• yapılan insanda ortamdan kaçma hissi uyandıran baskı.

    çocukken çok severdim birilerine "ne zaman evleniyorsun" diye sormayı. şimdi büyüdük sanırım, gerçi tipe baksan daha çok var evlenmek için, velhasıl bu baskıya maruz kalmak yaşam sevincimi oldukça sömürüyor sanırım.

    aileden, yakınlardan herkes torun, yeğen sevmek istiyor. çocukları da çok severim, hayalim hep iyi bir baba olmaktır ama buna rağmen bu baskıyı yediğim her an terler ve ortamdan kaçmak isterim.

    bugün bankada müşterilerimin işlemlerini yaparken 3 kişi "ne zaman evleniyorsun"la başlayıp nasihatler sıralayan ve 10 dakika süren muhabbetlere giriştiler. kaçamıyorum da. dün de 2 kişi aynı baskıları yapıyordu. daha doğrusu her gün birileri baskı yapıyor şubede.

    öğle arasında tuvalete indim ve baya bi baktım yüzüme. anladığım kadarıyla tipimde evlilikle alakalı bas bas bağıran emareler yok. herkes yaşam koçum kesildi mnskym. eve gelirim "evlen", anneanneme giderim "evlen", bayram gezmesindeyim "evlen"... lan bari işte rahat bırakın diyorum, müşteriler geliyor "evlen".

    sanki tüm evren anlaşmış amk. kredi kartı borcunu ödemeye gelen adam nerden konuyu benim evliliğime bağlıyor anlamıyorum arkadaş. adam geliyor, ya 3 ya 4 kere görmüşüm mesela. samimi tavrımdan mıdır bilinmez, "ne zaman evleniyorsun"... nerden geldik buraya, borç diyorduk hani.. yok amk. şaşırmıyorum da artık.

    kadın gelmiş onca sıkıntı arasında hesap işletim masrafı kesilmiş, otomatik ödeme talimatı işleme girmemiş hesapta para yok diye, elektrikleri kesilmiş, sinirle gelmiş şubeye, çatacak adam arıyor, sonra nerden geliyoruz bilmiyorum amk, "oğlum sen ne zaman evleniyorsun"... lan teyze şaka mısın bsg. diyemiyorsun da tabi. ihi ihi, zamanı var, işte bulamadık vs.

    geçende 2 kardeş geldi, işlerini gördüm, ilgilendim baya, uzun işleri vardı neyse birinin kızı varmış, onu anlatıyorlar, okuduğu yeri işini vs. sonra "sen ne zaman evleniyorsun". yemin ediyorum bir gün birinin burnuna kusacağım nefes alamayacak ibiş.

    2 gün evvel ticari bir müşteri geldi selamlaştık, sağolsun selam vermeden geçmez başkasında işlem yaptırsa bile, neyse yanda işlem yapıyor ama benle muhabbet ediyor. "geçen gün seni konuştuk" dedi. hayırdır inşallah demeye kalmadı "sen ne zaman evleniyorsun" muhabbetine daldı. arkadaş harbiden kafayı kıracağım. nasıl oluyor bu lan. evde oturup beni mi konuşuyorsunuz amk.

    hele ki torunu olan yaşlı teyzeler gelmeyegörsün. yaşlıları çok severim. çok da ilgilenirim, hürmet ederim. bundan olsa gerek direk yaşam koçum kesiliyorlar. torunu tanıdığı olan birdahaki işleme bazen genç bir kızla geliyor. tanıştırmaya çalışmalar vs. bu durum içten içe irite ediyor beni. hadi evde sokakta kaçabiliyorsun bu baskıdan bir nebze. işteyken müşteriye bsg de diyemiyorsun. kırmadıkça sen onu iyice geliyorlar üstüne.

    burdan beni okuyan yaşlı teyzeler, çoluk çombalağı olan ebebeyinler veya büyükler varsa sesleniyorum yürekten: la önce bi susun amk. bi yeter! "bana birini bul" demeyen birine lütfen baskı yapmayın. rica ediyorum. lütfen! kızıyorum da! neyse...

    tövbe ya. kadın gelmiş kredi çekmiş parayı alacak, ibine sanki bana altın takmak için çekti krediyi, "ne zaman evleniyorsun"... 1000 tane nasihat, vs...
  • (bkz: #30802955)

    kendisinden kurtulmak için yaptığım denemelerde kısmen başarı sağlasam da genel anlamda kurtulmanın yolunu öğrenemediğim baskı.

