• yaşı geldiğinde çocuğuma anlatmayı planladığım möhim bir konu bu. gün gelecek çevremdeki çocuklar niye haç taşıyor pakistanlı öğrenci niye allah diyor falan diyecek. ben de bir anda klasör olarak çıkarıp o güne kadar düşündüğüm her şeyi bir anda çat diye çıkartıp veremeyeceğim. harry potter çağındaki çocuk da versem okumaz zaten öyle bir şeyi. ama bakarsınız ben anlatamam başıma bir şey gelebilir, kendisi de hiç belli olmaz türkçe öğrenir o yüzden sözlüğe entry döşeneyim dedim. bir teksti bir güvenli yere koyma ihtiyacı hissettiğim için başlık açtığım daha önce olmamıştı ama herşeyin bir ilki var sevgili okurlar.

    bir şeyi bilmek istemek ve biliyor olmak arasındaki fark bir şeyi biliyor zannetmek gibi çok kötü bir sonucu doğuruyor. elbet her şeyi bilemeyeceksin ama kapasiteni zorlamazsan da başkalarının bildiğini zannettiği şeylere inanacaksın. onlar ne biliyor ki sana ne anlatsın. sana söylediklerini bilime ve gözleme dayalı verilerle karşılaştırman lazım.

    * evren ne kadar büyük?

    * onu bilen yok ama neden bilenin olmadığı, bildiğimiz gözlemleyebildiğimiz evrenle gerçekteki güncel evrenin nereye kadar uzanabildiğini bilirsen bu devasa yapı içindeki kendi yerin ve önemine de bir göz atarsın. insan kendi etrafında daima muhatap olduğu şeylerin boyutlarını bilir. bir fil büyüktür, fil kadar diyince kafasında objenin boyutlarını canlandırması zor değildir. gemi kadar dediğin zaman zor değildir. apartman kadar dediğin zaman zor değildir. 25 ışık yılı dediğin zaman bu her gün karşılaştığı ve üzerine düşündüğü bir boyut olmadığından bunu sanki anlamış gibi söyler ve geçer. ama anlamadan söyler. kafasında 25 ışık yılının kilometre hesabını da yapsa aklı almaz. günlük boyutların dışına çıkınca insanı garip bir boşvermişlik alır. böyle gözardı ede ede düşünmeye karşı bağışıklık kazanır. sadece anlayabileceği şeyleri düşünmeye başlar. kötüsü herşeyi bundan ibaret sanar.

    * şöyle yavaş yavaş bilal dinlese anlayabilirmiş gibi anlatalım. ışık bildiğimiz en hızlı giden şey. dünyanın etrafını bir saniyede 7.5 kez dolanıyor. sen gökyüzüne kondanse bir ışık kaynağı tutsan parmak şıklatacağın sürede o dünyayı 7.5 kere dönecek kadar hızlı gidiyor. ay'a varması bir saniye alıyor. güneşe varması ise 8 dakika.

    * ışık kadar gereğinden fazla hızlı bir şeyin gitmesinin bile 8 dakika aldığı güneş bir yandan düşünürsen bize kendi ışığını 8 dakikada gönderiyor. ona baktığın zaman 8 dakika önceki güneşi görüyorsun. güneş şu anda patlasa bunu 8 dakika bilemeyecektin.

    * güneş sistemi'nin dışına henüz bir adet tek bir dünya yapısı araç çıktı. az buz bir uzaklık değil. dünya bir kum tanesi kadar olsaydı güneş sistemi pluto ekseninde sultanahmet camisi boyutlarında bir şey çıkardı. bir kum tanesini caminin dışına ancak gönderebildik.

    * güneş sisteminde de bizim yıllarımızın pek bir değeri yok. pluto güneş etrafında en son şu an olduğu pozisyondayken üçüncü selim daha tahta çıkacaktı, napoleon henüz yeni doğmuştu falan. bu aylar yıllar bizim için değer ifade eden şeyler.

