• daha doğar doğmaz saçma sapan nedenlerle cinsel organın üzerinden sana değer biçerler. sırf üstünde parmak kadar bir uzantı olmadığı için hayata bir sıfır geride başlarsın. toplumda o parmak kadar uzantısı olanlardan "ezik" olman veya davranman gerektiği inancı hakimdir. eğer böyle davranmaz da onlarla eşit veya kendine özgü bir hayat sürmeye kalkarsan, hakaret dolu tonla lakap kazanırsın; yollu, kezban, şirret, frijit, plaza kaltağı, varoş gülü, evde kalmış kız kurusu, menopoz teyze, açılmadan iade, folloş, gudubet, gemi enkazı, kariyer orospusu, vs...
    bu da yetmezmiş gibi eğer koyu müslüman bir ailedeysen, erkekler gibi sünnet edilirsin ki bu olay hem türkiye içinde hem de amerika dahil olmak üzere dünyanın genelinde, inanılmayacak kadar yüksek bir yüzdeye sahiptir. kadın sünnetlerinin tamamı, kadınların cinsel haz almasına engel olmak içindir ve sünnet olan bir kadın hayatı boyunca cinsel istek duymaz, cinsel birleşmeden zevk almaz. bir diğer kötü yanı, erkek sünentlerine nazaran, kadın sünnetlerinin komplikasyonlarının çok daha vahim olmasıdır. bu sünnetlerin büyük bir yüzdesinde, kızlar enfeksiyondan dolayı ölmektedir. diğer bir kısmındaysa sürekli tekrarlanan idrar yolu enfeksiyonlarıyla karşılaşılmaktadır.
    çocukken öyle ya da böyle yaşarsın ama eninde sonunda okul hayatın başlar. eğer ortamın güzel veya "fuckabilitesi yüksek" kızlarından olmazsan "hiçbir" değerin yoktur. hatta sadece erkekler değil hemcinslerin de sana sataşır, alay eder ve toplumda sürekli olarak aşağılanırsın. sanki milletin "göz zevki" için doğar tüm kızlar ve o "göz zevkine" uygun olmayan kızların yaşamaya hakkı yoktur. daha ergenliğe bile girmeden, güzel de olsan çirkin de olsan, engelli veya engelsiz de olsan, bedeninden tiksindirilirsin.
    eğer ortalama bir batı kentindeysen, bitmek bilmeyen suçlamalar başlar "şurası şöyle olan kızlar çok rererö" "burası böyle olan kızlar çok bir butterface" "şu karı kesin patronun altına yattı" "bu karı şunu yaparsa keserim" "etek giydi kendi kaşındı" "geç saatte dışarıdaymış aranmış" "arkadaşının evine gitmiş su testisi misali" ... sanki koca bir cinsiyetin tamamı, birey olmayı unutup, karşı cinsin emrine amade bir köle olmalıymış gibi 7/24 baskıcılıkla, hayvanca fiziksel hareketlerle, fahişelik ithamıyla boğuşmak zorundadır. ne de olsa "karının sırtından sopa karnından sıpa eksik etme"dir. ataerkil kültürde, erkek egemenliğinin zulmü altındasındır. paran olsa bile, kariyerin olsa bile, hatta über bir itibarın olsa bile, eğer tipin yoksa sonsuza dek yalnızsındır. çün kü aş kı hak etmiyor sun dur. sürekli olarak "ıııy kaltak adamla parası için birlikte" veya "ıııy arabasına vermiş" lafları duyulur ama kimse de çıkıp "ıııy sırf gözlerinin rengi için birlikte" veya "ıııy sırf bacaklarına tutulmuş" gibi laflar demez. değişkenlerin sistemdeki işlevleri bir sayılmaz çünkü bir taraf kadın bedeninin değişkenidir, herkesin söz hakkı olduğu varsayılan bir eşyanın. kollarındaki kıllar çok görünür renkteyse "kezban" ilan edilirsin. canın o gün istemiyorsa en iyi ihtimalle "frijit" ilan edilirsin veya dayak yer ya da tecavüze uğrarsın ve evet, karı koca arasındaki zorla gerçekleşen cinsel ilişkiye de tecavüz denir. cılız, kassız, omuzsuzsan vay haline, hemen "kara kuru" veya "safinaz" ilan edilirsin. kısa boyluysan vay haline "götü yere yakın" veya "tipik iğrenç .... kızı" ilan edilirsin. uzunsan, kaslıysan "sırık" "erkek fatma" ilan edilirsin. keskin yüz hatların ya da kalın kaşların varsa "dönme" ilan edilirsin. kiloluysan zaten sen öl bacım derler, ne işin var bu dünyada... ne de olsa kariyerin de itibarın da zekanın da ruhun da bir önemi yoktur bu düzende.
    bu arada kadınlar "mağdurcuk"tur hep. öyle ya da böyle lisede veya üniversitede, şanslıysan bir partner edinebilirsin belki. peki ya cinsellik? yok dostum yok. versen de o lakap takılacak, vermesen de. saçma sapan güzellik standartlarını veya cinsel istekleri karşılasan da karşılamasan da o arkandan atıp tutmalar yapılacak.
