• the pianist havası olan film. tabi her zaman mutlu son olmuyor.
  • vincent gallonun hem kaçıp hem de g.t korkusuna vakit kaybetmemek için konuşmaya bile fırsat bulamadığı film.doktor richard kimbleın kaçağını anımsatsa da gallo, venedik film festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü almış bu filmle.velhasıl bazı uyumayı engelleyici sahneleri olsa da sanatsal açısı fazla olduğu için öyle denize bakan yalnız adam kıvamı fazla gelmiş.bu bilinir ve ona göre seyre dalınırsa problem yok.

    edit: vincent gallo,konuşmaya fırsat bulamadığından değil bariz sağır ve dilsiz olduğundan konuşmuyormuş.tosantosun'un yalancısıyım.
  • hikayeyi afganistan'da başlatmak, karikatürize bir taliban militanı yaratmak, bir hapishane sekansı çekmekle bu işler olmuyor.. filmin çoğu yerde "politik gerilim.." olarak tanımlanmasına da karşıyım, zira karşımızdaki film, politik bile değil.. son dönemin trendinden bir-iki görseli filme koymakla bu işler yürümüyor malesef..
    (http://yucitek.blogspot.com/…essential-killing.html)
  • üzerine konuşmak için ilginç bir film, filiz hoca'nın conversation piece dediği objeler gibi belki.
    imdb'de vincent gallo'nun oyunculuğundan övgüyle sözetmişler. hiç ortadoğulu görmedikleri için belki de, vücut dili falan olmuyo ki.
    neyse, film aslında politik değil "hayvansı" bir hayatta kalma öyküsü. ilk sahnelerden sezdiriyor zaten bunu ama plot'u okuyan ister istemez yanılıyor.
    zaten, "guantamano'dan geçerken avrupa'ya uğradık" pek gerçekçi değil ama önemli de değil önemli olan filmin atmosferine girmek ve onu okumak.
    peki plot niye var belki de "güncel bir savaşın temelinde onu sürdüren şey"in kadim birşey olduğunu vurguluyor olabilir. o kadim şeyi ileri oyuncakların dünyasında prova etmeye çalışıyor olabilir.

    filmi okumak örneğin, belki de herşey emmanuel seigner bir çeşit "çağırması" adamı.

    türkçe ismi can havli olabilir.
  • 22 temmuz 2011 tarihinde gösterime girecektir.

    film detayları için beyaz perde sayfası.
  • kurgusu sıfır olan filmlerden. ne konusu, ne de karakteri bir türlü saramıyor sizi. olmamış. ayrıca mümkünse ortadoğulu karakterler batılı oyuncular tarafından canlandırılmasın.
  • hayatımda bir filmden ve yönetmenden hiç bu kadar nefret etmemiştim.

    film ilk saniyesinden son saniyesine kadar gereksiz bir gürültüyle doldurulmuş. susmayan helikopter sesleri, aşırı seviyedeki telsiz konuşma sesleri...

    adam inin cinin top oynadığı dağlarda yürüyor ama arkadan gelen aptal bir fon sesi; sanki camı tırmalayan bir kedi...
    adamın ayak seslerini bile öyle bir hale sokmuşlar ki insan " yürüme lan yerinde dur" diyor. ne kadar özen göstermişler arkadaş seslerle gerilim verme işine. bu gereksiz gürültü kullanımı yerine biraz filme odaklansalarmış güzel olacakmış.

    kulaklarını seven bir insanın kesinlikle izlememesi gereken zaman kaybı filmlerden birisi.
    sesler dışında da hiçbir numarası yok filmin.
  • 30. uluslararası istanbul film festivali'nde 'ölümüne kaçış' adıyla gösterilmiş film.
hesabın var mı? giriş yap