• bu hayali kurabilmek için önce sigarayı falan bırakmak ve kendimizi sağlıklı yaşam uygulamalarına vermek gerekiyor. 60 yaşını görebilmek zaten bir hayal lakin hayalperest bünye, emekliliği düşünmeden de edemiyor.

    emeklilik bir nevi öğrencilik hayatı tekrarı. yani para ile olan ilişkin üç ayda bir görüştüğün kadim dost ilişkisine dönüşüyor. biz artık duruyoruz o kendiliğinden geliyor ve uğruna maymunlaşmak zorunda kalmıyoruz.

    ben şahsen bir sayfiye ili ya da ilçesi hayal ediyorum kendime, bu ayvalık olabilir ya da belki amasra. asıl mesele adının a ile başlaması değil.
    deniz kıyısında ama yazları nüfusu ona katlanan biryer olmamalı.
    müstakil bir evim olmalı. eğer param olursa kışları oturmak için cumbalısından olsun isterim. balkonundan ya da cumbasından deniz görünmeli.
    bahçesine ellerimle süslü taşlar yerleştirmeliyim. bir erik ağacının etrafına yeşil soda şişelerini ters gömerek süsler yapmalıyım. bir erik bir de şeftali ağacı olmalı ki aralarına hamak kurabileyim.
    bir eski ağır demir işlemeli bahça masası. hani üzerine beyaz mermer kesilenlerden; eski türk filmlerinde konak bahçesinde görülenlerden.
    evim anılarla taşmalı. her köşe başından bir yığın çerçeveli resim taşmalı. bir bebek patiği asmalıyım kapı üzerine, torunlardan ilkinin ilk patiği, duvarda yaptığım bir resim olmalı, ciğerlerim hala sigarayı kaldırabiliyor olsun isterim. ince kadın sigaralarına yatırayım paramı, cumba da hindistandan aldığım filli sehpa üzerinde bir prag anısı küllüğe kül silkeyim, bir yandan da şekerli türk kahvemi yudumlayayım.

    akşama istanbul' dan arkadaşlar geliyor olsun. rrr kasabımızdan ve manavımızdan siparişleri almaya gitmiş olsun. ben kafamda menüyü tazeleyeyim. çindeki ustadan öğrendiğim thai usulu tavuk yapayım, işsiz güçsüzüm ya, kabak çiçeği doldurayım pirinçle.

    akşam için tel bir kablo ile bir 60waltlık ampul çekelim bahçe masasının üzerine, minderlerini bağlayayım sandalyelerin.
    rakıları buzluğa yerleştireyim, taaa çeyizimden kalan kesme rakı bardakları çıkarayım sofraya, tütsüler yakayım bahçeye sinekler gelmesin diye. deniz şimdiki gibi koksun, kendi topladığımız midyelerden dolma yapayım.

    kapı çaldığında ellerimi her anneanne gibi önlüğüme silerek açayım kapıyı, ama hala 25imde gibi sımsıkı sarılayım gelen dostlarıma. n' olur torunları da gelmiş olsun bizimle tanışmak isteyip. herkese odasını göstereyim. boş vakitte işlediğim goblenli yastıklar ve buldan bezinden kendi diktiğim beyaz çarşaflar sermiş olayım.

    üstüne değişip elini yıkayan mutfağa insin, sosu karıştırsın. deniz börülceni özlemiştik desinler; ben gülerek, tabaklarca yaptım diyeyim.

    bir daha kapı çalsın sonra bir daha.. 15 kişiden az olmasın gelenler.

    sonra rakı su olsun aksın. ben gaza gelip bir ayten mutlu şiiri okuyayım. birisi "samsun asfaltında arabalar" ı söylesin ben en detonesinden gesi bağlarına gireyim, devamını hep beraber getirelim.
    el radyosu çıkarayım bahçeye, gerisi radyodan gelsin.
    rahatsız etmeyecek bir cızırtı. sonra çocuklara cihangirden aldığım gramofonu çıkarayım. en kıymetli varlığım olan antika gramofonu. neşe karaböcek plaklarını dinleyelim gülerek. ben topkapıdaki eski bit pazarlarını anlatayım. çok içelim çok gülelim.
    yan komşu kapıyı çalsın elinde kabak tatlısı ile, -muhabbeti duyduk, bize de yer var mı desin-
    o da gelsin..