    bu arada kadınların çalışmasına zar zor izin veriliyordur. kıdemi ne kadar yüksek olursa olsun terfilerden mahrum bırakılıyorlardır. istatistiklere göre, türkiye dahil dünya genelinde, erkeklere oranla aynı işten aldıkları maaş yüzdesinde olumsuz yönde bir uçurum vardır. yine türkiye dahil tüm dünya istatistiklerine göre üniversitelerdeki erkek öğretim görevlisi yüzdesi kadınlarınkinden daha fazladır. erkekler egemendir. erkekler egemen olduğu için, eşin gibi düzenli bir işin olsa dahi, eve geldiğinizde ev işlerinin tamamı senin görevindir. kariyerinin yanında ev kadını da olmalısındır. büyük şehirdeysen, iyi bir maaşın olmalıdır ki diğer "güzeller" arasından sıyrılıp "evlenilmeye layık" bulunasın. muhtemelen tam da bu yüzden, istemediğin bir bölümde okutulacak, istemediğin bir işte çalıştırılacaksın. küçük şehirlerdeyse istesen bile okutulmayacaksın. daha ergenliğe girmeden peşkeş çekileceksin baban yaşındaki bir adama; belki bir öküze, belki eski bir davadaki alacak meselesine ya da kan parası niyetine... varlığın, sevdiğin adama kaçtığında "tabi neredeyse bulup çıkarıp cezasını keseceğim o kızın, ben onun için mi yedirdim içirdim doğduğundan beri" diyen babanın üç kuruşluk hesabı kadar değerlidir.
    kaç tane "önemli mevkilere ulaşmış kadın var" lafını çok duyacaksın, cinsiyetinin pre-entelektüel ortamlarda aşağılanması adına. buna alışsan iyi olur çünkü o ortamlarda hiç kimse, eksi kırklarda küçücük bir sobanın kendini bile ısıtmadığı bir sınıfta, kendi soyundan ve cinsiyetinden "nefret eden" insanların çocuklarına, bilgi kazandırmaya çalışan kadın öğretmenlerden bahsetmeyecek; kimse, kazandığı parayı trink kocasının eline sayan temizlikçi kadının, cam silerken düşüp ölmesinden bahsetmeyecek zira haberlere bile konu olmamıştır; kimse daha iş görüşmesinde, sırf iş görüşmesine yanında bir "erk" olmadan gittiği için veya o işe ihtiyacı olduğu bilindiği için tacize uğrayan kadınlardan bahsetmeyecek, kimse kamuda, özel sektörde veya kendi evinde milletin veya kendi eşinin "bokunu temizlediği" veya "boklu donlarını yıkadığı" için hakarete uğrayan ve ezik görülen kadınlardan bahsetmeyecek; kimse adet sancısı çeken, menopoz döneminde olduğu için çeşitli sıkıntılar yaşayan veya hamile kaldığı için iş yerinde mobbinge maruz kalan kadınlardan bahsetmeyecek; kimse, saati elli kuruş bile olmayan bir fabrika işinde, hem iş arkadaşı olan erkeklerin hem de ustabaşının, sözlü ve fiziksel tacizlerine katlanmak zorunda kalan kadınlardan bahsetmeyecek ve hiç kimse, başka hiçbir çıkış yolu olmadığı için, yaşlı çocuk demeden kaçırılan, tehdit edildiği, şantaja uğradığı, pasaportuna el konulduğu veya senet imzalatıldığı için, zorla ve hileyle erkeklerin "zevki yerine gelsin" diye pavyonlarda, genel evlerde, sokaklarda çalıştırılan kadınlar ile dilendirilen kadınlardan bahsetmeyecek. bu duruma karşı çıkma sakın! senin ne haddine karşı çıkmak! sonra "feminik" "anarşik" veya "entel kezban" sayılırsın. çünkü erkekler üstün, erkeklerin her şeye hakkı var.
    bu arada üniversiteyi de bitirdin ama o da ne? evlilik diye bir şey var. daha sırf çocuk yaşta, cinsel isteği hayatın boyunca duyma diye sünnet edildin veya ağır psikolojik travmalara sebep olan aşağılamalara, bedeninden soğumana sebep olan hakaretlere yedi gün yirmi dört saat maruz kaldın. bunlar yetmezmiş gibi, cinselliğini erkekler gibi özgürce yaşamaya çalıştıysan artık "marriage" materyali bir hatun değilsin. yaşamadıysan da sorunlusun veya kezbansın ve eğer güzel değilsen ve iyi bir maaşın ya da zengin bir ailen yoksa yine "marriage" materyali bir hatun sayılmayacaksın. zaten yaşın da geçti, üniversite okudun diye evde kalmış sayılırsın. artık dayakçı mayakçı, doksan yaşında da olsa kabul etmek zorundasın seni ilk isteyeni. yoksa ailen en iyi ihtimalle seni kapı önüne koyar, kötü ihtimalle zorla evlendirir ve gerdeğe girmen için "kocanla" seni bir odaya kilitler veya en kötüsü, ne olacak ki yani, öldürürler kurtulurlar. çünkü ne de olsa sen bir et parçasından ibaretsin.