    bu baskıyla yeni tanıştığım dönemlerde ortamdan kaçıyordum, kızarıyordum, utanıyordum, sıkılıyordum, susturmaya çalışıyordum karşımdakini, hoşlanmadığımı söylüyordum bu muhabbetten vs. ama çare olmuyordu. artık utanma evresini aşıp nefret evresine geçmiştim. nazımın geçtiği kimselere atarlanabiliyordum. sert tavırla bir süre belki konunun açılmasını önleyebilmiştim kısa vadede. ama zaman aleyhime işleyen bir durummuş. benim tavrım uzun vadede karşı tarafı da daha sert eleştiriler yapmaya itiyor. kendinde nasıl böyle bir hak buluyorlar demeyin buluyor ibişler.

    nabza göre hareket etme metodunu uygulayayım dedim sonra. aileme sert çıkabiliyordum olmadı. ben de "hadi ne zaman buluyorsunuz" gibi tavır takınarak topu karşı tarafa atmaya başladım. böyle olunca en azından eleştiremiyorlardı ve karşımda tartışma ortamı olmadan konuşuyorlardı ve kapanıyordu konu. sonra baktım totoşlar ciddi ciddi aday göstermeye başladılar. zaten denge siyasetinden bir sik olsaydı osmanlı bu siyasetten batmazdı. ne yapsam kurtulamıyorum bu illetten.

    evde, dedemlerde, kuzenlerde, arkadaş ortamlarında hatta işte bile huzurum yok lan.

    bugün de her gün gibi rutin evlenme baskılarıyla dolu geçti. şubede sabah kahvaltısında reyhanlı patlamasını konuşurken iş arkadaşlarımla nasıl oldu anlamadım evlenme mevzuna giriş yaptı biri. baktım bana laf geliyor sağlı sollu çay koymaya gidip herkese soğuttum arayı.

    mahkemelik bir olay için gün boyu müşterilerden daha uzak kendi kafama göre takılacağım sıkıcı işlerle uğraşırken beni gören ve her zaman selam vermeden geçmeyen birçok müşterinin yine yanıma gelip selam çaktıktan sonra "bi düğün yap da oynayalım" muhabbetine girmelerine gülümsedim sinir doluyken.

    bugün mahkemelik mevzu için vatan'daki emniyete gitmem gerekti. şubeden uzakta en azından yolda stresten uzak dururum falan diye düşünürken dönüş yolunda bir müşteriye rastladım minibüste. beni gördü çat diye tuttu kolumdan. oturduk arkaya. arkadaş yemin ediyorum enteresan bir şekilde evrenin bu konuya odaklandığını düşünmeye başladım. kadın kredi mevzularını anlattı sonra yapılandırma için tekrar fikir aldı ve sonra "sen ne zaman evleniyordun" diye bağladı mevzuyu. "hay sikeyim" bakışı attım ama anlamadı. geçiştirmeye çalıştım, mevzu değiştirmek istedim derken olmadı. "evlen evlen" diye durup durup konuşmaya başladı. sonra kızından bahsetmeye başladı. okulu bitirmişmiş de, o da bankacılık işindeymiş de depdep de depdep. bir de kadın bana kanının kaynadığını anlatıyor falan. içimden bir an kızından vazgeçti kendine mi almaya çalışıyor beni diye düşünmedim de değil hani. sonra bir an "senin de kızının da evlenmenin de ejdadını..." diye söylenmeye başladım, kalbim deli gibi atmaya başladı meğer hayal görüyormuşum. "diyemedim ya la" moduna döndüm ahmet kural gibi. içimde fırtınalar koparken gülümseye gülümseye kadınla muhabbet ettim. ne de olsa müşteri.

    akşam erken çıktım doktora gittim. doktorda iken ablam aradı. meşgule attım. metrobüste dönerken konuştum. tus'u kazanmış. sevindik falan derken o da bir evlilik muhabbeti patlattı. sen de evlenir gelirsin belki diye de kendine yonttu mevzuyu. uzatmadan kapattım telefonu. evde akşam yemeğinde de birkaç cümleyle tacize uğradım. sonra da odama geçtim.

    böyle gün mü geçer lan. kimse mi laf anlamaz, kimse mi kimseye saygı duymaz. başkasının hayatı hakkında hüküm vermeye, kararlar almaya ne meraklıymışız lan. son günlerde evliliğe değil belki ama çocuklara karşı inanılmaz bir sevgi var içimde. belki sırf size inat baba olmayacağım lan. hayatımı sikerttiniz lan.
  • baskıların kralı. mahalle, anne-baba falan hikaye. manevi çernobil.