    * bu sadece bizim sistemimiz. güneşten sonra bize en yakın yıldız proxima centaurii bize 4.2 ışık yılı uzaklıkta. ışık 4 yıldan uzun bir süre gidecek ki oraya varabilsin. kafanda oluşmadı dimi uzaklığın imajı. şöyle anlatalım, saatte 17043 km/h gibi inanılmaz görünen bir hıza erişmiş olan voyager 1 uzay aracı öyle bir uzaklığa tam 75 bin yıl sonra varacak. bundan daha yavaş bir uzay aracına binip gitsek, en yakın komşumuz olan yıldıza onbinlerce yıl sonra varacağız. büyük ihtimalle varamayacağız ama sayılar böyle diyor. bugüne kadar bildiğimiz hiçbir metod, hiçbir teori ve sahip olduğumuz yaşayan bir insanı bir başka yıldıza kendi hayat süresi içinde götüremiyor.

    * bu en yakın yıldızdı. bizim güneş de diğer yıldızlar gibi samanyolu içinde devasa bir dönüş yapıyorlar. samanyolu dediğin şey öyle çat diye söyleyip geçtiğin ancak ne olduğunu hiç gözünde canlandırmadığın bir yapı. bu içinde olduğumuz galakside tam 100 milyar kadar yıldız var. sagittarius a denilen merkezinde süpermasif bir karadelik olduğunu düşünüyoruz. biz de bu merkeze 27 bin ışık yılı uzaklıktayız. yani diğer taraftan düşünürsen galaksinin merkezinde bulunan biri teleskopla şu anda dünyaya baksa içinde neanderthallerin falan gezindiği taş çağı insanlarının bulunduğu bir dünyayı gözlemliyor olacaktı.

    * bizim güneşimiz bizim için çok önemli olabilir ama sınıflandırmada gayet ortalarda nev i şahsına münhasır bir yıldız. bir özelliği falan yok. aslında o kadar ufak o kadar önemsiz bir boyutu var ki aklın zor alır. şu tabloya bakarsan 3. resimdeki güneşin 6 resimde toz zerresi bile olmadığını görebilirsin. güneşin toz zerresi olmadığı bir ortamda biz neyiz sence?

    * geceleyin gökyüzüne bakıp oha ne kadar çok yıldız var dediğinde yine kendini çok önemli bir şeymiş gibi görüyorsun. ya da sanki onlar senin görebilmen için oradaymış gibi. veya senin orada olmanın bu objeler için bir anlamı varmış gibi oluyor. hayır. geceleyin görebildiğin yıldızlar samanyolunun şu kadarlık bir kısmına tekabül ediyor. pek çok kimse bu dairenin boyutlarını anlayamasa bile, evreni bu kadar büyük zannediyor. aslında bilmiyor ki gökyüzüne baktığında sadece pencereden kendi bahçesine bakıyor. daha onun ötesinde mahalleler sokaklar şehirler ülkeler var. ışık senin galaksinin bir ucundan diğerine 200 bin yılda gidebiliyor.

    * hubble teleskopu olabilecek en güçlü zoomuyla gökyüzünün en karanlık noktasına çevirdiğinde şöyle bir resim çekmiş. o nokta ki gerçekten gökyüzünde bir kum tanesi kadar bir pencere. görüntüüde çıkan şeyler birer yıldız değil. galaksiler.

    * o resimde çıkan yaklaşık tek karede on bin adet galaksinin her biri birer samanyolu. her birinin merkezinde birer süpermasif karadelik var. her birinde 100 milyar ve üstü yıldız var. bazılarında neden olmasın, hayat da var. ancak en yakınımızdaki yıldıza gidemeyen bizler bunlarla alakalı ancak konuşabiliyoruz. spekülasyonun haricinde bir gücümüz yok. tek karede bunların 10 bin tanesini bir arada çekip bakabiliyoruz. helikopterden çekilmiş stadyum fotoğrafı gibi.

    * bu kondensasyonu gökyüzündeki her kum tanesi kadar noktaya uygularsan yaklaşık bizimki gibi 170 milyar galaksi olduğu sonucunu buluyorlar. her birinin ortasında süpermasif karadelik bulunan, içlerinde güneş sistemleri olan, dünyalar olan, hayat olan bilmediğimiz daha nice şeyler barındıran galaksilerden yüz milyardan fazla var. ya da şöyle söylersem aklın belki alır. uzayda dünyada kum tanesi olduğundan daha fazla galaksi var. bunun yüz milyonlarca katı yıldız ve bunların etrafında dönen yüz milyarlarca gezegen ve bunların peşinde yüz milyarlarca uydu var. sen o kum tanelerinin birinin icindesin. günes sistemin öyle bakınca gözle bile görülmüyor. dünya ne ki.