    diyelim ki tüm bunları atlattın, seni eşi olmaya layık bulan yüce bir varlık buldun, yine de işler hayal ettiğin gibi gitmeyecek. çocuk yapmak istiyorsun ama hanginizde sorun olduğunu bilmediğiniz halde direk sen suçlanıyorsun ve kapı önüne konuyorsun. çocuk yapmak istemediğin bir dönemdeysen, sanki işlevini yitirmiş bir kahve makinası gibi çöpe atılıyorsun. hiç planlarınızda yokken hamile kaldıysan veya kıskanç, paranoyak bir eşin varsa ve seni olmayan bir ihanetle suçluyorsa (ki nedense hep doğum kontrol olayı bir tek senin sorumluluğundadır ileride kanser gibi önemli bir risk yarattığı halde o hapları almak zorundasındır) ya aldıracaksındır o çocuğu ya da aldıracaksındır. diğer ihtimallere değinmek bile o kadar iç karartıcı ki.. daha doğmamış çocuğunla beraber canlı canlı gömülmek mi dersin; öldürülüp bir yerlerde sonsuza kadar bulunmadan yatarken, çocuğunun bir çöp konteynerinde donarak ölmesi mi dersin; hunharca ve defalarca çocuğunun gözleri önünde bıçaklanarak gebertilmek mi dersin...
    bir de tabi sadece kocayla da bitmiyor bunlar. doğurduğun çocuk erkek de olsa kız da olsa sonsuza dek "anne" sıfatı ile tatlı tatlı sömürüleceksin. hatta daha doğmadan kemiklerin sömürülecek, yaşın ilerledikçe kemik erimesi hızla baş gösterecek. çocukların büyüdükçe maddi ve manevi açıdan, kocandan daha çok sömürüleceksin. çünkü çalışan bir anne de olsan ev işleriyle çocuklarının problemlerini tek başına sırtlanacaksın. on sekiz yaşına da gelse elli beş yaşına da gelse, çocuklarının maddi manevi her türlü sorununa, kanlı bıçaklı da olsanız (kelimeninn tam anlamıyla seni bıçaklamış da olsa) yardım etmek zorundasındır çünkü "anne" kimliği vardır üstünde.
    nereye bakarsan bak kadınlar lehine bir çifte standart. ama öyle dememek lazım işte. ne de olsa kırk yıllık evliliğin sonunda, kendinden otuz yaş küçük tatlı sevgilisiyle yiyebilmek için, evlilikleri boyunca kazandığı (ki bunu tek başına kazanmış olmuyor, karısının emeği ile kazanmış oluyor) bütün mal varlığını dostunun akrabasının üstüne yapıp çocuğuna nafaka ödemekten kurtulanlar hatta karısına rahmetli babasından kalan evinin üstüne "nafaka" adı altında konan adamlar var ve ilk durumdakini yapanların sayısı, istatistiklere göre, nafaka bağlanan kadınların sayısından daha fazla.
    peki ya iş hayatı? her ayın yedi gününü kanayarak geçiren ve bu sürenin öncesindekiyle sonrasındaki beş günü depresyona giren kadınların yıpranma payına ve vücut kas oranının erkeklere oranla daha erken yaşta kayba uğramasına bağlı olarak getirilen "5 yaş erken emeklilik" uygulamasına da karşı çıkacaklar. çünkü onlara göre eşitlik, "adalet" ile değil, bir balıkla bir maymunun aynı teste tabi tutulmasıyla sağlanır; ağaca tırmanmak.
    peki ya intihar edip ölenler? eğer emeklilik sürecinde intihar eden erkeklerin sayısının fazla olduğu iddia ediliyorsa dönüp de intihar istatistiklerindeki "intihar edenlerin eğitim ortalaması" ile "intihar sebepleri" incelenmeli. en yüksek ortalamayla ilkokul mezunları birinci sırada yer alıyor intihar edenler arasında ve sebeplerin ilk sırasındaysa "hastalık" bulunuyor; "erken emekli olamadığı" için intihar eden erkekler, diğer sebeplerle intihar edenlerden "öndedir" diye bir çıkarım yapmak mümkün değil. öte yandan, herhangi bir suç işlediğinde, gururla "yatıp çıktım" diyebildiği gibi, karısını çocuğunun gözleri önünde bin defa bıçakladığı halde "rüyamda aldattığını gördüm" veya "facebook hesabı açmıştı" ya da "pantolon giymişti" gibi insanlık dışı sebeplerle "mağdur" sayılarak "ceza indirimi" alanlar mevcut.
    kadın hastalıkları temalı kampanyalar olduğu gibi erkek hastalığı olan prostat için de kampanyalar mevcut ve ayrılan bir bütçe ile aynı kadınlar için olduğu gibi erkekler için de ücretsiz sağlık taramaları yapılmakta.

