• ince eleme sık dokuma merakı yüzünden bir milyoncuda saatlerini harcayan kişileri bir anda meraklarından uzaklaştırıp kendisini bir saate sığdırabilen eylem..
  • (bkz: kredi)
  • daha asagı inmesi mumkün gorunmeyen konut kredisi oranları sayesinde insanın gaza gelip giristigi eylem. aslında hic te kira parasına olmasa da insanın kendi evi gibisi yok ya da bunu bi yatırım olarak gör laflarıyla insan gaza gelir ve evi alır. (kendi adıma konusmak gerekirse evi bugün aldıgım icin henüz nasıl olacak bu taksitler nasıl odenecek hic bi fikrim yok. darısı herkesin basına)
  • dünyanın en zor verilen kararlarından biriymiş..

    insan , evleneceği kişiyi bundan kolay seçiyormuş meğer de ; birlikte yaşanacak evi seçmek çok daha zor oluyormuş..

    gezilen,bakılan,aranan onca "ev"den sonra, "yuva" olacak yer bulununca , insan bir garip oluyormuş.

    döşenecek mobilyalar,pişecek yemekler,o çatı altında birikecek anılar,geçecek seneler,doğacak çocuklar düşünülünce ; insanın içini tarifsiz bir coşku kaplıyormuş..

    alınan sadece bir "ev" olmuyormuş meğer.. o ev beraberinde kocaman hayaller,kocaman umutlar,kocaman gülümsemeler getiriyormuş.
  • uzun süren araştırmalar, sıkıntılı bekleyişler, sonuçsuz girişimler, uykusuz geceler sonunda varılan nokta... hele de sıfır birikimle bir ev alınıyorsa...

    sonrasında derin bir boşluk vardır.. bir inanamazlık.. bitti mi yani şimdi der insan? bu muydu? üzerinde resim olan kırmızı süslü kenarlıklı bir a4 için mi uğraştık o kadar..? ama bitmiştir işte..
  • ütopik görünse de şansın yardımıyla gerçekleştirilebilecek mülk edinme eylemi. kendi adıma hayal etmek bile komikti ev almayı. ev sahibi denince memur çocuklarının aklına ayda bir para verilen, yılda bir zam için uğrayan göbekli adam gelir. ev sahibi denildiğinde benim de içinde bulunduğum güruh, bir eve sahip olmayı aklına getirmezdi. evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra da durum değişmedi elbette, tek umudumuz sayısal lotoydu. sonra mortgage falan geliyor dedi atv, bir umutlandık, bir umutlandık, ta ki bizim için olmadığını öğrenene kadar. zira ne kenarda köşede 100000 ytl peşinatımız, ne de aylık 5000 ytl ödeme gücümüz vardı. altı farklı işte çalışan bir karı koca ve iki küçük çocuğun, istanbul'un ücra bir köşesinde, çekilişle toki tarafından yapılan küçük evlerde en az 10 yıl yaşamadan ev sahibi olamayacağını kanıksadık. allahtan vefalı ve fedakar bir ana babamız vardı da, emekli olduktan sonra ikramiyeleri ile aldıkları istanbuldaki küçük evlerini bize verdiler, kuramayacağımız hayal gerçek olmak üzereydi. evin bitişiğindeki dükkanı alıp eve kattığımızda, çocuklarımızın bir odası olacaktı ve biz mutlu mesut yaşayacaktık. elbette her masalda olduğu gibi hain bir karakter bu masalda da vardı. 10 bin ytl bile etmeyecek depoyu 30 bin ytl'ye bize sokmaya çalışan ve bunda da başarılı olan mülk sahibi. bankadan almaya çalıştığımız krediyi beş yıl içinde iki katına yakın bir bedelde ödeyeceğimizi öğrendiğimizde de çok sıkıldık ama direndik, "romica hanım bir hafta oldu çıkmadı krediniz bak gidiyom haaaaa" diyen dallama mülk sahibi bile ev almaya bu kadar yaklaştığımız şu günlerde moralimizi bozamadı. bu masal bitmedi, büyük bir ihtimalle ailemle beraber hayal ettiğim eve kavuşacağım ben annem ve babam sayesinde. ama...