    * bu da malesef hepsi değil zira bu bizim gözlemleyebildiğimiz / observable evren. güneşin 8 dakika önce patlama örneğini hatırlarsan bunların şu anki durumları ve varlıkları sadece spekülasyondan ibaret. bazı galaksiler 13 milyar ışık yılı uzaklıktalar. yani bizim şu anda gördüğümüz halleri onların 13 milyar yıl önceki halleri. bugün neredeler, nereye gidiyorlar, yerlerinde duruyorlar mı bilmemizin imkanı yok. bu evrenin şu anki biçimi ve halini tahmin bile edemiyoruz. ancak gördüğümüz gözlemlediğimizden çok da ilerilerde olduğunu hayal edebiliyoruz o kadar. bu sırada bizim henüz gözlemleyemediğimiz pek çok olay da olmuş veya oluyor olabilir.

    * insanlık bütün bir portrede nedir? hiçbir şey. gelip geçen bir hikaye. bir an. ışık yılları ve parseklerle ölçülen mesafelerde, kilometrelere şaşıran ve yıllarla kendini avutan bir soluk mavi noktadaki yalnızlığa mahkum, büyük ihtimalle başka kimsenin dinleyemeyeceği anılar.

    * veya şöyle düşün. etrafında eski addedilen bir olayı büyüklerine sorduğunda nenenin nenesinin bile hatırlamayacağı şeyler sana çok uzak geliyor değil mi?

    oysa evren 13 milyar yaşında.

    dünya 4.6 milyar yaşında. öncesi yok. bu süre 46 yıl olsaydı :

    insanlık 4 saattir dünyada olurdu. buhar makinelerini trenleri 1 dakika önce icat etmiştik. 20 saniye önce dünya savaşları bitmiş az önce aya gitmiştik.

    * peki ya din bunun neresinde?

    * bütün bu portreye oturan bir din var mı?

    * gökyüzündeki kum tanesi kadar bir noktaya 10 bin galaksi ve bunların gezegenlerini dolduran bir yaratan varsa

    - neden sina dağına gelip oturuyor?

    - neden israiloğullarının mısır'dan çıkmasına yardım için mısır'a on bela gönderiyor?

    - neden bakire bir kızdan israil oğullarına bir mesih gönderiyor ve bu gücün oğlu günah sevap iyilik gibi bütün portreyle çok çok teferruat kalan şeylerle uğraşıp ölüyor.

    - neden bu mesihin yoldaşları discipleları dünyanın 6 bin yaşında olduğunu söylüyorlar. cennetin doğusu falan gibi genel context'e çok aykırı şeyler iddia ediyorlar.

    - neden 7 ölümcül günah (oburluk gibi) belirliyor

    - neden dünya gibi bütün bu portrede aşırı önemsiz bir noktaya aşırı önem atfediyor ve burada sodom ile gomora'yı kahrediyor. nuh devrinde tufanlar yaratıyor, ibrahim'e oğlunu kesmemesi için meleklerle koyun gönderiyor.

    - yusuf'un kör babasına yardım etmesini sağlıyor

    - domuz yemeyin diyor

    - içki içmeyin diyor ve dahası böyle teferruatla neden uğraşıyor. mesela hidrojen füzyonu yapmayın nükleer fizikle uğraşmayın (veya bir arabın anlayacağı şekilde dersek, maddeleri parçalamayın incelemeyin vs) gibi alakasız da olsa evrene daha uygun mesajlar yerine neden hidrokarbon tüketimine dair gani gani mesaj var.

    - 170 milyar galaksi yaratan bir tanrı sizce neden muhammed'e şöyle vahiyler indiriyor?

    ( ahzab 50 . " ey peygamber! biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini peygamber'e bağışlayan, peygamber'in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helal kıldık.) mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

    ( ahzab 51 : "ey muhammed! bunlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da sana bir günah yoktur. bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. allah kalplerinizdekini bilir. allah hakkıyla bilendir, halimdir.")