    esasında, bunların hiçbiri önemli değil. çünkü kadınlar her zaman "birilerinin istediği şekilde" olmak zorunda ve istenmediklerinde "ortadan yok olmak" veya "ortadan kaldırılmak" mecburiyetinde. ne dersen de, nasıl bir yaşam sürersen sür, yaptığın herhangi bir hareket, söylediğin herhangi bir söz hatta burka giyiyor olsan bile gözündeki kirpiğin bir oynayışı dahi erkeği mağdur edebilir; bir bahaneyle varlığına laf edilebilir, canına kastedilebilir, susturulup oturtulabilirsin, hakaret edilip, aşağılanıp, iftira atılıp utandırılabilir, hayattan bezdirilebilir, zorla intihara sürüklenebilirsin. erkeklerin bitmek bilmeyen mağduriyeti işte tam olarak böyle bir şey.

    başına gelen iğrenç olaylar yüzünden "gerçekten mağdur" olduğun anlaşılsın diye, onların tabiriyle, sineye çekip, başın önde susup oturmalısın. çünkü senin hakkını araman, başkalarını uyarıp yeni mağdurlar olmasını engellemeye çalışman arsızlıktan başka bir şey değil!

    * (bkz: kadınların bitmek bilmeyen mağduriyeti)(bkz: #35514023)

