*

  • (bkz: al bundy)
  • başta çevrenizin bunlarla dolu olduğunu anlar güler, sonra sizin de aralarında olduğunuzu anlar daha çok gülersiniz. ya da belki ağlarsınız o size kalmış.
  • (bkz: ezilenler)
  • dostoyevskinin türkçe'ye ilkin ezilenler olarak çevrilen kitabının orijinal başlığının birebir çevrilmiş hali. iletişim yayınlarından bu adla çıkmıştır. kitabın orijinal ismine sadık kalmış olsa da, iletişim yayınlarına yakışmayacak derecede kötü ve yıpratıcı bir çevirisi vardır, kimi yerlerde olan biteni bile tam anlayamamanıza yol açar. bu nedenle canım kitaba yazık etmeden iş bankası kültür yayınları'ndan çıkmış ezilenler'i okumakta fayda var.çevirisi pamuk gibi.
  • fyodor mihailoviç dostoyevski'nin ilk baskısı 1861 yılında yapılan romanı. iletişim yayınlarından bu isimle çıkan kitabı iş bankası ezilenler adıyla yayınlamaktadır. dostoyevski'nin dört büyük romanı karamazov kardeşler, suç ve ceza, budala ve cinler'den sonra kaleminin yetkinliği bakımından beşinci sıraya konulabilir. dostoyevski, bu romanda ana karakter olan vanya yani ivan'ın kişiliğinde kendi edebi kişiliğinden ve fakir yaşamından ipuçları vermiştir.

    --- spoiler ---

    "yaşamımın şu acı son yılı geliyor aklıma. her şeyi yazmak istiyorum. kendime bu uğraşı bulmasaydım sanırım can sıkıntısından ölürdüm. bütün bu olaylar kimi zaman öylesine heyecanlandırıyor, öylesine üzüyor ki beni! sözcükler kalemimin ucundan kağıda dökülürken daha bir huzur verici, daha bir olağan biçime girecek, hayale, kabusa daha az benzeyecek sanıyorum. yazmak beni avutacak, içimdeki ateşi söndürecek, yazarlık damarımı kabartacak; anılarımı, acı hayallerimi bir uğraşa dönüştürecek...evet, çok iyi düşündüm bunu. üstelik sağlık memuruna da bir miras bırakmış olurum. hiç değilse kışın pencerelerini kağıtlarımla kaplar. "

    ezilmiş ve aşağılanmışlar
    dostoyevski

    --- spoiler ---
  • arasıra içimde müthiş bi dostoyevski okuma isteği oluşuyor. geçenlerde de yine böyle bir istek duydum. elimde henüz okumadığım cinler vardı. ancak hacmi biraz büyük olduğu için hep daha sonraya ertelerim onu. yine erteledim. ezilmiş ve aşağılanmışlar'ı aldım. başta dostoyevski okuma isteğinden midir bilmem,hoşlandım kitaptan. 100 sayfa civarı sürdü sanırım bu. daha sonra,sanki dostoyevski okumuyormuşum gibi bir his oluştu. daha önce; öteki,kumarbaz,yeraltından notlar,suç ve ceza'yı okumuştum. bundan da beklentim büyüktü yani. ama dikkat etmem gereken şey,bu kitabın sürgünden dönüşte ilk kitap olması. yani ısınma turları.
    çeviri hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum. suç ve ceza'daki ergin altay çevirisine hayran kalmıştım. aslında zaten kitaba hayran kalmıştım. çeviride de hiç bir problem yoktu. ama bunda sanki kopukluklar var. kitaptan pek hoşlanmadım söylediğim gibi. bunun üzerine çeviri de pek hoşuma gitmeyince zor bir okuma oldu benim için. okuyacak arkadaşlara da derim ki siz de hasan ali yücel klasikleri'nden deneyin.
    şimdi bu kadar ısınma yeter. sıra cinler'de.
  • "felsefeye öyle dalmış ki, her şeyi, insanın koyduğu en olağan kuralları bile paramparça etmiş, sonra bakmış ki yanında yöresinde bir şey kalmamış. tutmuş dünyanın hiçlik üzerine kurulu olduğunu, insan için tutulacak en iyi yolun siyanür içmek olduğunu buyurmuş." devamında aynı karakteri diyor ki, "birazcık daha erdemli olsaydım, belki o aptal filozof gibi (almandı yüzde yüz) ben de içecektim siyanür. ama olmaz! yaşam o kadar güzel ki!" çok ilginç bir diyalog. dostoyevski'nin kendisini yerine koyduğu/yansıttığı karakteri, bunları dile getiren karaktere karşı duruyor eserinde. kendisini yansıttığı karakteri ahlaksızlıktansa "siyanür daha iyidir" diyor. şimdi bu şekilde dostoyevski'nin ahlaksız bir toplumcudansa erdemli bir nihilisti tercih ettiğini anlayabiliriz sanırım.

    aynı eserinden bir çıkarım daha:

    dostoyevski (bir açıdan) neden muhafazakârdır:

    "... olanağı olsaydı da içimizde sakladığımız bütün kötü şeyleri, yalnızca en yakın dosyalarımıza açtıklarımızı değil, kimi zaman kendi kendimize bile itiraf etmekten utandığımız duygularımızı, anılarımızı açığa vursaydık... dünyayı öylesine iğrenç bir koku kaplardı ki, soluk alamaz, boğulurduk. toplumun koyduğu kurallar da bu bakımdan iyidir zaten. derin bir anlamı vardır bu kuralların... ahlâk yönünden yararlıdırlar demeyeceğim, ama koruyucudurlar, rahatlık verirler insana."

