptanlar hepimizi topladı. durumu anlattılar: 'ya çocuklar ölecek, ya hepimiz öleceğiz!' dediler.

    yorgi ağa önce kendi yavrusunu boğup öldürdü. sonra, bir iki yaşlarındaki 20 kadar bebeyi, çocuğu babaları; eli varmayanlarınkini başkaları öldürdü! dağdaydık. ölüm vardı. korku vardı! başka çare yoktu.

    (...) ahhhh ah! insan kendi çocuğunu öldürür mü? bir baba kendi çocuğunu kendi elleriyle boğup öldürür mü? öldürüyor! gözlerimle gördüm! dokuz on yaşındaydım. günlerce dilim tutuldu! hiç konuşamadım. yıllar geçti. yaşım oldu 87. hâlâ düşüme girer çocukların boğulduğu o gece! beni boğuyorlarmış gibi kan ter içinde kalırım."
  • bu kitabı okumak mübadelenin acılarını anlamamıza yardım ediyor. anadolunun bozulmuş nüfus dengesini, çeşit çeşit meyvelerin olduğu zengin bir bahçeden tek meyveli kısır bir bahçeye dönüştürülüşünü görüp üzülüyor insan. ama yaşanan acıları bilmek bu toprağın sakinleri olarak bizim borcumuz. kitapta tanıklıklarına yer verilen yaşlıların anlattıkları acı dolu hatıraların sonuna ekledikleri dilek gibi, bir daha o günler yaşanmasın, barış olsun diye önce yaşanan acıları teslim etmek gerekiyor. rumlarla da, ermenilerle de.

    yaşı genç olanlar özellikle okusun isterim bu kitabı. dünyada türk, yunan gibi kimliklerin önemi olmadığını, bütün meselenin iyi ve vicdanlı bir insan olabilmek olduğunu anlasınlar diye. milli ve dini kimliklerin ötesinde insan olmanın, insanlığın ortak değerlerine sahip çıkabilsinler diye.

    ben kendimi göçe zorlanmış insanların kervanına yağma baskınları yapanlarla, erkekleri sürgüne gönderilmiş rum köylerine yağma yapanlarla, masum halka saldıranlarla değil, onları koruyan, yiyecek veren, arkasından ağlayanlarla akraba hissediyorum. şu dünyada ne çok çeşit insan var, eskiden oturduğu evi ziyarete gelmiş rum mübadile "baban sarı liraları nereye saklamış" diye soran da var, çuvallarca kuru üzüm, kuru kayısı, ekmek verip "git bunu oradaki köyündekilere dağıt, bunlar sizin atalarınızın bahçelerindendir" diyen de.

    kimlikten anladıklarınızı yeniden düşünmek için ideal bir kitap.
  • kemal yalçın'ın gözünden yaşayan tanıkların anlatımıyla mübadele ve kaçışı anlatan bir kitap. bu eseri okuyan birinin neden yaşanmış bunlar dememesi imkansız.
    kitabın ana hikayesi türkiye'den gittiğinde çeyizlerini burada bırakan bir aileye zamanında birlikte yaşadığı komşusu tarafından çeyizin iletilmesi temelinde bir olay örgüsü.

    kitap iki bölümden oluşuyor.

    birinci bölüm:
    yazarın türkiye'den kaçışı sonrası almanya'da kaçak olarak yaşadığı dönemde yunanistan'da yaşayan mübadiller ve nesilleri ile yapmış olduğu söyleşiler. (yazarın yurt dışına kaçış nedeni sanırım şu: 80 darbesi sonrası öncesi ve sonrası sol görüşü, sözde ermeni soy kırımı, türkiye'de rum, ermeni ve diğer etnik azınlık politikaları ile ilgili eleştirileri, basın faaliyeti vb. nedenlerle yargılanması)

    ikinci bölüm:
    türkiye'de yaşayan mübadiller ve onların ilk ve ikinci elden anıları. yunanistan'daki yurtlarına olan özlemleri. türkiye'de yerleşik vatandaşlarla yaşadıkları sorunlar.

    şöyle bir detay var. türkiye'de konu edilen kişiler genelde ciddi anlamda muadil. yani yunanistan'dan zorunlu göçe tabi tutulanlar. yunanistan'da konu edilen kişiler ise kurtuluş savaşı finalinde ülkeden kaçanlar ve kısa sürede kaçmak zorunda kalanlar. bunların aileleri genelde savaşta görev almış insanlar, yani savaş sırasında yunanistan adına savaşa katılmış kişiler ve aileleri. yunanistan örneklerinin bir çoğu bu durumda olan insanlara rast gelmiş. aslında aynı şekilde zorunlu göçe tabi tutulan 10 binlerce insan da var.

    kitabın vermek istediği ana fikirler şu.
    insanlar öncesinde çok iyi anlaşıyorken yunanların ingilizlerin teşvikleri ile başladığı anadolu işgali tüm bu olanların sebebi. her iki tarafta yer alan çeteler huzuru bozdu (topal osman ya da kaptan ziku gibi) yunan hükümeti özellikle eğe bölgesinde yer alan yunanları ve rumları askere alarak işgal için ve anadolu kurtuluş mücadelesinin bastırılması için savaştırması.

    aslında kitap biraz taraflı gözle yazılmış ve ister istemez okuyucu da bu bakışı kazanıyor. edebi kalitesi çok üsr düzey değil (daha çok düzeltmeler içeren gezi ve söyleşi kitabı gibi) mubalede şartlarını ve insanların çektiklerini görmek için okunması gereken bir eser.
    keşke mübadele yapmış insanlar henüz yaşıyorken bunun gibi eserler daha fazla kaleme alınmış olsaydı.
  • lozan’da alınan karar doğrultusunda cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleşen türk – rum mübadelesini anlatan çok güçlü bir kitap: emanet çeyiz. din etiketiyle ayrışan insanların, değişen siyasi sınırlara hayatlarını uydurma çabasını anlatıyor. evini ve yaşadığı coğrafyayı terk etmek zorunda kalan bu insanların göç sırasında yaşadığı güçlükler, yolda kaybedilenlerin acısı ve yeni coğrafyaya alışma telaşesi, edebi yönden kolay, fakat insani yönden çok zor okunuyor.

    akademik ciddiyetle yazılmış kitaplardan uzak, hayatın içinden alınan hikâye unsurlarıyla hoş bir anlatı sunuyor. kitap boyunca okuyucunun heyecanı diri tutuluyor. sayfalar boyunca sürüklenen mübadele anıları, acıtan ve yaralayan birer hayat kesitine dönüşüyor.

    konuya özel ilgili duyanlar ve ailesinin geçmişinde mübadele hikayesi olanlar için biraz daha ilgi çekici ve etkileyici bir kitap olabilir. ne olursa olsun, bu toprakların geçmişi hepimizin ortak değeri. etnik kimliği yüzünden doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı coğrafyadan koparılan ve kalan hayatlarını bunun kahrıyla geçiren insanlar hepimizin tarihini oluşturuyor.

    kaynak: ovekanet
hesabın var mı? giriş yap