• tam türkçesi sağduyu üzerine bir deneme olarak çevrilebilecek portekizce kelime öbeği.
  • merak edilesi saramago romanı... körlük'ü okuyanlar ve benim gibi saramago hastaları için ilginç bir deneyim olacak. en kısa zamanda alıp yavaş yavaş içmeli bu kitabı.
  • --- spoiler ---
    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
    --- spoiler ---

    ilk kez, kitap okurken boşta bulunma hissini yaşadım bu kitabın bir yerinde. dönüp cümleyi tekrar okudum. film olsa sıçrardım belki de.

    --- spoiler ---
  • körlük adlı kitabın hemen ardından okunmasının daha anlamlı olacağını düşündüğüm, konusu itibariyle günümüz temsili demokrasinin mizahi bir eleştirisini yapan, okunması son derece zevk veren bir jose saramago romanıdır.
  • jose saramago'nun ensaio sobre a cegueira ile basladigi devlet, toplum ve insan dinamiklerine yaptigi elestirilerini tam gaz devam ettirdigi kitaptir. yapilan bir secimde halkin cogunlugunun tamamen yasal haklari olan beyaz oy kullanmalari, fakat bunu abartili sayan devletin bu topluma karsi cirkeflesmesini anlatir, onceki kitaba baglantilar ve referanslar icerir.

    --- spoiler ---

    kitabin baslarinda cok az sayfada ozetlenen merkez, sol ve sag parti iliskileri sahanedir; devletin otorite icin terore siginmasi aciklidir; kucuk utopyanin icine giren buyuk karsi-utopyanin kucuk insanlarinin gercekleri gormeye baslamasi ise tamamiyle bizdendir.

    asil gormenin, korlugun* sonunda olmadigi ve gerceklerin tamamen bir kavrama olgunlugu oldugunu hissettirir sanki jose saramago. bunun yaninda, fernando meirelles'e bu kitaptan malzeme cikmayacakmis gibi gorunuyor, zira ilk kitaptaki seyirci cekebilecek aksiyonlar bu kitapta eksik gibi.

    --- spoiler ---

    hatta, kitaptan soyle iki leziz alinti yapayim da tam olsun:

    "... bu sözleriniz umarım şeytanın kulağına gitmez, sayın bakanım, şeytanın kulağı o kadar deliktir ki, duyması için söylenenlerin yüksek sesle söylenmesi gerekmez, öyleyse tanrı yardımcımız olsun, bu duanızın hiçbir yararı olmaz, onun kulakları doğuştan sağırdır. " (syf. 110--111)

    "... dünyaya gözümüzü açıyoruz ve o anda, tüm yaşamımızı bağlayacak bir sözleşme imzalamış gibi oluyoruz, ne var ki günün birinde bir an gelir 'bu imzayi benim yerime kim atti' diye sorabiliriz, ..." (syf. 280)
  • okunması oldukça zor bir jose saramago romanı...
    saramago tarzını çok seven, türkçeye çevrilmiş bütün kitaplarını okumuş bir kişi olarak, başka herhangi bir kitabında bu kadar zorlanmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim.
    ustelik körlük'ü en favori romanlarım arasında sayarım her zaman...

    belki konunun fazla soyut kalması ve körlük kadar bağlayıcı olmaması, belki de körlük'ün çıtayı çok yükseltmesi nedeniyle böyle bir yargı oluşmuştur bende, bilmiyorum...

    ukalalıkta tavan yapacağını bilsem de bunu söylemeden geçemeyeceğim; körlük kitabıyla aradaki bağlantılar zayıf ve zorlama geldi bana. hani, onun yarattığı hissi kullanarak, üzerine bir şeyler ekleme çabası gibi...

    --- spoiler ---
    "beyaz oycu"ların kim olduklarına, hangi amaçla böyle davrandıklarına, bir örgütlenme olup olmadığına dair somut bir bilgi verilmesi gerekmiyor elbette... neticede beyaz oy verme, saramago'nun anlatmak istediği "düşünce"nin ve sistem eleştirisinin altyapısını oluşturuyor sadece. ama 317 sayfalık çeviri bir romanı, bunlarla ilgili neredeyse hiçbir şey bilmeden okumaya çalışmak, gerçekten zorlayıcı bir uğraşa dönüyor.
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    bir diger eleştirim ise kitabın üç ayrı bölümünü -bu şekilde kesin bir ayrım yok tabii- oluşturan karakterler arasındaki bağlantıların zayıflığı üzerine... ilk elli sayfa boyunca okuduğumuz seçim gözlemcisi grup bir daha romanda yer almıyor; hükümet üyeleri arasındaki görüşme/ilişkiler, üç polisin kente gönderilmesiyle silikleşiyor; polislerin kentteki hikayesi ise ilk iki grupla neredeyse hiçbir bağlantı olmadan -içişleri bakanıyla yapilan bir iki telefon konuşması dışında- yaşanıp, tamamlanıyor.
    --- spoiler ---

    sonuçta, sevmedim ben... "kötü" demiyorum kesinlikle, sınırlı edebiyat bilgimle böyle bir şey söyleyemem. ama bana hitap etmedi ve özellikle yarıyı geçtikten sonra "kaç sayfa kaldı" hesabı yaptırdı diyorum. keşke körlük'le bağlantı olmadan anlatılıp bitirilseydi diye eklemeden de geçemiyorum ayrıca; zira, görme-körlük bağlantısı/tezatı benim anlayabilme sınırlarımın çok ötesinde bir boyutta anlatılmış, anladığım kadarıyla...
  • saramago'nun 2004'de yayınlanan kitabının ismi. orjinal başlık seeing. çeviren aykut derman, can yayınları tarafından 2008 yılında (bkz: görmek) yayınlanmış.

