*

  • evrim kuramı ile ilgili yeni bir web sitesi. kaliforniya universitesi berkeley kampüsü tarafından hazırlanmış "understanding evolution" sitesine dayanan, evrim konusunda türkçe, kolay anlaşılır ve güvenilir bilgi sağlamayı hedefleyen bir kaynak.

    adresini de verelim tam olsun:
    http://www.evrimianlamak.org/

    ilk aşamada "evrime giriş" kısmı yayında, pek yakında yeni içerik eklenecek.
  • evrimi tamamlamakla mümkün olandır...
  • bakıp gördüğüm kadarıyla son derece başarılı ve muhtemelen bilim insanları tarafından çevrilmiş sitedir.
    yalnız, ahkam kesmek gibi olmasın, evrimsel biyolog tanımlamasının sanki "evrim biyoloğu" olması gerekir diye düşünüyorum.
  • tarafsız, objektif bir şekilde evrim kuramını anlatan, bu bilimsel kuramı anlatırken richard dawkins gibi dine bok atma çabası içerisine girmeyen, dolayısıyla evrime karşı ön yargılı insanların bile din ile evrim kuramını birbirinden ayrı değerlendirilecek şeyler olabileceğini, ortada bir "ya o ya öbürü" durumu söz konusu olmadığını görmelerine fırsat tanıyan web sitesi.

    destek olmak için en azından rastgele bir kaç sayfa okumak, hataları ve anlaşılmayan yerleri geri bildirmek gerekli.

    ps: geri bildirimleri pek ipler görünmüyorlar an için, yine de zorlamak gerekli.
  • "gunumuz" yaratilis masalinin "baskisindan" kurtulursa "olabilecek" bir "sey"dir. bir de "bos" konusan "agizlardan". daha once "de" belirtmistim hem.
  • --- alıntı ---
    şunları hatırlamak önemlidir:

    1. insanlar şempanzelerden evrilmemiştir. insanlar ve şempanzeler evrimsel kuzenlerdir. ikisi de, ne şempanze ne de insan olan ortak bir ataya sahiptir.
    2. insanlar, yaşayan diğer soylardan “daha gelişmiş” veya “daha çok evrilmiş” değildir. insanların ve şempanzelerin soyları bir noktada birbirinden ayrılmıştı ve o zamandan beri her iki tür de evrim sonucu kendi soylarına özgü olarak ortaya çıkmış özelliklere sahiptir.
    --- alıntı ---

    evrim teorisini "insan maymundan gelmiştir" söylemi sanıp, tepkisellikle yaratılış efsanesine sarılanları aydınlatabilir umarım. yani diyeceğim o ki, evrimi anladıktan sonra yaratılış efsanesine yine sarılabilirsiniz. daha metaforik anlamda tabii.
    birilerinin bunu okunması kolay renkli sayfalarda, iri fontla izah etmesi gerekiyordu gerçekten. nefis olmuş.
    (bkz: oh be)
  • hic zor degildir. hatta epey kolaydir. ornegin evrim teorisi basliginda defalarca anlatilmistir.

    gelelim anlama kitligi yasanan noktaya: muslumanlarin (ve hiristiyanlarin) kendi dogmalari herkeste varmis da, herkes kendi tapindiklari tanriyi bilirmis de, tanirmis da, dunya kendi etraflarinda donermis sanmalari. yok oyle bir sey arkadasim, bilim senin deli sacmalarinla ilgilenmez. evrim teorisi celismis mi senin camuradaminla ademle kaburgadan havvanla civanla, o senin sorunun.

    hala bilimin sizin inancinizi kitaplarinizi defterlerinizi taktigini saniyorsunuz ya, komik bile degilsiniz artik.

    bilimin belki tek derdi bilim ogrenmesi gereken, dusunmesi gereken insanlarin, en onemlisi cocuklarin kafasini abuk sabuk hikayelerle doldurmaniz, onlari gerizekalilastirmaniz.
  • evrim kavramından değil evrim teorisinden bahsettiğimiz takdirde, evrimi anlamak evrim teorisinin türlerin kökenini tamamen açıkladığını kabullenmek anlamına gelmek zorunda bile değildir. zira evrim teorisinin önerdiği model, gözlem sonucu elde edilmiştir ve gayet rasyoneldir. der ki:

    1. şartlara iyi uyum sağlayan hayatta kalır.
    2. hayatta kalan ürer.
    3. üreyen kendi uyumunu soyuna yansıtır.
    4. goto 1.

    bunu birkaç senelik periyotlarda bile gözlemleyebildiğimiz için "hayııır hayııır bunlar olmuyor" demek en hafif deyimiyle körlüktür. esas tartışma ise "peki türler hakikaten bu prensiple, elimizdeki süre içerisinde, elimizdeki tür sayısına ulaşılabilir mi" sorusunu merkez alan "türlerin kökeni sadece evrim teorisi ile açıklanabilir mi" tartışması olmalıdır; ama değildir. zira özellikle hristiyanlıkla darwin arasında bir antagonizm oluşmuş, sonradan bu tüm semavi dinlere mal olma sürecine girmiştir. darwin ise teoloji okumuş, beagle'a soktuğu üç beş eşyasından biri incil olan bir adamken hem kendisi dinden zamanla uzaklaşmış hem de dindar çevrelerle karşı karşıya gelmiştir.