    - dünyadaki kumlardan daha fazla galaksiler yaratan bir varlık neden muhammed'in kimle evleneceğini falan düzenliyor. neden büyük resme dair bir şeyler yok. veya var olduğunu iddia edenler gibi neden bu :

    "(fussilet 41/10) o, yerin üstünde yüce dağlar yarattı, orayı bereketli kıldı ve orada arayıp soranlar için gıdalarını, bitkilerini ve ağaçlarını tam dört günde takdir etti, düzenledi." şeklinde savunma yapıyorlar. 6 devirdir o gün olsa duramazsın diyerek bilimde altı devir bulmak istiyorlar ki kitapla örtüşsün.

    - neden galaksiler yaratan bir tanrı miras bölüştüremez? (bkz: #12264522) veya bu nasıl bir tanrıdır ki galaksilerle ışık yıllarıyla uğraşmaktan imtina etmeyip, kesir bilmez veya kutsal kitabına inananları tarafından yanlış bilgiler girmesine izin verir. galaksiler yaratan bir şeyin insanlığa yol göstermek için mağaradaki birine 20 yılda kitap ezberletmekten başka yolu mu yok?

    - neden yarattığı bütün bu evrene dair gözlemlerimizle örtüşen fiziksel bir konstant yok ama kevserler huriler hurmalarla ilgili epey veri var?

    - neden peygamberin karısının başkasıyla evlenmesine yasaklar koyuyor?

    * şahsi kanaatim insanın kendisini önemli görme hastalığı o denli büyüktür, yaşamı önemli addetmesi o derece gözünü kör etmiştir ki bunları değil sorgulamak uğruna savaşlar açar kelleler keser ve huzur bulur bir yere gelmiştir.

    * oysa insan bilmez ki hayatın olup olmaması evrenin geri kalanı için pek de bir önem arz etmez. hayatı savunma insanı sevme hümanizm ve buna ilintili ahlak da genellikle insanın kendi türünü koruma içgüdüsüyle verdiği bir tepkidir. çocuk yaparken 35 milyon canlı spermin tek bir kompleks yaşam formuna hayat vermek için biri hariç hepsinin mefta olduğu bir ortamda hayatın kutsallığı hakkında atar da atar. ölümden korkar insan, bütün bu deliliklerinin kaynağı da aslında baksan budur. yaşama içgüdüsüyle tutarsız hikayelere de inanır, tekrar yaşamak ve daha iyi yaşamak için kafa da keser, bu uğurda gider şehit olacağım diye erken de ölür ama tutarsızlığı sorgulamaya başlayamaz. bir kez başlarsa ucununu nereye gideceğini bilemez. önemsizliğinin farkına varmaktan korkar insan. kendisinden önce yüzlerce neslin inandığı şeylere içinde yaşadığı evreni daha iyi gözlemleyebilmesine rağmen gözlerini gerçeklere sıkı sıkı yumar ve kulaklarını kapatır. rüyadan uyanmak istemez.

    * oysa iyi bir insan olmak için bu öğretilere ihtiyacın da yoktur. ahlak din değildir.

    * o yüzden kızım evladım, baban der ki evren dünya merkezli bir dine ait olabilmek için çok çok büyüktür. bu tabloya semavi dedikleri dinler hep komik derecede küçük kalır. gerçekte sema ve ardında ne var inceleselerdi şüphesiz onlar daha iyi bilirlerdi*ç diğer taraftan boyutlarını bilmeden anlamadan dinlere evrensel demeleri kadar tutarsız komik bir şey olamaz. içinden ırmaklar akan cennetinde hurmalar bahşedilen bir evrensel din bir eskimo için bile cezbedici değilken (yani global bile değilken, sadece araplara göre bir cennet iken) bunu en yakın yıldıza 75 bin yılda gidecek insanlığa evrensel diye yutturmak palavradır.

    * bütün bunları yaratabilecek güçte bir şey varsa buraya bir sürü kutsal kitap yığması iki halka peygamberler indirmesi, evrenin her yerinde bulunan fiziksel konstantlardan bahsetmek yerine (bir yerinde elektromanyetizmin neden güçlü kütleçekimin neden zayıf olduğunu vahyetse bütün bilim alemi dine döner zaten, ahzabla uğraşmasına gerek yok) kutupların karlı olduğundan bile bahsedememesi oldukça gerçek dışıdır.