    yaşını söylemekte perva eden insanlardan değilim. gerekli gereksiz de söylediğim çoktur. çeyrek asırı devirdiğimi duyan ama en aklı başında, en kültür seviyesi yukarılarda insanların bile bu dünyanın en saçma sorusunu sormalarından illallah ettim : "neden evlenmedin?" sen evlenmeye bir sabah kalkıp "ya hadi bugün birisiyle tanışayım da bir evleneyim" diyerek mi karar verdin? bu soruyu bir erkeğe sorarsanız anlarım. erkeklerde ki gerçekten bir tercihtir çünkü. ama kadın, istisnasız her kadın evlenmeyi, gelinlik giymeyi ister. plazaları topuklularıyla inleten kadınlar bile 2-3 kere görüştüğü adamın soy adıyla kendi adını bir düşünmüştür. bu ne kezbanlık, ne ezikliktir kadının doğasıdır. ama sen bu soruyu bir kadına yöneltiyorsan ne cevabı bekliyorsun ki? ya "istemedim" yalanını duymak isteyecek kadar üç kağıtçısın ya da "olmadı.." kelimesi ağızdan çıkarken oluşan ümitsiz ifadeyi görmek isteyecek kadar fesat.

    çok sıkıldım bundan. ya hu arkadaş, artık bir insanı tanımak için alternatif o kadar çok ki eskiden 3 yılda tanınırdı insanlar aynı evde bile, şimdi ankara'daki adamın demet akalın paylaştığında bana göre olmadığını anlayabiliyorum totalde 3 sn. işte bu karakterlerin ortaya dökülmüşlüğü bitiriyor bizi. ihitimal çokluğu kadar tüketme insiyatifimiz de var. yoksa kim ister lan kedilerle cama bakan bir ihtiyar olmayı? hayır, ben kedi de sevmem ne olacak halim bilmem.

    bir de şu modeller var : "kesin sen beyenmiyorsundur". he anam babam he. beğenmiyorum. bir insan bir insanı kurulmuş bir şekilde neden beğenmez? bunu anlamam, bunu şimdi beğenicem diye ruh halini güdümleyerek mi evleniyor insanlar? o adam yaşlanacak, belki felç geçirecek ben onu tuvalete götürücem afedersiniz. "hadi olsun yaa" diyerek yaptığın bir evlilikte bu ne kadar gönülden olur? kendine, çocuklarının babasına ve çocuklarına yaptığın daha büyük bir haksızlık var mıdır? evlilik müessesesini artık yapmak için yapmış olduğunuzda başınıza gelen her şeyi "bu benim derdim?" diye çekebilir misiniz? sonra, bütün psikiyatriler para sayma makinesi dayandıracaz. tam wolt bütün gün.

    iş yerinde olur olmadık her sohbet evliliğe gelir. bilmez gibi adamın bir kadın tarafından punduna getirilerek evlendiğini, gülümseyerek dinlersin. senden sağa sola "koca koca koca" diye bakmanı bekleyenler, bunu yapacak olsan potansiyel yağlı peynir türü diye bahsederler. hoş evlendiğinde nasılsa herkes aklanıyor ve nasılsa her kadın tam da bu yüzden evleniyor.

    aileyi hiç hesaba katmıyorum. annem hayatta olmadığı için teyzelerim "bak şu evleniyor senden 5 yaş küçük " diye resmen beyin tecavüzüne girişirler. iyi de evlenmiş de 5 sene sonra haberleri gelecek, ya aldatılmış ya ya işten çıkmış, ya kıl tüy yün.. onlar şu şu evlendi dedikçe, bende kötü evlilikleri örnek göstermekten bıktım artık "durun kahveye gidip bir adamı çeviriyorum" demeye başladım. artık nazımın hatrımın geçtiği kimseler müstesna ciddi anlamda sert çıkmaya başladım. "sen de yok mu bişe?" diyene "zıkkım var, ister misin?" diyorum.