    burada not düşmek gerekir ki, yaratılış hikayeleri ile bilimsel bir teoriyi yarıştırmak oldukça saçmadır. ikisine birden sahip olsanız bile bu, sahip olduklarınızdan sadece birisinin bilimsel olduğunu değiştirmez. haliyle bilimsel bir teori ile teolojik bir hikayeye aynı şekilde prim vermek, sadece bilimsel bir teoriye prim veren bir insandan daha açık görüşlü olduğunuzu göstermez. zira fikirlerinizden biri zaten dogmatik bir doğaya sahiptir; önkabullerini önkabul olarak kabul etmez. semavi yaratılış hikayelerinin evrim teorisi ile bu derece çakışmasının felsefi bir sebebi de vardır; evrim teorisi devamlı değişim öngörür. semavi yaratılış hikayeleriyse varolan her şeyin yaratıldıklarından beri aynı şekilde varolduğunu ve yokoluşa kadar aynı şekilde varolacağını varsaymıştır. yüzlerce yıl önce bu, diğerine nazaran çok daha mantıklı, gözlemlerle örtüşen bir şeyken zaman ilerledikçe insanoğlunun öğrendikleriyle örtüşmemiştir. haliyle ilkel bir insanın inanacağı şeylerin destanlaştırılması olan yaratılış ve kainat hikayeleri (dünya merkezli evren mi dersin, duran gezegenler mi dersin, beş bin yıl önce yaratılan dünya mı dersin, gökyüzündeki pencereler mi dersin, ne dersen de) giderek daha belirgin bir şekilde masal intibağı uyandırmaya başlamıştır.

    bu esnada da boş durmayan semavi dinler "bak zaten biz onu demiştik", "soğuk füzyon kuran'da yazıyordu da şeyetmek istemedik", "aslında yuhanna'ya baktığımızda bunun ima edildiğini görürüz" gibi ifadelerle kıvırtıp doktrinlerle geçerlilik kazanan teorileri uzlaştırmaya çalışmışlardır. bu bağlamda zaten birkaç yüzyıl önce dünya dönüyor diyene heretik diyen zihniyetin yaşadığı inanç ([katolik] hristiyanlık), en azından bu konularda gayet yalan yanlış bilgiler vermiştir; bunu da gün itibariyle ayan beyan biliyoruz.

    yaratılış teorisi değil de hikayesi ifadesini tercih etmemin sebebi de bu zaten. mevcut yaratılış teorileri, sonradan edinilen bilgilerin önceden bilinen bilgilerle uzlaştırılmaya çalışılmasıdır. buraya kadar bilimle uyumlu gibi. ama problem, bu uzlaştırma sürecindeki öncül bilgilerin, ardıl bilgilerin yerini tutmuş olmasıdır. yani esas açıklama, nedenine niçinine dair herhangi bir izahat olmadan, aynı bırakılmış; fakat yeni bulguların uyabileceği bir model olana dek makyajlanmıştır. yani "eskiden ilahi kudret şöyle yaptı diyorduk, şimdi böyle yaptı diyoruz" demiştir. ilahiyat açıklanacağına ilahiyat a priori görülmüş, fiziğin ilahi temelleri üzerine kafa yorulmuştur. bu bana sevgili douglas adams'ın bir sözünü hatırlattı:

    god used to be the best explanation we’d got, and we’ve now got vastly better ones. god is no longer an explanation of anything, but has instead become something that would itself need an insurmountable amount of explaining.

    yani kabaca:

    tanrı, bir zamanlar sahip olduğumuz en iyi açıklamaydı ve şu anda çok daha iyi açıklamalara sahibiz. tanrı artık hiçbir şeyin açıklaması değil; bilakis bizzat muazzam miktarlarda açıklamaya ihtiyaç duyan bir şey haline geldi.

    incelediğim yaratılış teorilerinde ortada ne adam gibi bir gözlem, ne de tutarlı ve rasyonel bir model var. ortaya konan model, analojiyle kavramsal modellemeyi çorba etmiş bir modelimsidir. bu bağlamda şayet bir insan mesela intelligent design'ın teorisyeniyim ben dese götümle gülerim "ne gibi bir bilimsel emek verdin ki şimdi sen buna" diye. yoksa ben de evrim teorisini aynen alıp kökenlerini incil'e uyarlayarak designoidism diye bir şey uydurabilirim. ama yaptığım şey evrim teorisinin yeni bir açılımı filan olmaz.

    esas tartışma "evrimin sınırı, türlerin sınırını kapsayabilir mi" iken konuyu "evrim de bir teori neticede" noktasına getirenlerden hazzetmemek de, bu sebeplerden ötürü, doğaldır. zira kendisi henüz evrim teorisinin zaten gözlemlenmiş bir motif olduğunu bilmemekte, gerek doğal ortamlarında gerekse de laboratuvarda renk değişiminden türe tamamen yabancı bir sindirim enzimi üretimine (ki bu teknik olarak yeni bir türün evrimi oluyor sanırım) kadar gözlemlenebilmekte ve dahası (genlere dokunmadan) tetiklenebilmekte olduğu gerçeğinden habersiz oluşturmaktadır argümanlarını.

