aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • bir lars von trier şahaseri..müthiş görsel anlatim..film ikinci dünya savaşi sonrasinda alman asilli,amerikada yaşan gencin almanyadaki amcasinin yanına gelip zentropa adli tren şirketinde çalişmasiyla süregelen olaylar üzerine kurulu..film bir hipnoz seansiyla başlıyor ve o şekildede bitiyor..filmin bir kısmı siyah beyaz bir kısmıda renkli çekilmiştir..hele siyah beyazken renlendiririlerek nesnelerin vurgulanmasinin bu kara filme süper görüntüler getirdiğini düşünmekteyim...forbrydelsens element ve epidemicle beraber oluşturduğu bu üçlemenin son filmi...(bkz: europa)
  • 1991 yapımı lars von trier filmi. başrolda derinlik sarhoşluğundan tanıdığımız jean-marc barr var. ikinci dünya savaşı sonrasında idealleri yüzünden almanyaya çalışmaya gelen alman asıllı bir amerikalı amcasının yardımı ile zentropha isimli tren işletmesinde iş bulur. siyah beyaz europa, hikayeyi veriş tarzı ve inanılmaz görselliği ile bir klasiktir, seyretmekten daha çok zevk aldığım bir film hatırlamıyorum.
  • lars von trierin ilk üçlemesinin son filmi.... barbara sukowanın en etkileyici performanslerından birini verdiği film aynı zamanda...
  • lars von trier ile ilgili herhangi bir fikre sahip olmadan gidenlerin, filmin yarısına bile gelmeden sıkıldıklarına ve sinema salonunu terk ettiklerine şahit olduğum film. gerek hikayeyi anlatış tarzı, gerek görsellik olarak yorucu bir film aslında. filmin derinlerine inmek istemeyen bihaber insanlar için sıkıcı denilebilir ama bilincinde olup teslim olanlar için gerçekten eşsiz bir şölen gibidir.
  • lars von trier'in bu filmi, her yönüyle izleyiciyi etkileyen ama özellikle kamera hareketleri, görüntü yönetmenliği ve görsel efektleriyle, bir de sonundaki kitle hipnotizması deneyi ile kült özelliğini ortaya koymaktadır.

    kullanılan kamera tekniği ve görsel efektlerden, daha sonra çekilen pek çok filmde faydalanıldığına rastladım...
  • oldukça etkileyici ve anlamlı bir intihar sahnesi içeren film. öyle ki, "traş olurken kazara atılan bi çizik, akan birkaç damla kan, başka kesiklerin, başka kanamaların sebebidir" demekte sanki, bir damla kan ikinciyi ve üçüncüyü getirir peşi sıra, sürtüşmelerin savaşları, savaşların başka savaşları getirdiği gibi..
    tren unsurunun kullanımı da, gerek görüntü, gerek o sırada çalan müzik düşünülecek olduğunda, birebir olmasa da, kimi yerlerde, amen deki karelere benzemekte biraz..
    hayatın üzerine geldiği çaresiz bir insanın dayanma eşiğinin sınırlarını ve daha birçok şeyi, dönem ve sorunları çerçevesinde izlerken, dogville deki, dancer in the dark daki ya da breaking the waves deki gerilimi hissetmek, aynı boğucu havayı solumak kaçınılmaz oluyor yine..
  • insanlar europa europa isimli filmle karıştırmasın diye, abd sınırları dahilinde zentropa adı ile gösterilen bir lars von trier şaheseri.
  • filmin her şeyi , eli yüzü düzgün, yani film güzel film de öyle bi "aman tarnrım! oyropa mı? hastasıyım, ölürüm falan yani" bi tarafını görmedim. müzik de eni konu heycan unsuru olarak kullanılmış şimdi, doğruya doğru. oyuncular için "ne güsel, hem ingilizceyi hem almancayı iyi konuşuyorlar" derken bi-iki defa "kolınıl"* duydum. bi de o idealist herif filmin sonunda haddinden fazla delirdi,

    bi de
    "on the count of ten you will be dead...
    one...
    two...
    three.......
    "
  • bi de insanın lili marlene aradığı filmdir
  • siyah beyaz olmasına karşın gerekli yerlerde renkli olmasıyla kafka’ya benzeyen yapım. ne breaking the waves, dancer in the dark kadar etkileyici; ne idioterne kadar kendi halinde; ne de dogville kadar şaşırtıcı. ama galiba lars von trier’ın en boğucu filmi. leopold sonunda kontrolünü kaybedip silahı eline alarak kopartımanda terör estirmeye başladığında siz çoktan kontrolünüzü yitirmiş halde baş ağrısıyla filmi kapatmakla kapatmamak arasında kalmış oluyorsunuz. hepsi biribirne benzeyen yüzleri zaten siyah beyaz olan ekranda seçmeye çalışmak, 1945 almanya’sının kaos duygusu, hipnotize etmeye çalışırcasına ikide bir ona kadar sayan adamın sesi bir yerden sonra baş dönmesi, mide bulantısı gibi sağlık sorunlarına yol açıyor. yine de diğer lars von trier filmleriyle karşılaştırıldığında oldukça teknik bir film olduğu o karışık olguların arasında bile beyninizde apaçık beliriyor. zaten o noktadan sonra da bu filmin neden canının her istediğini yaparcasına olabildiğince özgür teknikler kullanan yönetmenin en sevmediği filmi olduğunu anlıyorsunuz.
hesabın var mı? giriş yap