    * bu kitaplarda okuduğun, haç taşıyan, hanukkah kutlayan, namaz kılan arkadaşlarının sanki bir şey biliyorlar gibi delicesine sana inandırmaya çalıştıkları şeyler ve bilimsel hiçbir gerçekliği olmayan stellar tanımlar milattan sonra 600'lü yıllarda ve sonrasında çölde yaşayan biri için inanılmaz ve aydınlatıcı olabilir ama malesef bugün değiller. astronomi eleştirici olacak kadar ilerledi.

    * öte yandan bu dünyada modern insana en benzer ataların 200 bin yıl önce dünyada var olduğundan hareketle monoteist dinlerin ortaya çıkışına kadar olan yüz doksan yedi bin yıllık süreyi boş geçiren bir tanrı da inanmaya çok değer olmasa gerektir.

    * çok uzağa da gitmene gerek yok, marsta oturup dünyaya baksaydın kendi evin olan gezegeni şöyle görürdün.

    * ben de carl sagan olsaydım sana derdim ki,

    " şu noktaya tekrar bakın. orası evimiz. o biziz. sevdiğiniz ve tanıdığınız, adını duyduğunuz, yaşayan ve ölmüş olan herkes onun üzerinde bulunuyor. tüm neşemizin ve kederimizin toplamı, binlerce birbirini yalanlayan din, ideoloji ve iktisat öğretisi; insanlık tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve korkak, her medeniyet kurucusu ve yıkıcısı, her kral ve çiftçi, her aşık çift, her anne ve baba, umut dolu çocuk, mucit, kâşif, ahlak hocası, yoz siyasetçi, her süperstar, her "yüce önder", her aziz ve günahkâr onun üzerinde - bir günışığı huzmesinin üzerinde asılı duran o toz zerresinde.

    evrenin sonsuzluğu karşısında dünya çok küçük bir sahne. bütün o generaller ve imparatorlar tarafından akıtılan kan nehirlerini düşünün, kazandıkları zaferle bir toz tanesinin bir anlık efendisi oldular. o zerrenin bir köşesinde oturanların başka bir köşesinden gelen ve kendilerine benzeyen başkaları tarafından uğradığı bitmez tükenmez eziyetleri düşünün, ne çok yanılgıya düştüler, birbirlerini öldürmek için ne kadar hevesliydiler, birbirlerinden ne kadar çok nefret ediyorlardı.

    böbürlenmelerimiz, kendimize atfettiğimiz önem, evrende ayrıcalıklı bir konumumuz olduğu hakkındaki hezeyanımız, hepsi bu soluk ışık noktası tarafından yıkılıyor. gezegenimiz, onu saran uzayın karanlığı içinde yalnız bir toz zerresi. bu muazzam boşluk içindeki kaybolmuşluğumuzda, bizi bizden kurtarmak için yardım etmeye gelecek kimse yok."

    ama onlar ellerinde kutsal dedikleri kitapla gelip sana yine diyecekler ki

    " (bu nur, gökte ahmed, yerde muhammed denilen, zürriyetinden bir peygamberin nurudur. o olmasaydı, seni de, yer ve gökleri de yaratmazdım.) [mevahib-i ledünniyye]"

    evrenin boyutlarını gözden geçirip buna inanırsan da daha diyecek bir şeyim yok.

    benim 34 yılda dünyadan öğrendiğim bunlar. benden öncekilerin hatalarını tekrarlatmamak benim vazifem. böyle de ifa ediyorum.

    arz ederim.
  • (bkz: şurası)
  • (bkz: 404 not found)
  • başlık sahibine cevaptır. arz ederim.

    1. dinin çıkış noktası bilinmezliktir. bilinmeyeni tanrıyla açıklamak hem mantık hem de psikoloji için bir dayanak noktası oluşturur.

    ama artık "mükemmel zeki" insanoğlunun böyle bir dayanak noktasına ihtiyacı kalmadı. evreni tüm sırlarıyla çözemedi ama artık elindeki bilime inanıyor. artık tanrı onun için bilim. evet, bilinmezlik diye bir şey yok onun için. açıklayamadığı şeyler açıklayabildiklerinin trilyon katı ama bilime inanıyor ve zamanla onları da anlayacağını düşünüyor.