    "kadına gitmek para gibi bir ihtiyaçtır bu yüzden kadın cinayetlerinin, kadınların kadın olması yüzünden erkekler tarafından gerçekleştirilmesiyle; erkeklerin birbirlerini para için öldürmesi aynı sebep olarak sayılmalıdır" mantalitesindekilerin, kadınlarınkinden daha ağır yaşandığını iddia ettiği durum.
    gerçekte olansa, dünya sağlık örgütü'nün 2002 yılı raporlarına göre, tüm dünyada her üç kadından birinin yaşamlarının belli dönemlerinde dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ve taciz edilmekte olduğudur.

    eğer ingiltere, aşağıdaki bazı asılsız iddialara konu edildiği gibi, erkek mağduriyetine örnek gösterilecek olursa, gerçek istatistiklere bakmak elbette en doğru bilgiye ulaşmamızı sağlayacaktır zira ingiltere'de 2000 ile 2001 yıllarında öldürülen kadınların % 42'sinin, erkeklerin ise sadece % 4'ünün katili eşleridir. (who, 2002; australian ınstitute of criminology, 1998; crime in england and wales, home office, july 2002) bu da gösteriyor ki dünyanın geri kalanında olduğu gibi, "kadın cinayetleri" ingiltere'de de "erkeklik vasıfları sebebiyle öldürülen erkeklerin" vakalarının kat kat üstündedir ki bu şiddet, cinayet ile sonuçlanmadığında, bir dahaki şiddet seansı daha ağır işkence veya cinayet ile sonuçlanmasın diye, mağdur tarafından yetkili birimlere iletilmemekte. aile içi şiddete uğrayan kadınların sadece % 35'i başlarına geleni dillendirmekte. (crime in england and wales, home office, july 2002; home office research study, 1999) ingiltere'deki suç araştırması sonuçlarına göreyse, karı koca arasındaki şiddetin kurbanlarının % 81'i kadın, %18'i ise erkek. (crime in england and wales, home office, july 2002).

    ayrıca, iddia edildiği gibi misandri eseri değil bu girdi. amethyst'in de belirttiği üzere (bkz: #16980018) ortada bir etki varsa, tepki görmekten daha doğal ne olabilir ki? hem zaten siz de bunu savunmuyor musunuz kadın cinayetlerindeki kadınların öldürülmelerinin "neden" doğal olduğunu anlatırken...

    okumaya üşenenler için, tekrar belirtmem gerekirse, "tuğla" dediğiniz (paragraf başlarını es geçmediğim halde), "embesillik" dediğiniz, "cinsiyet düşmanlığı" ve hatta "psikoloğa gitmek gerektiğinin kanıtı" dediğiniz yazımın esin kaynağı için bakınız: #35514023
  • 1 numarası tuğla biçiminde ve sadece cinsiyetinden dolayı sana giydiren paragrafsız, satır aralıksız yazı okumaktır.

    erkek olduğum için beni asker yapmaya çalışanlar tepemdeyken ve her ay gss prim borcu götümde iken, yine elalemin ebeveyni öküz ve cahil diye, herifin biri kız arkadaşını, karısını dövdü, öldürdü diye oturduğum yerden çüküm dolayısıyla suçlu çıktığım yazı. feministlerden uzak durma hatta gördüğün yerde kaçma kararının yerindeliğini gösterir. böyle biriyle evlendiğini düşünsene. erkeksin diye bilenir bilenir uyurken falan boğar moğar. yemin ederim korkuyorum hepsinden.