    gün ağarmaya başlasın pes ettiğimizde, masayı öylece bırakıp yataklarımıza uzanalım.

    ben sabah, masadan kedileri kovalarım. ev zeytinyağımıza elde çektiğim kekik ve diğer baharatları karıştırırım, bol bol yumurta haşlarım. kapı çalar, bakkal çırağı yollamıştır taze ekmek göndermesi için. çırak desin ki;- daha erken gelecektim de, akşam misafirleri vardı, daha kalkmamıştırlar dedi ustam - bakkal bizi tanır olsun, çırak bizi sever olsun. ben çırağa hem ekmek parasını hem de sevgilisine versin diye boyadığım ahşap çerçeveyi vereyim.

    kahvaltı da masaya arsız kuşlar konsun. biz fotoğraflarını çekmeye kalkınca kaçsınlar.

    ben diyeyim ki; ilk sözlüğe yazar olduğumda yazmıştım ben bunu entry olarak. sen hatırlar mısın sharpenter? oradan quasm atlasın; eh be temcik' im 12.156.875 inci entryi girmişin dün, nasıl hatırlasın adam?
  • fikren bir ayrılıktır. alışılmışı, o bildik ve tanıdık güvenli alanı ilk kez kendi isteğiyle bırakma hayali ve sonrasında kendini yeniden doğurma, herşeye yeniden başlama ya da hayatın ikinci baharını yaşama dürtüsü. bir nevi ölüme karşı verilen son barışçıl savaştır.
  • yaşım itibariyle, hafta içinde kurduğum "haftasonu hayalleri"yle bağdaştırabildiğim hayaller. yine de emekliliğe dair ciddi korkular da vardır insanlarda, belki de bu korkulardan kaçmak için kurar insan bu hayalleri düşüncesi de gelmiyor değil aklıma
  • daha yaş 21, bırak işin bitmesini, daha okulun bitmesine yıllar var... bu karamsar tabloya rağmen hayatımdaki, resmen son birkaç aydır geleceği günü daha bir güzel, daha bir anlamlı yapmak için çizdiğim, sildiğim, tekrar çizdiğim, boyadığım resmimdir.

    her sanatsal çalışma gibi benim resmimde de mutlaka aşk olmalı ilk önce, napalım isteyen istediğini desin, varsın romantik olayım bu satırları okuyanların gözünde, benim resmimde güzel bir kadın olmalı. sevdiğim, beni seven... emekliliğe gelene kadar geçen o zor, çirkin, karanlık günlerde, iki yanı uçurum, keskin taşlı yollarda benimle birlikte yürümüş olsun isterim. düşünce elimi tutsun, her yaramı elleriyle sarsın sonunda, o aydınlık güzel emekliliğimde rakıma buzumu o koysun isterim, onun dolmaları olsun mezem, elleriyle yedirsin. dediğim gibi resmin en güzel yanı o olsun.

    en güzeli anlatırken adı geçti hani, rakı olsun mutlaka. her gece yudumlayım. sevdiğim kadın söylesin içli türküleri, ince sanat müziklerini. o yıllara kadar yaşanan her şeyi daha anlamlı kılsın, her hasret, her özlem, her bir sevgi çıksın ortaya, vurulan her bir kadehte. sofrada dostlar olsun mutlaka. her biriyle unutulmaz anlar yaşanmış, aynı kavgada dayak yenmiş olsun. yıllarca dertleşilmiş olsunlar rakı sofrasında, bu sefer en şen kahkaların çıktığı ağızlarla. o günden sonra hiç dertleşilmesin bu adamlarla, kadınlarla. sofra mutlaka deniz kenarında olsun, ege kıyılarının çok güzel olabileceği kanısındayım. otellerden filan uzakta, ağaçların arasında tek tük evler olurya hani o tarz bir yerde olsun. ev mutlaka ama mutlaka beyaz boyalı olsun. ahşap panjurlu, sevgili ne renk isterse işte.

