*

  • radyo oyununa adını veren bu gerçekten yaşanmış facianın hikayesi 1890 yılında, abdülhamit'in japon imparatoru meiji'ye bir jest, bir iyi niyet ifadesi olarak kafile göndermeye karar vermesiyle başlar. amiral osman bey'in başkanlığında ve ertuğrul fırkateyniyle japonya'ya giden bu delegasyon (ki japonya'ya giden ilk osmanlı diplomatik görevli kitlesi olma şerefine naildirler) orda her türlü görevlerini başarıyla ifa ettikten, meiji'ye şeref nişanı dahi taktıktan sonra istanbul'a dönmeye yeltendiğinde, ertuğrul deli bir fırtınaya yakalanır ve kaşino nam şehrin orada çok üzücü, çok kötü bir şekilde paramparça olur, batar.
    osman paşa da dahil olmak üzere 500'ün üzerinde yüksek ve alçak düzeyli görevli boğulur; kalanlar, -belki bir 60 kişi- ise japon insanlarının yorulmak bilmez çabaları sonucu kurtulur. ve bir kere daha bir facia iki ülkenin diplomasisini sıcaklaştırır, dostluk bağlarını güçlendirir.
    koşino şehrinde ertuğrul faciası şehitlerini anmak için bir anıt dikilmiş, ve yanlış bilmiyorsam ikizi mersin'e de konulmuştur.
  • facianın asıl nedeni geminin harap ve batma olasılığının çok yüksek olduğunun bilinmesine rağmen yine de bu okyanusaşırı göreve gönderilmesidir.kaptan durumun farkındadır ancak devlet büyükleri pek sallamazlar dediklerini; abdülhamit'in sarayımı denizden topa tutacaklar paranoyası yüzünden haliç'ten ayrılmalarına izin vermediği ve bağlı tutarak çürümelerine göz yumduğu gemilerden biri olan ertuğrul ile çıkması için emir verirler. bu kadar insanın göz göre göre ölüme gönderilmesi osmanlı devlet yönetiminin nasıl bir çöküş içinde olduğunun açık göstergelerinden biridir.
    alakalı olarak (bkz: biz turkuz bize bişey olmas)
  • sunay akının en çok anlattığı olay...
  • geminin kaptanı kaptan ali paşa can yücelin büyük babasıdır, gemiden 69 kişi kurtulmuştur, kurtulanlar arasında kaptan ali paşa yoktur. ayrıca bu olayın anısına dikilen anıtta marmara foku heykelleri bulunur zira o dönemde istanbul marmara fokları* ile tanınmaktadır, günümüzde bize bunu hatırlatacak tek şey güneşin doğduğu ülkededir.
  • günümüzün aynı adı taşıyan faciası için (bkz: ertugrul özkök)
  • konuyla ilgili milliyet yayınlarından ertuğrul fırkateynin öyküsü diye bir kitap vardır yanlız bu olayı anlatmakla kalmayıp xix.yy dan bu güne türk-japon ilişkilerinide içermekte olan belge niteliğinde bir kitap. olay bütünüyle ele alındığında o geminin gönderilmesinin doğru bir karar olduğu gözükmektedir zira diğer gemiler haliçte kendi hallerine bırakılmış ve kötü durumdadır ve hepsi savaş gemisi niteliğindedir ertuğrul ise küçük bir okul gemisi kadardır ve barışçıl bir amaçla japonyaya gitmektedir ve o tarihlerde ingilter, fransa... gibi ülkelerin dikkatlerinin çekilmemesi gerekmektedir.
  • bu konuda şöyle de bir şehir efsanesi vardır...