    birini köpek ısırdı diye tüm köpekleri suçlamak gibi yani. bak erkeği köpeğe benzettim. köpek gayet güzel bir hayvan şimdi. ama kadına deseydim 10 sayfa daha yazı girerdiniz ataerkil, erk bilmemne.

    verilen linkte bile "ölümle sonuçlanan intihar sayısı, 2013 yılında 3 189 oldu. intihar edenlerin %72,7’sini erkekler, %27,3’ünü kadınlar oluşturdu. " yazıyor. ama ben bu durumdan sistemi değil de kadınları suçlayacak ve kadınları zan altında bırakacak kadar aklı ve mantığı bir köşeye bırakacak değilim. çünkü çeşit çeşit erkek ve çeşit çeşit kadın var.

    kötülüklere karşı bir cinsiyete bilenip bilenip nefret kusmak, cinsiyetçiliğin daniskası oluyor. ve böyle kişilere konulan teşhise misandri adını veriyoruz. psikolojik destek alın ya da düzgün bir erkek arkadaş(sıradan yani bildiğimiz arkadaş) edinip onun da insan olduğunu görün.
  • şu saatte küçük puntolarla 1677 tane kelime okuyarak kendi adıma tescillediğim mağduriyet.
  • intihar edenlerin %72.7'sinin erkek olması erkeklerin "kadınlar tarafından mağdur edildiği" anlamına gelmez. istatistiklere bakıldığında, en yüksek intihar sebebi "hastalık" olarak görülmekte. bunu "geçim sıkıntısı" takip etmekte.
    aynı uçurum cinayetlerde göze çarpmakta. "kadın cinayeti" teriminin varlığı, kadınların "erkekler" tarafından "kadınlık vasıfları" sebbi ile öldürülmesinden kaynaklamaktadır. daha çok sayıda erkeğin cinayete kurban gitmesi ile kadın cinayetlerinin "overrated" olduğu kanıtlanamaz zira o daha çok sayıda "cinayete" kurban giden erkeklerin katilleri yine hemcinsleri ve öldürülme sebepleri "erkek olmaları" değil. başta gelen sebep para.
    işte tüm bunlar çarpıtılarak kadınların çekmek zorunda bırakıldıkları çilenin görmezden gelinmesi gerektiği savunuluyor çünkü erkekler bu durumdan "mağdur" oluyormuş. kadınların yaşadıkları zulmü dillendirmesi bile "erkek mağduriyeti" oluyormuş.
  • gerçekten bitmek bilmeyen bir mağduriyettir. yazmış da yazmış dolmuşsa demek.
  • çirkin kızların çektiği sıkıntılardan bahsedilmiş de.

    bacım bu ülkede nefes alsın yeter zihniyeti hakim. körün bile topal alıcısı var. sen hiç çirkin ve fakir erkeğin dramını düşündün mü?

    aklın almaz.

    not: yakışıklıyım
  • bu duruma kadın erkek diye değil de beyin yapısı olarak bakmak lazım.
  • * kendilerini bağlayan durumdur.

    türk olmaktan gurur duyduğum konuların başını çekiyor türklerin tarihte bilinen ilk anaerkil toplum olması. bugüne kadar kimseye kendimi ezdirmedim, ezdirmem. iki kız çocuğumu da kendim gibi yetiştiriyorum. kimseden ekstra saygı hoşgörü pozitif ayrımcılık beklemesinler ama asla da kendilerini elin dallamasına ezdirmesinler diye, olarak, şeklinde...

    yazıya şuku verdim yine de. çünkü iş yasalarıyla ilgili bölüme tamamen katılmaktayım. aynı işi yapıp farklı ücretlendirilmek son derece ayrımcı bir davranış. ne o? erkek aile geçindiriyormuş. e kadın ne yapıyor peki? eşinden ayrılmış çocuklarına bakmakla yükümlü yaşayan bir sürü tanıdığım var.