    2. öte yandan şöyle bir argüman var başlık sahibinin değindiği gibi. tamamen yanlış. bunu düşünen adam kendini tanrı yerine koyuyor ve o evren içinde tanrının koyduğu kurallara takılıyor. tanrı diyordun tanrı. gel yeniden tanımlayalım.

    bu evreni yaratan her şeyini, her ayrıntısıyla bilir değil mi? neden sadece macro alemi düşünüyorsun ki? micro evreni yaratanda o? micro alem çok mu basit? orayı özenmeden mi yaratmış ya da micro varlıklara sözü geçmiyor mu? oradaki fizik de malumunuz çok karışık. bir yaratan var ama macro alem varken neden micro ile ilgilensin demek abesle iştigal. microdaki karışık düzen olmasa macro zaten olmaz. onu geçtim yaratma sürecinde tüm ayrıntıyla yaratanı daha sonra sadece makro ile ilgilenen bir olgu olarak ele almak daha da saçma. ne yani daha sonra kendi büyük diye sadece büyüklerle mi ilgilenecek? tabiki de hayır. her şeyi tasarlayanın daha sonra da her şeyi idareye, gözlemlemeye gücü yeter. zaten o yaratanın gücü de böyle anlaşılır.

    örnek olarak mısırdaki ya da yunan mitolojisindeki gibi iki tanrı düşün. birisi sadece gezegenleri kontrol edebiliyor. diğeri ise hem gezegenleri hem insanları hem de atomları kontrol edebiliyor. hangisi daha güçlü? ikincisi değil mi? eee yazar arkadaş, o zaman sen hangi kafayla "bir tanrı olsa neden bizimle uğraşsın?" diyebiliyorsun? hangi hakla bir tanrının gücünü kısıtlayabiliyorsun. yaratan varsa, bu evrendeki her canlıdan haberdardır. cüzi bir akıl verdiği mahluka da bazı direktifler verebilir çünkü onun da yaşamını, ilişkilerini, düşündüklerini bilir. bunların istediği kurallar çerçevesinde olmasını isteyebilir.

    özetle kafanızdaki tanrı aslında tanrı değil. "şu evrenin işleri çok olduğundan insanla ilgilenecek zamanım, gücüm yok" diyen tanrı mı olur allah aşkına. lütfen saçmalamayın.

    edit: bir argüman daha varmış aşağıda yeni gördüm :) diyor ki bu kadar büyük evrene ne gerek vardı? biz çok küçüğüz, evrenin önemsiz bir parçasıyız.

    yine tanrının gücünü küçümseme aslında. öyle bir güç düşün ki sadece dünyayı yaratmak ile tüm evreni yaratmak aynı kolaylıkta olsun onun için. merkezde olmamak, küçük olmak önemli olur mu peki?

    diğer yandan insan hariç her şey nizamına uygun ilerliyor evrende. hiç biri tanrı'nın koyduğu sınırların dışına çıkmıyor. yaratanın insanlar üzerine eğilmesi, iki de bir peygamber yollayıp nizama sokma gayreti çok makul değil mi?
  • "tanrı gibi düşünen insanın, insan gibi düşünen bir tanrı beklentisi ve yanılgısı". bence konuyu açan yazar önce "tanrı" kavramı ile mantıklı bir bağ kurmayı başarmalı, bunu yaparsa onca yazının büyük bir kısmı çöp olur belki ama oğlanlara ve kızlara daha başarılı bir miras bırakmış olur.
  • omnipotentlik tanriya mahsustur sen anlayamazsin teziyle curutulmeye calisilan.

    arkadaslar yanlis soruyu soruyorsunuz. bir yaraticinin bizim milyarlarca yilda degil gitmek goremeyecegemiz mesafeleri yaratmasinin akil disiligini sorgulamiyorum. henuz.