    çok eğlenceli bir politik hiciv, belki de bir ütopya olarak okunabilir. körlük romanındaki karakterler burada da var.

    aşağıdakiler arka kapaktan alıntı:
    "adı belirsiz bir ülkenin başkentinde seçim günü bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlayınca kimse oy atmaya gitmez. öğleden sonra yağmur durunca, saat tam dörtte, seçmenler sanki emir almışçasına sandıkların başına koşarlar. ama sandıklar açıldığında, kullanılan oyların yüzde 83’ünün boş olduğu ortaya çıkar. bunun bozguncu bir grubun, dahası uluslararası bir anarşist örgütün işi olduğunu düşünen hükümet olağanüstü hal ilan eder. yıllar önce kenti saran “körlük salgını”ndan kurtulan tek kişinin bu olayla bağlantılı olduğundan kuşkulanılır. “beyaz veba”nın öteki kentlere de yayılmasını önlemek için başkent abluka altına alınır, bir polis komiseri “suçlular”ı bulmakla görevlendirilir.

    nobel edebiyat ödülü sahibi josé saramago’nun körlük’ten sonra kaleme aldığı görmek, demokrasinin kırılganlığı ve hükümetlerce saptırılması üstüne şaşırtıcı bir taşlama. günümüz edebiyatının üslup ustasından derin bir çağ eleştirisi."
  • kitap ingilizceye de 'seeing' diye çevrildiğinden ve 'körlük' kitabına yapılan göndermeden dolayı isminin 'görmek' olarak çevrilmesini eleştirmiyorum, fakat esas haliyle olduğu gibi 'sağduyu üzerine bir deneme' şeklinde çevrilmesi kitabın içeriğine daha çok uyardı sanırım. yani tabi pazarlama ile alakalı durumları da yok saymamak lazım.

    neyse, 'körlük' ile bitmeyenleri de yazayım saikiyle yazılmış gibi sanki azcık. bu bir eleştiri, fakat kitabın özüne veya saramago'ya yönelik bir eleştiri değil. sadece o iki kitap arasındaki bağda bir oturmamışlık var gibi. bir de marquez'in el otono del patriarca*'sı nasıl diğer kitaplarına göre bir farklılık taşıyorsa saramago için de bu kitapta o durum var sanki.

    bu arada bu ne dağınık entry oldu yahu.
  • haksızlığa uğrama potansiyeli barındıran bir saramago kitabı... haksızlığa uğrayabilir zira körlük'ten sonra görmek'i okuyunca ister istemez karşılaştırma yapıyor insan. e, bir yazar hayatı boyunca kaç tane körlük yazabilir ki..? daha önce körlük'ü okumadan bu romanı okuyanların ne düşüneceklerini merak ederdim ama doğrusu.

    körlük'te yönetilenlerin gözüyle yaşadığımız toplumsal kaos halini, görmek'te bu kez yönetenlerin gözünden görüyoruz. esasen bunun dışında bir benzerlik aramamak gerekiyor iki kitap arasında. körlük'te olan biteni görmemek yönetilenlerin gözüne bir beyaz perde indirmiş iken, görmek'te yönetilenlerin olup biteni görmeleri yönetenler için beyaz bir kabusa dönüşüyor. sonrasında burjuva liberal devletin hak, özgürlük ve toplum perspektifini deşifre ediliyor. hem de hiç yabana atılmayacak sertlik ve netlikte... hükümet edenlerin demokratik bir hakkın halk tarafından kullanımını nasıl terörizm olarak gördüklerini, bununla mücadele etmek için kendilerinin nasıl terör estirdiklerini, hatta metro istasyonu bombalayıp, yargısız infazlar yaptıklarını, polis gücünün kullanımını, hatta aslında liberal bir batılı demokrasi ile polis devleti arasındaki sınır çizgisinin ne kadar silik olduğunu anlatıyor kitap. bir de hep, halkın mutlu mesut yaşaması için devlete ve hükümete gerçekten gerek var mı sorusunu sorduruyor.

    eleştirilecek yanı yok mu? kitabı okumayı zorlaştıran gerçekten de karakterler arası bağlantıların zayıflığı gibi duruyor. serüvenini ya da kitaptaki olaylar içerisindeki seyrini merak edip, sonuna kadar izlemek isteyeceğiniz karakterler olmadığı için sarmıyor gibi görünüyor kitap. bir de politik bir eleştiri; kitabın hedefi batılı liberal demokratik devlet olarak belirlendiğinden, bir tür devlet-sivil toplum ayrışması gibi sergileniyor olaylar. hiç öyle sınıfsal bir perspektif falan beklenmemeli yani kitaptan. böyle olunca da devlet tarafındakiler mutlak kötü, karanlık ve siyah; sivil toplum ise mutlak iyi, aydınlık ve beyaz gibi sunulmuş oluyor. insanın kötülüğü problemini çok daha derinlerde aradığını bildiğimiz saramago için fazla şematik bir yaklaşım olmuş.

    son olarak, romanın dili ve üslubu körlük'ü değil de kopyalanmış adam'ı andırdı bana.
  • en az "körlük" kadar iyi bir roman. sadece dehşete düşürmek değil kendine getirmek olabilir aralarındaki fark.
hesabın var mı? giriş yap