• 7. dönem (1943) rize milletvekili. mesleği doktorluk olan bu kişi, döneminin önde gelen milliyetçi ve turancılarından ve tabi bu "güzel" hasletlerinin mütemmim cüzü olarak en hızlı komünist düşmanlarından.

    daha milletvekili olmadan önce milli türk talebe birliği'ne üye genç bir doktor iken milliyetçi icraatlarına başlayıp komunist avına çıkar. sağolsun bu konuda da son derece yaratıcıdır kendisi; komünistlik bir suç olmasa da hemencecik yaratır. bir orman yangını mı var? kesin komünistler yapmıştır. bir okul mu yandı? komünistler yakmıştır canım.
    sonuç: komünizm ateşiyle cayır cayır yanan bir memleket!

    fakat asıl tanınmasını sağlayan feriköy bulgar mezarlığı'nda yaptığı ateşli konuşmadır. bu konuşmada, bulgarlara hitaben "türk milleti ve gençliği ummaz ki siz hepiniz, kargalar kadar beyinsiz ve sırtlanlar kadar vahşi olabilesiniz" diye haykırır.

    ee bunca vatana millete hizmetin vekillik ile ödüllendirilmesi gerekirdi ve nitekim öyle de oldu. dr. fahri vekilken de "icraatlarına" devam eder. meclis kürsüsünden, hitler faşizminden kaçıp türkiye'ye sığınan alman profesörler aracılığıyla memlekete "ümanizma kılıklı komünizma"nın sokulduğunu söyleyip bu hocaları**** üniversiteden kovduracak kadar da ümanisttir (görüyorsunuz, türk hümanizmi ucubesi gökten zembille inmedi).

    onun için türklük duyguları o kadar yüce, o kadar kutsaldı ki bunlara halel getirecek herşeye/herkese düşmanlığı kendisine bir vazife olarak telakki eder. öyle ki yine bir meclis konuşmasında lermontov'un yüz yıl önce yazdığı muhteşem kitabı geroy naşevo vremeni'nin "milli hislerimizi rencide eden" bölümlerinin kitaptan çıkarılmasını talep edecek kadar pervasızdır (düşündüm de peçorin, fahri kurtuluş'la düelloya girse kimbilir ne güzel olurdu).

    1990 yılında ölen ve ömrü boyunca kendisini milli davaya, türklük hislerine, türk gelenek ve göreneklerine, türk ahlakına adayan bu adam, ne yazık ki tarihin ironisinden kendisini kurtaramıyor: (bkz: çağla kurtuluş)
  • 1940'lı yılların ilginç figürlerinden biri. niyazi berkes, anılarında anlatır...

    milli eğitim bakanlığı binasında çıkan bir yangından sonra "kim çıkarıyor bu yangınları? durup dururken hiç yangın çıkar mı, onu çıkaran biri olması gerekmez mi," diye sorar ve devamında herkesi şaşırtan ifşaatı gelir: hasan ali yücel yakmıştır binayı! kendince şahitler uydurup, ispatlar sunar. hademeler, dumanlar arasında elindeki petrol tenekesi ile sağa sola gaz saçtığını görmüşler, ertesi gün onun ünlü kaşlarının yanık olduğunu fark edenler olmuş!

    bir incisini daha zikredelim. 1947'de kudret gazetesinde döktürmüş: "komünist kimdir? komünist öyle bir adamdır ki, yanınıza gelir, dertleşir, bakarsınız sizin gibi memlelet meselelerini duyar, zannedersiniz ki milliyetçidir. çünkü o da su gibi bulunduğu kabın şeklini alan bir mahluktur. nerede ve nasıl görülmesi lazımsa o hüviyetle görünür. aldığı emri ne zaman tatbik edeceğini bilemezsiniz. izmir'de yangın mı lazımdır? çıkarır. adana fabrikasında sabotaj mı yapmak lazımdır? yapar."
hesabın var mı? giriş yap