    daha muhafazakar bir eserini okumak isteyen olursa onun ecinniler adlı eserine bakması gerekir.
  • dostoyevski'nin sürgün yıllarından sonra yayınlanmış ilk romanı.

    ilk sayfasından itibaren tefrika-roman özelliklerini taşıyor, hatta öyle ki daha ilk paragrafta yoksulluk ve hastalık vurgusu “acaba çeviride mi hata var” diye düşündürdü.

    son sözde joseph frank dostoyevski'nin de bu eseri ile ilgili olumsuz eleştirilerde bulunduğundan, karikatürize edilmiş karakterleri kabul ettiğinden bahsediyor. özellikle alyoşa ve prens karakterleri ancak bir romanda geçebilir; gerçek hayattan çok uzaklar. prens simsiyah bir kötülüğü sembolize ediyor, karakterin içinde en ufak başka bir derinlik yok. keza alyoşa da tek yönlü.

    dostoyevski'nin bu dönemi zaten maddi durumunu toparlamaya ve edebiyat dünyasında yer edinmeye çalıştığı zamanlar. bu eseriyle de bir başlangıç yapmış.

    okunmalı mı? rus edebiyatına ve dostoyevski'ye gerçekten tutkunsanız, meraklıysanız evet okunmalı.
  • • kitap incelemesi •

    yazan: f. dostoyevski
    yayınevi: oda

    müjdeye hazırlık

    en yalınlarından ve ilk uzun olanı dostoyevski romanlarının. bir dostoyevski romanında görmeyi istediğimiz ve alışkanlık edindiğimiz unsurların hemen hepsini barındırıyor: acılı bir kız çocuğu, yüksek sınıfa mensup ve dertleri dertlerimiz olmayan aileler, kefaret ödemek isteyen ve gitgel akıllı bir hoppa, serseri - ayyaş ama iyi bir arkadaş, kendi kötülüğünün felsefesini yapan bir kötü karakter (dikkat çekici "prens" karakteri), vb. tüm bu bileşenlerin daha ustaca ve etkileyici olarak bir araya geldikleri sonraki romanlarından önce sahneye çıkan bir alt-grup sanki...

    aşkta kararsız kalmak üzerine, yazarının sevdiği bir konuyu, kendisine haklı olarak atfedilen ruh çözümleme yeteneğine ve yan-hikâyelere fazla yer vermeyerek, kendinden izler taşıyan silik başkarakterin gözünden, oldukça başarılı bir örgü ile anlatıyor. isminin çağrıştırdığı gibi, toplumun ezilen bir kesiminin yaşantısına uzun uzadıya tanıklık etmiyor; mesele, yoksulluk değil.

    farklı çevirileri olmakla birlikte, orijinal ismi "ezilmiş ve aşağılanmışlar"a yakın olan, türkçede bu ismiyle baskılarının da bulunduğu, fakat daha çok "ezilenler" ismiyle bilinen roman; büyük dostoyevski'yi müjdeleyen, fakat onun gelecekteki büyüklüğünün henüz tam sığmadığı, herhâlde okuması çok zevkli, fazlasıyla hüzünlü ve nesrin altınova'nın müthiş çevirdiği bir eser.

    not: şu hayatta bir lamba cininden üç dilek dileme hakkım olsaydı, bir tanesini, dostoyevski'nin ödemek için çırpındığı kefaretini sonunda ödeyebilmesi için kullanırdım.

    kitaptan birkaç alıntı:

    "beni dinleyin, şairim, size yaradılışımın hiç bilmezmiş gibi göründüğünüz bir gizini açıklayacağım: kesinlikle eminim ki, siz beni ahlaksız, hatta belki alçak bir namussuz, bir sapıklık ve kötülük canavarı gibi görüyorsunuz. ama, size bir şey söyleyeyim mi? eğer bir gün (ne var ki, insan yaradılışı göz önüne getirilirse, bu hiçbir zaman olmayacaktır), evet, olur da günün birinde, herkes en mahrem, en gizli düşüncelerini açıklayacak olursa, hem de sadece dünyada hiçbir şey pahasına kimseciklere söyleyemeyeceği, en iyi dostlarına bile söylemeye cesaret edemeyeceği şeyleri değil, kendine bile itiraf etmekten korktuğu şeyleri çekinmeden açıklayacak olursa, yeryüzünü öyle pis bir koku kaplar ki, bundan hepimiz boğuluruz. işte, sırası gelmişken söyleyeyim, toplum düzenimiz ve görgü kurallarımız bunun için o kadar değerlidir. bunların - oraya kadar gitmeyeceğim - tinsel değil ama, sadece koruyucu, rahat, derin bir anlamı vardır, bu da daha iyidir, çünkü ahlak aslında rahatlıkla aynı şeydir, yani demek istiyorum ki ahlak sadece rahat etmek için icat edilmiştir..."

    "saçma sapan olmayan ne var ki?"
    "benim kişiliğim, dostum..."

    bu tür yaratıklar ebedi bir çocukluğa mahkûmdurlar.

    acı her şeyi temizler...

    sizi en kısa zamanda... sevmek istiyorum...

    ahmak olduğunun bilincinde olan bir ahmak, ahmak değildir!

    bunlar yanlış bile olsa, temelleri kutsaldır.

    ... aldandıktan sonra da bunlar, eğer olanak varsa, yasalara başvuracak yerde, gururlu bir hor görüye sığınırlar.

    cömert bir yürek acıyarak sevebilir...

    ben sadece "suçlu" olduğumu söyledim, ama asla özür dilemiyorum.

    hatta bana öyle geliyor ki, yeryüzünde iki kişinin eşit insanlar olarak birbirini sevdiği aşk yoktur, sen ne dersin?
hesabın var mı? giriş yap