• ezilmiş leylaklar kitabı bir güzel pazar gününü hak etti; kuşku yok ki, pek çok güzel pazar gününü hak ediyor. üstelik caymaz'ında dediği gibi en güzel saatlerini, yani sabahları.

    nokta, insanın ikinci bir defa okumaya cesaret edemeyeceği bir hikaye. "her şeyin bir peri masalı olduğu maziler"e götürüyor bizi bu gülüşünde bile hüzzam şarkılar olan hikaye; okuduktan sonra bir "düş renginde kalıyoruz" hepimiz or'da, bur'da, her yerde, hiçbir yerde...

    sonra bir de kitaptaki son hikaye "solgun bir masal" daha çok ilk gençliği 90'larda geçmişlerini içini acıtacak bir masal. belki de farkında olmadan upuzun bir şiir yazmış onur caymaz; selim ileri'nin dediği gibi "hikaye sanatının şiirle kardeşliğini" bir kez daha hissettirmiş.

    hiç beceremediğim bir şeydir sevdiğim kitaplar hakkında yazmak, kocaman kocaman laflar etmek... ben de caymaz'a katılıyor, "küçük şeylerden anlamlar bulmaya çalışmıyor/ büyük anlamların küçük şeylerde" olduğunu düşünüyorum. bu anlamda küçücük bir şey "ezilmiş leylaklar kitabı" ikinci defa okumayı çok istediğim, moda burnu'nda bitmesin diye diye okurken, bir yandan da bir an önce bitmesini dilediğim, ama ikinci kez okumaya çok zor cesaret edebileceğim bir küçük şey. çünkü;
    "anlatma artık n'olur" onur; "bunlara dayanmak çok zor."
  • bu hikayelerin walkman'de incesaz'ın istanbul'a dair'i çalarken daha çok etkilediğini öğrendik bir de. yazarı ne düşünür bilinmez ama benim için bu kitabın soundtrack'i bu; özellikle "muhallebicinin oğlu" parçası.
  • benim de hayatım, benim de çocukluğum , benim de sevgilim/sevgililerim. onur caymazın dokunduğu her yer kırmızı bu kitapta, bu kitapta nedense sigaralarını avuçlarının içinde saklayıp gizli gizli içen çocuklar, liseliler, kucağında ezilmiş leylaklar taşıyan kör kütük aşıklar kardeşlerim benim. tuhaf kokulu hastane odalarını odama taşıyan, bir damla gözyaşını hep cebimde taşıttıran bir kitap bu. çokca hüzünlü bir şiir öykü, bir öykü şiir. herkesin bir öyküsü var ama herkesin bir şiiri yok derken üstad, caymaz'ın hem öyküsü hem şiiri var ne güzel.

    ne güzel üstad öykücülerin karşısında, 77 liymiş diye burun kıvıranların karşısında, caymazın içinde yağmurlar yağdıran öykü kitabıyla ödül alması, çoktan pek çok ödülü haketmiş bir kitap bu.

    sigarayı avucumda söndüyorum şimdi, içim karanlık, aklımda onur caymaz öyküleri, uçuyorum, ezilmiş leylakların kokusu burnumda.
  • çoğu kitapta olmak istediğimiz veya olmak istemediğimiz hayallerimizin izlerini buluruz. pek azımız, okuduğumuz kitaplarda kendimize ait gerçek izler ( sözlerimizi, sevinçlerimizi ve korkularımızı ) bulur.

    onur caymazın bu kitabındaki pek çok hikayede kendinizi olduğunuz gibi bulmak mümkündür. kimisinde öykünün kahramanı, kimisinde kurbanı, kimisinde bahsedilen kişilerden birinde kendinizi bulmanız mümkün.

    o yüzden, okurken sayfaların ve zamanın nasıl aktığını anlamanız zor ezilmiş leylaklar kitabında.
  • sınav oncesi, çim esintisinde iyi gelir... anneanne evinin yolundaki leylaklar ezilir...
  • hüznün kitabıdır ezilmiş leylaklar kitabı.

    bu kitapta her hikayenin içinde mutlaka hüzün vardır, hüzün bazen sevgi ile yoldaştır, bazen baba ile, bazen arkadaş/lar ile..

    okurken sizde sanki çok geçmişte kalmış şeyleri okuduğunuzu düşünüyorsunuz bazen. ama detayları yakaladığınız zaman aslında çok yakını, neredeyse sizinle yaşıt bir gözlemci yazarın çok yakınlarda yaşadıklarını masalsı bir dille çok başarılı anlattığını anlıyorsunuz. ve bugünün dünyasında yaşananları anlattığı için, kendinize ait, tanıdığınız bir insana ait pek çok yaşanmışı da buluyorsunuz yazılanların arasında.

    hikayaleri okurken bazı hikayelerde yer alan uzun tanımlamalar, bazı detaylara ayrılan yerler bazen sıkıcı olabilir. ama kitabın bütünlüğünü yakalarsanız her ifadenin bir yerlerde bir sahibi olduğunu, bir şeye ön hazırlık veya bir sonuç olduğunu anlıyorsunuz.

    bu kitapta aradığınız, eksikliğini hissettiğiniz tek şey; umut.

    ezilmiş leylakların hikayesi...
  • son yıllarda okumayı terk etmiş olduğum bir edebi türe* beni yeniden döndüren nahif duyguların kitabı.

    kitaba başlamadan önce arka kapağındaki selim ileri yazısını okumuştum.

    "onur caymazı okuduğumda hikaye sanatının şiirle kardeşliğini bir kez daha hissettim. bireysel acılardan yola çıkan bu incelikli hikayeler bir yandan da toplumsal endişelerle donanmış. duyarlı şiirli bir anlatım, günün sancısını derinden kavrayış bunlar eşlik ediyor genç yazara. onur caymaz, bence son dönemin en değerli imzalarından."

    böyle diyordu selim ileri. bense yazarın ilk defa bir kitabını okuyacağım için bütün ilklerde olduğu gibi biraz önyargılıydım ve bu yoruma da öyle baktım ne yalan söyleyeyim. ilk hikayeden sonra yoruma hak vermeye başladım. son hikaye bittiğinde ise bu yorumun ancak bir kitabın arka sayfasına sığdırılma kaygısı ile bu kadar kısa tutulduğunu anladım.

    bence bir rüyalar silsilesi bu hikayeler. yazarının yaşadıklarından yola çıkarak gördüğü bilinçli rüyalar. bu rüyaların anlatım dili ise estetik. günümüzün çabucak tüketme anlayışından biraz uzak. popüler olamayacak kadar güzel ne yazık ki.

    hikayelerde yazarın kahraman olarak hikayeye açıkça dahil olduğu yerler var. gizlice kahramanların arasına karışıp bize göz kırptığı yerler de. bu göz kırpışı keşfetmekse okuyucuya kalmış. hatta bazen kendimizi de bir kahramanın yerinde buluvermemiz mümkün. öyküler o kadar bizden ki...

    yaşamın gerçekleri karikatürize edilip anlatıldığında pek bir severiz. güleriz ya ağlanacak halimize kahkayla. ya ağlanacak hallerimiz onur caymaz gibi burnumuzu sızlatacak şekilde önümüze konulduğunda? canları acımasın diye sırtını dönmeyi tercih edenler belki olacaktır ama orada yazılanların acıtıcı yanları gerçek yaşamda hep var olmaya devam edecek...
  • onur caymaz'a haldun taner 2002 öykü ödülü'nü getirmiştir. selim ileri havasını taşıyan bir hüzün içermektedir.
hesabın var mı? giriş yap