    sorulan soru su : biz tanrinin planlarinda bu denli merkezi bir yer isgal ediyorsak. onca kitap indirdiyse, taslara on emir yazdirdiysa, bir halki misir'dan ugrasip cikarttiysa, onca peygamber gonderdiyse, bunlardan bazilarini atese attiysak bu ates kendisini yakmayip suya, odunlar baliga donustuyse, peygamberlerden birini carmiha gerdiysek (bu dunyanin coguna gore oglu kendisinin ayrica), biri tufanlar sonucu tum hayvanlar alemini kurtardiysa, digeri homo iliskilerle dolu sehirlerin kahroldugunu gorduyse, ve yaratici evreni muhammed'in yuzu suyu hurmetine yarattiysa* evrenin geri kalani neden bizim bu ozel varligimiza gulercesine korkunc bir sekilde ve orantisizca buyuk?

    teistik bir din size insanligin bu derece buyuk bir evrende tanriyla nasil ozel bir iliskisi oldugunu inanilir bir sekilde anlatiyor da ben mi bilmiyorum? ozellikle tanri'nin insanligi, dunyayi ve diger sistemlerden bir farki olmayan sistemimizi galaksiler kumesinde oyle bir merkeze degil de, cok da ozel olmayan bir noktaya yerlestirdigini gozlemleyip, bu kutsal addedilen kitaplarda yaratilis hikayesinin aciklamasinin :

    "de ki: gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip o'na ortaklar mı koşuyorsunuz? o, alemlerin rabbidir. (fussilet 9)"

    "o, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. (fussilet 10)"

    "sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: isteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. ikisi de "isteyerek geldik" dediler. (fussilet 11)

    seviyesinde oldugunu gordukten sonra nasil boyle bir dinin mumini olmayi hala surdurebiliyorsunuz?

    yani dusunun dunya bir kum tanesi kadar olsaydi, o olcekte galaksiniz 8 milyon kilometre olacakti. dunyayla ay arasindaki uzakligin 20 kati yani. ve bu galaksilerden evrende milyarlarca var. binlerce milyon. bazilari bizimkinden cok daha buyuk.

    yani bizim mikro ile makro arasinda kesintisiz bir baglantimiz var, sadece uzakliklar inanilmaz. biz tolkien'in orta dunyasinda degiliz. farkli bir boyutta degiliz. bu koskoca bosluklar devasa yapilar yildiz kumeleri galaksiler clusterlar arasinda biz toz zerresinin uzerindeyiz ve etrafi gozleyebiliyoruz. ve siz bizim goz gore gore bu evrene kiyasla cok onemli bir konumumuz oldugunu iddia ediyorsunuz.

    ancak gorunen o ki konum itibariyle ozel falan degiliz. hayatlarimiz, dunyamiz, uygarligimiz, yaptigimiz bildigimiz inandigimiz her sey butunun gozle gorulemeyecek ufak bir parcasi. kayda deger bile degil.
  • evrenin boyutuna bakan biri kendini un ufak görür. planck sabitine bakan biriyse kendini dev sanır. insan ne çaresizliğe düşecek kadar ufak ne de kendini tanrı sanacak kadar büyüktür.

    bugün bizim için basit olan şeyler bundan 1000 sene önce fantaziydi... bugün fantazi olanlar 1000 sene sonra hayatın gerçeği olabilir. bugün kepler bilmem kaç bize çok uzak geliyordu , bundan 1000 sene önce uzayın haritasını çıkaranlar onları ulaşılmaz sanıyordu...

    eğer tanrı yada dini arayacaksan yerde yada gökte değil bu mucizeyi gerçekleştirende araman gerekiyor. ne aşağılanacak kadar küçük nede böbürlenecek kadar büyük olmayan bu canlı eğer doğası ile uyumlu bir şekilde yaşamayı becerebilse, o inanılmaz ulaşılmaz yerleri keşfedecek. işte bu milyonlarca türün içinden çıkan canlının çıkma olasılığında tanrıyı bulabilirsin... bu canlı'yı yola getirip 1000 senede kendi atalarını tanımayacak kadar ilerlemesinide din öğretilerine borçlu. son yüzyıldaki cahillik bu kadim bilgiyi yok etmez yada daha az değerli yapmaz

    kısacası çocuğuna ne öğretirsin bilmem ama senin fikirlerinin yanında bu yazıyıda okutursan diye söylüyorum. senin verdiğin bilgi kırıntısına bir toz daha katmayacaksa annesinin/babasının genlerini boşa harcamıştır...
  • 34 yaşında ve ekşi sözlük yazarı olan bir babanın, henüz yaşını ve adını bilemediğimiz kızına bıraktığı vasiyet metninin başlığı olan ifade..