    yazının cinsellikle güzellikle-çirkinlikle şişmanlıkla-zayıflıkla ilgili bölümleri son derece traş geldi. kusura bakmayın. "bu dünyada aşıklardan çok acıkanlar var"*
    memleketin arap ve kürt aşiret kültürü etkisinde kalarak anaların öğrenilmiş çaresizlikleri üzerinden evlat yetiştirme halidir erkeklerin çükümtrak kompleksler yaşaması ki, darbe sonrası bir ibrahim tatlıses'in perihan savaş'ı ağız burun dağıtana kadar dövmesini bize aşk olarak pazarlayan medyaya ve devlete çevireceksiniz yüzünüzü.

    işte orada zaten darbeyle başlayan yeni islam teali ve yeni kürt teali'nin elele hem bölmek hem de çağdaş türkiye cumhuriyetini yıkma hedefini ve bu ikinci cumhuriyetçileri başımıza nasıl tebelleş ettiklerini görürsünüz.

    kadın türk kimliğinde saygın bir kişiliğe sahiptir. türk spor tarihinde okutulur. türk kadını eşini kendisi seçer. eş seçimi için yarışlar tertiplenir. ok ata binme güreş gibi... kadınla erkek arasında olur bu yarısı cilveli müsabakalar. kadın yenişemediği erkeği seçer. kendisini koruyabilsin diye. ve erkek de güçlü küvvetli olanı tercih eder. çünkü savaşmak gerektiğinde birlikte savaşacaklardır. eh biz bunu kurtuluş savaşımızda zaten kara fatmalarla emine kadınlarla yaşamadık mı? yaşadık... düşünün işte nerdeen nereye.

    kendini türk olarak tanımlayan nice erkek bu tuhaf arap ve kürt aşiretinin o ucubik ataerkil kalıplarıyla bezelidir ve bu erki çüksel bir formda bünyelerinde taşırlar. tv ve yazılı medya bu durumu öylesine pompalar ki. ilkel ve medeniyetten yoksun avrupa'da ve yüzyıllarca sömürdüğü ülkelerde ataerkillik kapitalizmin araçlarından biri olmuş durumdadır. ve türk erkeklerinin de "kadını ezmek ve araplaşmak" konusunda kafasını bir güzel düzmüş başarıya ulaşmışlardır. zaten tahribata uğramayan bir "değer"imiz kaldı mı ki en ama en değer verilen "kadın" aynı tahribata uğramasın?

    sistemin yürüyüşü her konuda uçlar yaratmak ve onu beslemek üzerine kuruludur. dini-ahlaki temelden kadını edilginleştirip sonra feminizmi pompalar. oysa sömürü ne kadını ne de erkeği hedef alır.
    çünkü konu insandır.

    edit:ek.
  • başlığı yazan arkadaş uzun uzadıya abartarak kadını acındıracak cümleler kullanmış. kadınlara ilişkin gözlemlerimi uzunca yazardım ama bu saatte baya zor bir iş gibi geliyor belki daha sonra editlerim. şimdilik özet geçelim kadın paraya güce taptığı sürece, kafası negatife çalıştığı sürece, bilerek isteyerek oscarlık film senaryolarına taş çıkartacak yalanlar söyleyip karşısındakini de buna inandırmaktan acayip haz duyduğu sürece o abartılarak da olsa yukarıda betimlenen durumları biraz da hakeden, tanrının erkekten 'sonra' yarattığı varlıktır.
    kadın cinayetlerinde de kendi çapımda bir yorum yapayım. cinayet asla onaylanamayacak lanet ve aşağılık bir davranıştır. fakat her bir olay ayrı ayrı incelendiğinde olayın öncesinde erkeğin onuruna haysiyetine dokunan cinnet geçirten ve adeta belden aşağı vurmak olarak tabir edilen kadın davranışı vardır.kadının yaptığı her türlü yukarıdaki davranışı meşru sayılıp da bu davranışa maruz kalan her erkeğin sağ duyulu davranmasını beklemek ütopyadır.
hesabın var mı? giriş yap