    evin bahçesi az biraz büyük olsun, ellerimle ektiğim ağaçlara iyi baksın, meyve ağaçlarından isteyen istediği kadar tırtıklasın. mendebur ne zaman çıkıpta kovalayacak acaba? diye dertleri olmasın... ağaç demişken mutlaka ama mutlaka bir söğütüm olsun... gölgesinde uyuyum hani ara sıra aylak aylak, sevdiğim öperek uyandırsın...
  • kuruldukları dönemin ihtiyaçlarını barındıran ancak gerçeklenme dönemlerindeki kişilere pek bir şey ifade etmeyen hayallerdir. örnekse 20'li yaşlarda ''öğlene kadar uyurum beee'' diyen bünye, emekli olduğu dönemde biraz da ölüm korkusunun etkisiyle gün doğmadan kalkar hale gelecektir. ''emekli olunca dünya turuna çıkarız di mi sevgilim?'' cümlesini kuran kişiden 30 yıl sonra, ''küçük oğlana da bi dükkan açmak lazım'' cümlesini bekleyebiliriz.
    çalışma yaşamı boyunca kurulan hayaller emekli olunca yerini işe yaramazlık-amaçsızlık duygusuna da bırakabiliyor (annemden biliyorum). ama insan kendisine önceki işiyle hiç mi hiç ilgisi olmayan yepyeni uğraşlar bulup, öncekine nazaran çok daha başarılı da olabilir (bunu da babamdan biliyorum*).
  • şahanedir.
    mesela benim emeklilik hayalim şöyle:
    emekli olmuşuz ve bir kıyı kasabasına taşınmışız. ve henüz açıyor baharın ilk çiçekleri, deniz bana gülümsüyor, evimin önünden "ekmek alayım sana da abla fırından?" diyen bisikletli çocuklar geçiyor...

    saçımı yıkamışım nedense ve nedense saçımı kurutuyorum balkonda ve bir anda bir darbeli matkap sesi geliyor!
    beldede inşaat mevsimi devam ediyormuş meğerse...
    meğerse darbeli matkap zilimi çalıyormuş, beni gerçek yaşama davet ediyormuş yine meğerse.
    ahhhh be!
    emekli olmuş, .. komuşum kentimin ... meğerse.
    vay be!

    cunda mı burası?
    ..diye ayılıyorum.
    ayılıyorum ve bembeyaz bir odadayım.
    ölmüşüm meğerse, meğerse çoktan ölmüşüm ben de cennete varmışım.

    melekler yok beklediğim gibi etrafımda, ssk kayıtlarımda yaptığı yanlışlık için özür dileyen şişman ve bıyıklı bir adam, bir de deniz deniz gülümseyen başka bir adam!
    -de gidin be, madem ölmüşüz, rahat bırakın beni de-

    "son piriminiz gecikmiş" diyor bıyıklı.
    deniz gülümsüyor ve, "işte emeklilik. beldemize hoşgeldiniz" diyor.
  • birçoğumuza dayatılan bir hayal olarak "güneyde küçük bir sahil kasabasına yerle$erek" ba$layan hayaller olmaktan ileri gidemeyen hayallerdir.

    peki bunlar kötü müdür? hayır, değildir. tam aksine sevimlidir. ama her emekli olmak isteyen güneyde bir sahil kasabası derse orası da büyük$ehirlerden farksız olur. tıpkı alanya'ya yerle$en emekli alman vatanda$larının olu$turduğu "küçük almanya" gibi benzetmelerin yapılması yakınla$ır.
  • gerçekleşmesi için iki kişiye ihtiyaç vardır. emeklilik kısmını ben hallettim hayal kısmını atlantis kişisine havale ettim. bakalım ne procesi var gerçekleştireceği. büyük ihtimal ile güneyde küçük bir sahil kasabası yer alıyordur bu procede. neyse bekleyip göreceğiz.
  • kuzeyde bir sanayi kentine yerleşmek.
  • yaylaya çıkmak.
hesabın var mı? giriş yap