    hülasa; toplumumuz bütün mutluluk kirişlerini evlilik üzerine kurmayan kadına hazır değil. ama inat değil mi " sen karşıma çıkmasaydın evlenmezdim" diyeceğim birisi çıkmadan evlenmeyeceğim.
  • bu aralar ağız birliği etmişcesine yediden yetmişe tüm tanıdıklarımın üzerimde kurduğu baskı.küçük yeğenlerim bilmiş bilmiş ne zaman evleneceksin diyorlar, sen evlenmek istemiyor musun yoksa diye de ekliyorlar.annemle babamsa gizli bir baskı kuruyorlar, tek kelime etmeden imalı bakışlarla hissettiriyorlar aklındakileri.akrabalar her gördüklerinde sen niye evde kaldın ki temalı konu başlıkları altında inceliyorlar bu durumu.geçen gün de komşulardan biri tüm iyi niyetiyle çocuk sahibi olmakla ilgili bir başlık açtı birden.evlilikle ilgili en zayıf noktamdan yakaladı beni.içimden bulutlar geçti, şimşekler çaktı, fırtına tozu dumana kattı ve yağmurlar yağdı usul usul, dilimden ise sadece kısmet lafı döküldü. ulan biz istemiyor muyuz mutlu olalım, biz bilmiyor muyuz tadını sevmenin, dokunuşların, evlat sahibi olmak için geç kaldığımızın.ama olmuyor işte ben kendi adıma ne kendime ne de başka birine yalan söyleyerek bir yuva kurmak istemiyorum.gerçekten evlenmek istediğim adam karşıma çıkınca tutup yakasından nikah dairesine götürecem söz, artık yeter bırakın bu evlen baskısını, rica ediyorum.
  • mecburen! freud amcam derki, birey daha doğduğu andan itibaren evlidir ve hayatı boyuncu bundan kaçarken aslında buna yaklaşmaktadır. insan türündeki kendini kanıtlama dürtüsünün reddetmeyle başlaması buna açık örnektir. baskı denilen şey, sadece sosyal çevreyle iniltilidir.
    çeşitli sosyolojik araştırmalar sonucunda ekonomisi zayıf ülkelerde bu baskının kişinin yaşadığı çevreyle doğru orantılı olduğu kanıtlanmıştır.
    birey, eğer yaşadığı ülkede seksüel arzularını gidermek için ergenlik sonrası dönemi beklerse ya da bekletilmeye zorlanırsa, bu tür sosyal yönü daha ağır basan baskılarla yüzleşmesi gayet doğaldır.
    bu yüzleşme sonrasında; alt sınıf, orta sınıf ve orta sınıfın biraz üstü bireylerin: -yok ya ne evleneceğim, -herkes evleniyorda ne oluyor, -evlenmek resmi sex demek gibi baskı neticesinde ki söylemleri de gayet doğaldır.
    bunları aşmak için önce kendi içinizdeki, -tüm kahvaltılarımı menemen eşliğinde ailemle yapardım. -her pazar balık, pideyi ailemle bir arada hüpletirdim, -anamı-babamı haftada bir kez aramazsam bana küserleri hallettikten sonra evlenin. ya da evlenmeyin. ama eviniz olsun...
    (bkz: şirazesi kaymak)
  • ben bu baskıyı anlamıyorum. hani patates baskısı olsa anlarım. ortada bir patates var oyuyorsun boyuyorsun filan ama ortada evlenilecek biri yokken hala bu baskının yapılmasına anlam veremiyorum. konu her açıldığında somut örneklerle anlatmaya çalışıyorum ama yok konu dönüp dolaşıp yine aynı yere çıkıyor. "ne zaman evleneceksin?"

    - ne zaman evleneceksin artık yaşın geldi.
    - anne bak, evlilik iki kişi arasında yapılan bir hadise. yani evlenmem için önce evlenecek birinin olması lazım.
    - vardı hani.
    - sahi bi ilhan irem vardı noldu ona anne?
    - hani kıvırcık saçlı bi adam mı?
    - evet.
    - kayboldu gitti. akarken doldurmuyorlar sonları kötü oluyor. görüyoruz televizyonda.
    - işte ben de onu diyorum. zamanında har vurup harman savuruyolar sonra kaybolup gidiyolar.
    - sen ne saçmalıyosun be.
    - asıl siz ne saçmalıyorsunuz. evlenecek biri yok diyorum hala evlen evlen.
    - ben sana bulurum.
    - anne konu o değil. anlamıyorsun. evlenmek istemiyorum.
    - 40 yaşına kadar evlenmicek misin yani?
    - allahım çıldırıcam. anne bişey sorucam.
    - sor.
    - kağıt üzerinde evlilik yapsam olur mu? o zaman bu evlen dırdırı biter mi? hayır bitecekse yarın yıldırım nikahını kıyalım bitsin bu iş.
    - saçma sapan konuşma!

