• türkiye'ye özgü bir kavram gibi sanki "cezaevi şairleri". şair olup cezaevine düşenlerin dışında, cezaevine düştükten sonra şair olan nice gence sahip olan bir ülkedeyiz. ersin ergün de onlardan. bir avuç şiir ilk kitabı. "sonrası oldu mu, kendisi ne oldu...?" bilmiyorum.
  • kaybana şiirler adlı şiir kitabı* mephisto yayınları tarafından yayımlanmıştır. bir avuç şiir, gülyangını ömrümüz ve yeniden haziran adlı kitaplarından şiirler olduğu belirtilmiştir ilanında.

    (bkz: cezaevi şairleri)
    (bkz: 78 kuşağı)
  • 1957'de adapazarı'nda doğdu. ilkokulu, ortaokulu ve liseyi bu kentte okudu.1974'te odtü'ye girdi. 1978'de odtü makine mühendisliği bölümünden ayrılarak siyo'ya (sevk ve idare yüksek okulu) kaydını yaptırdı. 1981'de 12 eylüldönemi tutukluları arasına girdi. tutukluluk dönemi 10 yıla yakın sürdü. idamlar ve müebbetlerden geçerek 4,5 yıllık bir ceza aldı ve 1991 şubatında tahliye oldu.

    ilk şiir kitabı "bir avuç şiir" belge yayınlarından çıktı. şiirleri ingilizceye çevrilerek cencorship dergisinde yayınlandı. isveç ve katalonya pen klüpleri onursal üyeliğine alındı. ikinci kitabı "gülyangını ömrümüz" simge yayınevi tarafından çıkarıldı. üçüncü kitabı "yeniden haziran"dı, piya yayınlarından çıktı.

    beni tarihle yargıla adlı şiiri ahmet kaya, kaybana geceler şiiri onur akın, gülyangını ömrümüz, fikri sönmez'e ağıt, kanat çırp şiirleri mehmet gümüş ve didar şensoy'a ağıt sevinç eratalay tarafından bestelenip söylendi.
  • annesine universiteden ayrılmasını teblig etmis ve odtu'yu oyle birakmis kisidir.

    demis ki "simdi ben okursam, ben kurtulacagim, ama bu benim icin onemli olan degil" hep birlikte aydınlıga cıkmak lazim geldigine inan bir nesildendir demek ki.

    o nesilden geriye kayan yıldızlar kaldi, bir de tartismaya girecek seviyede kabul etmedikleri adamlardan ortaya cikan politikaci kisvelerinin politikalari.

    bir de biz kaldik galiba, siirleri okuyup, ic geciren ama asla harekete gecmeyen.
  • şu güzel dizelerin sahibidir.

    "titrek bir mum alevinin havaya bıraktığı bulanık bir is,
    ve göz gözü görmez bir sis değildik biz
    beni bilimle anla iki gözüm, felsefeyle anla,
    ve tarihle yargıla..."

    bal değildir ölüm bana,
    idam gül değildir bana,
    geceler çok karanlık,
    gel düşümdeki sevgilim,
    ay ışığı yedir bana...

    "ahh... ben hasrete tutsağım,
    hasretler tutsak bana
    bıyığımdan gül sarkmaz,
    bıyık bırakmak yasak bana,
    mahpus bana, sus bana.
    yağlık ilmek boynuma...
    sevgili yerine
    koynuma idamlar alır, idamlar alır yatarım,
    ve sonra sabırla beklerim,
    bulutları çekersiniz üstümden,
    suçsuzluğumun yargılayıcılarını yargılarsınız,
    ve o güzel geleceği getirirsiniz bana...
    ölüm tanımaz işte o zaman sevgim,
    tırnaklarımı geçirip toprağın sırtına, doğrulurum,
    gözlerimde güneş koşar,
    ve çiçekler ekersiniz, çiçekler ekersiniz toprağıma..."

    duygu bana, öykü bana,
    roman gibi her an bana
    hücremde yalnızım gel,
    gel düşümdeki sevgilim,
    soyunup hazırlan bana.