    metnin bütününde dinle veya bilimle ilgili dünün tekrarının ötesinde dişe dokunur herhangi bir bilgi bulamamak bir yana, izah edilen kısımlarda da yeni bir keşif veya mevcut keşiflerden ulaşılan taze bir analiz/fikir yok..

    ne yazık ki metnin okunabilir ve etkileyici olan tek kısmı sevgili carl sagan'ın "soluk mavi nokta" için söylediklerinin bir kısmından alıntılamış olan bölümden ibaret..

    normalde böylesi yazılara entri ile cevap vermek yerine hep özel mesajla iletişim kurarım.. entriler vasıtasıyla itişip kakışmak pek seçtiğim bir yol değil.. bu konuda da yazarın bizzat kendisiyle tartışmak isterdim elbette ama burada durum biraz farklı..

    çünkü muhatabım kendisi değil..

    bu tartışma babamızın önemsediği bilim-din çatışması ile değil, kızına bıraktığı vasiyetle ilgili olacak..

    evren denen heyûlâ içindeki bir toz zerresinin, güneş etrafında atacağı -en iyi ihtimalle- 75 veya 80 tur boyunca yaşayacak bir kız çocuğuna vasiyet olarak söyleyecekleri gerçekten sadece bunlar mı..?

    "din denen saçmalıktan uzak dur ve bilime tutun kızım.. sana vasiyetim budur.. buna rağmen tanrı diye bir şeye inanırsan artık yapacak bir şeyim yok"

    bu mu..?

    peki;

    anglachelm'in al yanaklı, güzel gülümseyişli kızı;

    senin için, anne-baban için ve sevgili sagan'ın bize farkettirdiği soluk mavi nokta üzerinde yaşayan tüm insancıklar için daha fazlasını istemek zorundayım:

    dünyada yaşayan insanlar kendilerini önemsemeye bayılırlar güzel kız.. bunların bazıları din konusundaki bilgileriyle, bazıları da gözleme dayalı olan bilgileriyle övünür.. kendi bildiklerinin doğruluğu üzerine tartışır dururlar.. hatta çoğu zaman bu tartışmalar alevlenir, can yakacak boyutlara gelir.. bazı ülkelerde din ve inanç yasaklanır, din adamları ve o dinin mensupları idam edilir, kiliseler, havralar, camiler yıkılır.. bazı ülkelerde de insanlık yararına çalışan, evreni anlamaya çalışan bilim insanları işkenceler görür, idam edilir, okulları, gözlemevleri, laboratuvarları çalışmaz hale getirilir..

    bu büyükler hakikaten çok sersem, sen onlara hiç takılma ve kendi yolunda git daima..

    eğer babanın ömrü sana bunları anlatmak için yeterli olmazsa muhakkak bu yazıları bul.. ve din mi bilim mi çekişmelerinden âzâde kal her zaman.. aslına bakarsan dini bilimi falan geç, böylesi itişip kakışmaların tümünden, her biçiminden uzak dur.. tüm bu çekişmelerle yüzyıllardır birbirini öldüren insanların istediklerinin ötesinde olan şeyler için yaşamalısın.. insanları yaşatmak için, acıları dindirmek için çalış.. kendini bu uğurda fedâ etmeye hazır ol güzel yanaklı.. inan bana hayat denen şu bir anlık maceranın başka hiç bir anlamı yok.. göz pınarlarından çıkan damlalarla yanağı ıslanan birinin yüzüne kondurduğun gülümseme, o ağlamaktan kızarmış gözlerde gördüğün yaşam ümidi ve tebessüm her şeyden önemli..

    sana güveniyorum güzel yanak..
    sen de kendine güven..

    iyi şanslar ufaklık *

    --- --- ---
    not:
    babana da kızma, aslında kötü bir niyeti yok..
  • insan hayatının önüne gecebilecek bir saltanatının olduğu kesin maalesef.
hesabın var mı? giriş yap