    "kimse tüm evrimi görmüş mü" diyene de "evde hiç tektonik plaka pişirdiniz mi", "hiç atom ellediniz mi", "sizin elektronlarınız spin atıyor mu" diye sormak, reçetesine bilim felsefesi yazmak istiyorum.
  • özgür ve ne söyledigini bilecek bir beyin ister. gördüm ve artirdim.

    müslümanin evrimi sece bilme özgürlügü diye bir sey yoktur. müslüman, insanin maymunun kuzeni oldugunu kabul ettigi anda, adem'le havva'yi kuran-i kerim'de anlatan ayetleri ya acikca reddetmek durumundadir ya da "efendim bu anlatilanin bir batini anlami vardir, onunla da $u kastedilmis", demelidir. (bkz: imanin sartlari) yarin, -atiyorum-, evrim diye bir sey olmadigi, "bilimsel" su götürmez bir sekilde kanitlanirsa, bu "müslüman" kardesimizin, yaptigi eylem nasil degerlendirilmedir? ayni durumu, her yeni bilimsel bulusu "bunun kuran'da yeri var" diye aciklamaya girisen kardeslerimize, tersi ispat olundugunda imanlarindan mi olacaklari israrla sorulmalidir. dogma kelimesinin anlamini tahtaya en az bes yüz kez yazmalari, elbette kendileri acisindan yararli olacaktir kanaatindeyim, nacizane. hala "din bir dogma midir" asamasinda takilmis kalmis kardeslerimiz , üstlerine alinmasinlar lütfen, burada yazanlar onlari ilgilendirmiyor.

    yaratilis teorisini, evrim teorisinin begendigi taraflarini alarak, begenmedigi yanlarini, ayaklarini havada birakarak, ben yaptim oldu mantigiyla evrim teorisine alternatif olarak sunmak, hatta "öz hakiki evrim teorisi budur, siz olayi anlamamissiniz" diyerek pazarlamaya kalkmak, islama ne katacaktir? ve dahi insanligin hangi derdine care olacaktir? eger süphelerimiz varsa, süphelerimizin gözünün icine bakacak cesareti göstermek, islamin reddetigi bir hal degildir. kaldi ki, kendi süphelerimizi, o süphelere neden olan düsünceye inanlarin karsisina, "siz yanlis biliyorsunuz "dan baska bir argüman koyamayarak sadece aczimizi göstermis oluruz. karsi düsüncedekilerin bunu anlamayacagini sanarak, zekalarini kücümsemeyiniz.

    metodolojiye dair bir iki laf etmek etmek elzem oldu burada. jeoloji, kendine basina bilimsel bir dal kabul edilmezden evvel bilin bakalim hangi bilim dalinin alt koluydu? i-ih mümkünati yok bilemezsiniz. (tamam bilenler vardir ama bende entrymi azicik okunur hale getirmek istiyorum, kardesim) acikliyorum; eski diller. $u alaka ki, dünyanin yasi 19. yy basina dek incil üzerinden hesaplanir idi. hatta 1650 yilinda armagh baspiskoposu james usher, uzun uzun hesapladiktan sonra, tanrinin dünyayi, milattan önce 23 ekim 4004 , pazar günü yarattigini bulmus idi. ki, bu hesap halen fanatik hristiyan kardeslerimizce kabul görmektedir. iste efendim, o zamanki jeolog kardeslerimiz, ez kaza bir fosil bulduklarinda oturur, latinceden, eski yunancadan,ibraniceden eski kaynaklari arastirir; bu tür bir seyin, yaratilisin alti gününden hangisine dek geldigine kanaat getirmeye cabalarlar idi. jeoloji jeoloji olmazdan evvel, evrim teorisi ortalarda yok iken, "varolus kanunu" böyle bir seydi dostlar. simdi, gecmis üzerinden bunca yil. sen bunu tekrar isitir, önümüze koyarsan, efendim bir de kuran-i kerim'e bakalim, semavi dinleri tarayalim dersen, sana ben bir seyler demem, güzel kardesim. biz, luzumsuz islerle oyalanirken ve dahi oyalanmaya devam ederken, elin adami o yollari kac kere gitmis gelmis. sen iki yüzyil sonra, onlarin terkettigi yerden, konuya baslarsan, toz bulutu filan da göremezsin önünde, kosayim yetiseyim diye.

    son söz niyetine:sana yarin ola da sorulursa, gencligini nerede harcadin diye, verecek akli basinda bir yanitin olsun. imza bir dost.
hesabın var mı? giriş yap