    "biraz sonra asmaya götürecekler beni,
    biraz sonra dalımdan koparıp öldürecekler beni,
    hoşçakalın sevdiklerim;
    dört mevsim, yedi kıta, mavi gök...
    bütün doğa hoşçakalın...
    hoşçakalın sevdalılar,
    çocuklar, üniversiteliler, genç kızlar,
    sonsuz uzay, gezegenler ve yıldızlar,
    hoşçakalın...
    hoşçakalın senfoniler, oyun havaları,
    sevda türküleri ve şiirler.
    bildirilerimizin ve seslerimizin yankılandığı şehirler.
    dağlarında yürüdüğümüz toprak,
    yalınayak eylem adımlarıyla geçtiğimiz nehirler hoşçakalın...
    hoşçakalın ağız tatlarım;
    sıcak çorbam, çayım, sigaram...
    havalandırma sıram, banyo sıram, kelepçe sıram...
    parkamı, kazağımı, eldivenlerimi, ayakkabılarımı,
    ve kalemimi, ve saatimi,
    ve kavgamı bıraktığım sevgili dostlar
    hoşçakalın, hoşçakalın..."

    dostum bana, sevdam bana,
    soluğunu geçir bana,
    uyku tutmuyor gözüm,
    anılar sıraya girdi.
    gel anne süt içir bana.

    "hoşçakalın anılarımı bıraktığım insanlar,
    mutluluğu için dövüştüğüm insanlar,
    yedi bölge, dört deniz,
    yedi iklim, altmış yedi şehir,
    okullar, mahalleler, köprüler, tren yolları...
    deniz kıyıları, balıkçı motorları, takalar,
    asfalt yolu boyu dizilmiş fabrikalar,
    ve işçiler ve köylüler...
    hoşçakal ülkem
    hoşçakal anne, hoşçakal baba, kardeşim,
    hoşçakal sevgilim, hoşçakal dünya,
    hoşçakalın dünyanın bütün halkları,
    sınırlı olmayan mekâna,
    sınırlı olmayan zamana gidiyorum ben;
    en sevda halimle, en yaşayan halimle,
    gidiyorum dostlarım,
    hoşçakalın, hoşçakalın...
    beni yaşamımla sorgula iki gözüm,
    beni yüreğimle, beni özümle,
    bilimle anla beni, felsefeyle anla beni,
    tarihle anla beni,
    ve öyle yargıla.
  • (bkz: beni tarihle yargıla) beni yaşamımla sorgula iki gözüm, beni yüreğimle, beni özümle, bilimle anla beni, felsefeyle anla beni, tarihle anla beni ve öyle yargıla.

    ahmet kaya'nın bestelediği ersin ergün şiiridir.
  • "gözufkumda
    yıldızlar
    resmin başucumda
    ama ne yıldızlara
    dokunabiliyorum
    ne sana"
  • askerlik günlerimde, gecelerimin dert ortağıydı kendisi gaybana geceler adlı sanat eseriyle birlikte. tabi onur akının eşsiz yorumu eşlik etmekteydi bize.

    öyle bir eserdir ki; gaybana geceler, sizi en savunmasız anınızda, sizi en savunmasız hale getiren anılarınızdan yakalar. sevdiklerinizden ve sevenlerinizden çok ama çok uzaklarda yalnız başınızaysanız bir de, bir ömre eşdeğer geceler geçirivermeye başlarsınız. her cümlesi, her nağmesi kalbinize taş gibi oturur. ağlatmaz lakin. çünkü, içerisinde erkekçe direnmenin sırları gizlidir aynı zamanda. neye karşı direndiğinizi bilemeseniz de, o direnme, dayanma gücünü iliklerinize kadar hissedersiniz.

    anılara seslenişi ve teşbihe başvurulan yerlerin isabeti o kadar başarılıdır ki; hayatınızın filmi çekilmiş de onu izliyormuşsunuz gibi hissedersiniz. sigara paketine gömülür elleriniz. sigara, sağlığa zararlı değildir o esnada. ersin ergünün elindeki kalem gibi, onur akının sazına vuran tezene gibidir o esnada sigara.

    askerlik ve mahpusluğun buluştuğu noktadır, gaybana geceler. biteceği bilinen ama bitmeyen gün saymaların, bitmediğini düşünmeye insanı iten o acımasız gecelerin şarkısıdır, şiiridir, gaybana geceler.

    bitmeyen, belki de hiç başlamayan sevdalarınıza, elinizi uzattığınız zaman hissettiğiniz o yalnızlığın soğuk yüzünü desen takınmış duvarlara, o hiçbir zaman üstünüzü örtmeyen yorgana, ayağınızı kemiren o ranza parmaklıklarına, gelmişe geçmişe ve en sonunda nöbet kulübesinin tir tir titreyen camında gördüğünüz kendi suretinize esaslıca ve dolu dolu bir küfür sallarsınız ve bir bakmışsınız; bir gün gelmiş, bir gün kalmış.
hesabın var mı? giriş yap