    arkadaşlar konuyu biliyorsunuz. acil kağıt üzerinde evlenecek biri lazım.
  • soru şu ben nasıl daha mutlu olurum evlenerekmi bekar kalarakmı? herkesin yapısı ıkılı yasama, baskıya, özgurluk kısıtlanmasına ve sorumluluk almaya uygun değildir. kaldı ki evleneceğiniz kişiye aşık olup olmadığınız, ailelerin anlaşması, kultur, egıtım, karakter olarak ne kadar uyumlu olduğunuz buyuk bir etken.evliler mecburı olarak sevgili bağı bitsede ev arkadaşı gibi devam ediyor hatta yataklar ayrılıyor çunku boşanma hala kulturumuzde pek yok ayrıca çocukların varlığı, ekonomık özgurlukte gerek bu cesaret için ve toplum baskısına karşı durabilecek dul bireyler olarak devam etme özguvenı şart.kısaca evlenen bin evlenmeyen bir pişman:))
  • henüz yaş 26. 4 yıldır çalışmakta, kendi kafama göre takılmaktayken askerlik sonrasında birdenbire ve çok yoğun şekilde maruz kalmaya başladığım baskıdır. okan-emre-suat üçlüsünün zamanında yaptığı tam saha presi anam-babam-akraba-komşu bana karşı yapıyor. hem anne hem baba tarafında diğer kuzenlerin tamamı evli olduğu için rahatça üzerime yoğunlaşabiliyorlar. direne direne kazanmayı ve uzun yıllar bekar kalmayı amaçlıyorum. allah orta vadede bu enrty'i "beni de kaybettik" diye edit'lemeyi nasip etmesin. amin.
  • kız yada erkek farketmiyor 30 olduğunuzda şiddetini arttırarak özellikle aileden gelen baskıdır. anlatamıyorsun da tembel hatunla yapamam lafını bir de yaşları ilerlediğinden dolayı çocuklaştıkları için. sen de spor yapmazsın canım nolcak diyorlar bir de üstelik, diyemiyorsun tabi bu kadar meraklıysanız öldürmeye beni vereyim bir çivi çakıverin alnımdan siz de kurtulun ben de kurtulayım diye. kendilerine göre sırf idealist öğretmen diye bir de kız beğeniyorlar iyice ayar oluyorsun. hani hayat tarzınızın, yaşam şeklinizin farkı falan umurlarında olmuyor. zaten anne babalar böyle yaptığı için erken yaşta evlenip boşanmış insanların sayıları artmıyor mu? sonra şanssız evlilik yaptı, anlaşamadılar oluyor adı, e daha ilk günden anlaşamayacakları belliydi zaten, yediniz kemirdiniz çocuğun beynini sonra da hop güm. 1970'lerde yaşamıyoruz 30'lu yaşlar öyle sanıldığı gibi büyük yaşlar değil hele kişi kendisine iyi bakıyorsa. ha bakmıyorsa 25'ine gelince de zaten patlıyor o ayrı. neyse konudan sapmayalım ne diyoruz özellikle anne babalara cidden çocuğunuzun kötülüğünü istemiyorsanız etmeyin eylemeyin nolur. ondan sonra ya adam aldatıyor. hadi bunları yapmayacak kadar erdemli çıktı ikisi de o zaman da adam karsına zaman ayırmıyora geliyor olay. nasıl ayırsın ki bambaşka hayatların insanlarını aynı eve koyuyorsunuz adam hayatından vazgeçmek istemeyince de kadın ilgisizlikten daha bir çıldırma noktasına geliyor. bunları istiyor muyuz bir düşünelim ha ne dersiniz, özellikle anne babalara soruyorum?
  • bende de çok var bu baskı, ama böyle canından bezdirecek cinsten, şimdiye kadar hiç bir mahalle baskısına boyun eğmedim, hatta afedersiniz kıçımın kenarıyla gülüp geçtim ama bu başka bir şey, sanırım bunda kendim de evlenmeyi istediğim için bir çıkmaza girdim ve bu baskı beni delirtecek, yani soranların asla kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum bazı kaltakgiller familyasından iş arkadaşlarım hariç :) yani zaten sevdiğim kişi karşıma çıkmamış, bir de bunu başkalarının sorup sorup durması... hakkaten çok can acıtıcı oluyor... neden evlenmiyorum? çünkü osuruğuna, sabah uyandığında çapaklı gözlerine, geğirmesine, hastalandığı zaman burnundan akanlara, kusmasına vs... vs... bile tahammül edebileceğim, ne olursa olsun "ben bu herifi seviyom yaaaa!" diyebileceğim birisi çıkmadı karşıma, bazılarının karşısına öyle kolay çıkmıyor işte napalım, herkesin zamanı farklı, herkesin hayatı farklı yazılıyor... bi de sorup neden üzüyorsunuz ki? :(
hesabın var mı? giriş yap