    ama nasıl oluyor da insanlar ev fiyatları ve kredi faiz oranları bu kadar yüksekken ev alabiliyorlar, kim bu insanlar? nasıl oluyor da 500000 ytllik evler daha maket aşamasındayken tükenebiliyor? hikayemden alt gelir grubuna girdiğimiz gibi bir anlam çıkmasın, sadece devletten aldığı maaş göz önünde bulundurulduğunda bir öğretmen ve bir doktordan fazla gelirimiz olmasına rağmen başaramadık biz kendi çabamızla ev sahibi olmayı. lüks bir hayat sürmedik ama boğazımızdan da kısmadık, ev almaktan geçtim, bankada bir hesabımız bile olmadı senelerce. kınamak için de sormuyorum, sadece merak ediyorum, gerçekten kim bu insanlar ve ne iş yapıyorlar? elli yıl boyunca hiç harcamadan biriktirsem ulaşamayacağım bir meblağı nasıl olup da bir eve yatırıyorlar. ya da türkiye'de bu kadar çok zengin var da ben mi farkında değilim?

    kredi aldığım bankanın müdürü bile kendi evini mortgage ile almayıp klasik konut kredisiyle aldığını söylerken, bize yapabileceği en büyük yardımın, aldığımız krediyi mortgage'a hiç bulaştırmamak olduğunu belirtirken, mortgage'ı kira öder gibi ev sahibi olmak diye tanımlayanlar kimler? ileride mortgagezedeler her akşam haberlerde göğsünü döverken onları haber yapacak olanlarla aynılar mı yoksa?

    anladığım kadarıyla, bu ülke batmıyorsa, aile ilişkileri sayesinde batmıyor. ben ve benim gibi olanların, aileleri olmasa başını sokacak bir ev alma şansı olmayacak asla. böyle bir şansı olmayanlar ise her cumartesi akşamı sayısal çekilişine kadar hayal kurmaya devam edecek. orta ve alt gelir grubu için durum şansa kalmış görünüyor zira.

    kabuslarımın editi:

    iki hafta süresince bankadan konut kredisi bekledikten sonra, ki millet 1.55 ile konut kredisi kullanırken biz krediyi 1.7'den kullanacaktık, 1.84 ile tüketici kredisi önerdiler, bu da beş yıl içinde aldığımız paranın iki mislini ödemek demekti, olsun dedik, kabul ettik, bu sırada dükkan sahibinin taciz telefonları durmuyordu tabii, sineye çektik. kredi anlaşmasının imzalanmasının ertesi günü tapuda son işlemleri yaptığımı öğrenen dükkan sahibinin fiyatı arttırmasıyla ipler koptu. dükkan sahibine dükkanını müsait bir deliğe, artık neresi olur bilemem, sokmasını söyledikten sonra, gidip bankadan krediyi iptal ettirdim. ben paşa paşa kiracı olmaya devam edeceğim, şartlar artık benim için müsait değil, aksini düşünmek fazla iyimserlikmiş zaten...
  • gelecek on yılımı ipotekleyerek bugün gerçekleştirdiğim eylem. tabii ki ipotekle bitmiyor, emekli anne * ve babamın * ikramiyeleri ile, evlerin fiyatının en düşük olduğu zamanda aldıkları daireyi satarak peşinatı yatırması sonucu gerçekleşti bu eylem. muadillerinin %15-20 daha ucuzuna bulduğumuz ev için önce çok sevinmiştik, kredi de alınca ucu ucuna evin parası denkleşecekti. hatta eşya almak için bir miktar da paramız artacak diye düşündük *. tabii ki gerçek dünya kuralları devreye girdi, evi satanlar altı ay daha evde oturacaklarını söylediler ve bunu şarta bağladılar. kabus dolu bir altı ay geçirmeyi göze aldık. daha sonra banka son kuruşumuza kadar elimizden almaya yemin etti, dosya masrafları, ekspertiz, hayat sigortası, deprem sigortası, bina sigortası diye diye milyarlarca liralık bir hesap koydular önümüze, paşa paşa ödedik. bitmedi, tapuda vergiler, harçlar ve ne olduğu belirsiz bir sürü makbuzu elimize tutuşturdular, satanların ödemesi gereken vergi ve harçlar da bize kaldı, milyarlarca lira da ziraat bankasının gri koridorlarında avuçlarımızdan vezneye döküldü. en son tapu aşamasında önümüze bir blok not kağıdı koyup, içimizden geçeni belirtmemizi söylediler. ben delirmişcesine içimden çok kötü şeyler geçtiğini belirtince, satıcı içinden geçen elli ytl'yi kağıdın arasına sıkıştırdı. bankaya döndüğümüzde, zorla kredi kartı da soktular. cebimizde kalan son kuruş da kapıcılara komisyon olarak gitti. artık bir tapumuz var, yemeğe gidelim dedik, sonra hemen vazgeçtik. öğretmen evinin salonunda hamburger yemeyi beklerken diyalog şöyleydi:

    romica: mutfağı biraz yıpranmış ama olsun, birkaç sene idare ederiz.
    koca: evet, davlumbaza da ihtiyaç yok, adana kebap mı pişireceksin!
    romica: ya deri koltuk da neymiş, eskilerinin yüzünü kaplatırız, olur biter.
    koca: evet, ilay çizerdi onları zaten.
    romica: lcd tv de çok saçma, ne gerek var değil mi ama?
    koca: evet, bizim televizyonun tüpünü değiştirdik mi tamam.
    romica:evet, yemek odası da gereksiz, hem ben fazla eşyayı sevmiyorum, kitaplıklarımız da var zaten.
    koca: kitaplığa da cam kapak yaptırmayalım, çocuklar için tehlikeli.
    romica: ben öyle süslü püslü perde sevmem zaten, pazardan tül alırız, annen dikiverir.
    koca: hayalindeki ev olmayacak.
    romica: ne diyorsun, tapu çantamda, daha ne hayal edebilirim ki?
    koca: evet.
    romica: ya ödeyemezsek??
    koca: arabayı satarız, sen işe girersin, ben ek bir iş yaparım... *
  • ülkemiz insanlarına özgü fantastik bir hastalık. tamam, benim oturduğum ev de kendimin olabilir ama şimdiki aklım olsa zinhar ev almazdım. onun yerine o kuru tuğlalara yatıracağım parayı işletir ve getirisi ile istediğim yerde, istediğim şekilde istediğim özelliklerde siki telli bir daire tutar ve misler gibi yaşardım.
    haa, komşular arıza mı çıkarıyor? mahallenin tadı mı kaçtı? yaşadığın çevreden sıkıldın mı? hoop, hemen taşşınırsın ve gene kafana göre seçtiğin bir muhitte mutlu mesut devam edersin hayatına. oysa ev aldığın zaman, ev sahibi olduğun zaman durum öyle mi? bok öyle! sen bir kere artık çilbiri kaptırmışsın. beğensen de beğenmesen de sike sike yaşayacaksın o boktan semtte, sevimsiz apartmanındaki gıcık komşularınla. yaa...
    evet, bizim millete has bir hastalıktır. avrupa'da öyle değildir bu mesela. orada çok insan tanıdım ki istese birden fazla evi şak diye alabilecek maddi gücü olan ama paşalar gibi kirada oturan insanları. illa ki illa bir yerlerde kök salma dürtümüz atalarımızdan gelen göçebelikle alakalıdır belki, bilemedim.
  • banka kredisi ile aldığınız taktirde bugününüzü ipotek altına almak yarınınızı güvence altına almak gibi birşeydir. bakın iyidir kötüdür demiyorum direk tanım yapıyorum ona göre. *
hesabın var mı? giriş yap