    kuşimoto'yu (türk denizcilerin şehitliğinin olduğu kent) bir türk ziyaret ettiğinde, hava günlük güneşlik dahi olsa, bir anda şakır şakır yağmur yağmaya başlarmış. bunun nedeni de şehit türk denizcilerin ağlamasıymış. bunun tek istisnası dönemin deniz kuvvetleri komutanı güven erkaya'nın ziyaretinde yaşanmış. o gün damla düşmemiş gökten. çünkü asker, komutanının karşısında ağlamazmış.
  • büyük büyük dedemin de söz konusu faciadan kurtulan az sayıda türkten biri olması sebebiyle ailemiz için önem taşıyan tarihsel bir hadisedir. büyük dede, suda 4 gün kadar sürüklenmiş, ardından bir balıkçı tarafından bulunmuş ve 6 ay kadar pirinç lapası benzeri birşeylerle sağı solu sarılarak, soğuk sudan kaynaklanan kısmi felci geçirilmiş, japon balıkçının ailesi tarafından itinayla bakılmıştır. istanbuldaki ailesi, kendisinden tamamen ümidi kestiği bir sırada dedenin yürüyerek eve gelmesi, birkaç akrabanın kalp krizi geçirmesine, özellikle de karısının birkaç gün konuşmamasına sebebiyet vermiş enteresan bir sürprizdir.beş sene sonra, kazadan kalan dolaşım bozukluğu ve benzeri sebeplerle dede tamamen felç olmuş, zannediyorum sekiz sene kadar yatalak yaşamıştır.
    yine ailemiz içinde dolaşan bir rivayete göre, büyük dedemizin sefer öncesi üsküdarda bulunan aziz mahmut hüdai türbesi'ne gitmiş olması sebebiyle bu kazadan sağ olarak kurtulması arasında sağlam bir bağlantı vardır. zira, aziz mahmut hüdai türbesinin kapısında yazan duada şöyle demektedir:
    "sağlığımızda bizi, vefatımızdan sonra kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizin önünden geçtiğinde fatiha okuyanlar bizimdir. bizi sevenler denizde boğulmasın ahir ömürlerinde fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadıkça göçmesin."

    bu kanıtlar ışığında, babam beni ve kardeşimi eğitim dalışlarından önce her boş yakaladığında sürükleye sürükleye üsküdardaki türbeye götürmüş, her seferinde büyük dedenin hikayesini uzuun uzuun anlatmış, hızını alamayıp tavuk, koyun ve benzeri bilimum hayvanı bizim tek yıldız brövemiz için kurban etmiş, etini de türbenin vakfına bağışlamıştır. her aklına geldiğinde cami yararına bağış toplayan imam tayfasına ana avrat küfür eden babamızın bu davranışı bizi ortadan ikiye ayırsa da, dünya üzerinde en pahalıya mal olan balıkadam eğitimini biz almış olsak da, ertuğrul faciasından kurtulan bir büyük dedeye sahip olmanın gururu ve kendisini görememiş olmanın hüznü aile içerisinde zaman zaman keder rüzgarları estirmektedir.

    konuyla ilgili katlanamadığımız tek hadise, babama ara ara gelen "o japon köylünün ailesini bulma ve onlarla yan komşuya gider gibi sık sık görüşme arzusu" olmuştur.konuyla ilgili enteresan fikirlerine son olarak benim para biriktirerek japonyaya gitmem ve olay mahallinde araştırma yapmam eklenmiş, o gün bugündür baba protesto edilerek aziz mahmut hüdai türbesine gidilmemiş, facia konusu açıldığında hızla mutfaga veya banyoya kaçılmıştır.
  • dönemin yetkililerinin gemi kumandanına "mümkün olduğu kadar yelkenle seyredin, kömürü bitirmemeye gayret edin" şeklinde talimat vermesi, gemi ile mektuplaşmanın en kolay yolunun istanbul'daki ingiliz postanesi aracılığı ile yapılabilmesi ve okyanus için görevlendirilen ertuğrul'un istanbul'dan marmaris'e zar zor gelebilmesi, o dönemde koca imparatorluğun ne halde olduğunun bir göstergesidir.

    (bkz: hasta adam)
hesabın var mı? giriş yap