• ne garip bir filmdir ki bu kadinlar bowling toplariyla dere tepe dumduz fando'yu kovalarlar, ne ucuk bir filmdir ki molozlarla dolu bir deredibinde cazcilar konser verirler.
    jodorowsky'nin seyre deger yaratici bit tar arayisidir tabii eninde sonunda bu film.
  • jodorowsky'nin yine kendine has sinemasinin bir ornegidir, icinde tasidigi gondermeleri olsun gariplikleri olsun yonetmene asina olanlar icin gayet normaldir.
  • sili asilli meksikali surrealist yonetmen alejandro jodorowsky'nin cektigi ilk uzun metraj film. fi tarihinde ilginc bir yazi okumustum sinema dergilerinden birinde. ilk kez 1968 yilinda meksika'da acapulco film festivalinde izleyicinin begenisine sunulmus. film bitiminde festivalde ayaklanma cikmis ve izleyiciler yonetmeni taslarla ve sopalarla kovalamislar. yonetmen arabasiyla zar zor kacabilmis ve hatta olaylar oyle buyumus ki bir daha acapulco film festivali yapilmamis. filmin meksika'da gosterimi yasaklanmis ve ancak 4 yil sonra sinirli sayida gosterime girebilmis.

    edit: "25. kare" diye bilinen zamaninin uber sinema dergisinde okumustum.
  • bir saat 36 dakika sürüyor , fernando arrabal* ın bir tiyato oyunundan devşirme jodorowsky filmi ..

    şüphesiz ki sahnede izleseydim bambaşka olurdu, ama sinemada "olamayan" bir film olmuştur..
    daha ilk film ve bir tiyatro oyununu uyarlıyosun... biraz çivileme atlayış gibi oluyor haliyle zira daha görsel estetiğin belli değil hem kendi nazarında hem de başkalarının, film çekmeye başlamak için kolay bir yol, ama iyi film ihtimalini gözden çıkarıcaksın, ki öyle mi olmuş, e biraz öyle olmuş .. burada kullandığı bir çok gramatik jargonu sonraki el topo ve holy mountain da tercih etmemiş.. evet semboller ve metaforlar bazında bir çok ortak noktası var bu filmlerin ama izlenebilirlik -daha çok sinemaya dayalı- yetkinliğine ulaşamıyor tabi jodorowsky bu filminde..
    ben 2 buçuk saatte falan bitirdim misal bi 50 dakka atmış..
  • imdb'de 1 verdiğim film. turist ömer uzay yolunda görüntülerine çok benzeyen bir estetik anlayışı var.

    film değil işkence...
  • şaşırtıcı bir jodorowsky filmi.

    --- spoiler ---

    özellikle filmin son sahnesinde lis'i sırtına alan fando'nun sık sık düşmesi ve lis'in sırtında tıpkı hıristiyanlığın kutsal haçı gibi durması fando ile isa arasında açık bir benzerliğe işaret ediyor. buna karşın hikaye bütün bütüne isanın yaşamını konu almıyor. içinde sayısız miktarda diğer yapıt ve olaylara gönderme var.

    cazcıların konseri, saklambaç oyunu, travestilerin fando ve lis'in elbiselerini değiştirmeleri, bowling oyunu, çıplak lis'in başına toplanan adamlar, anne ve baba ilişkileri... filmi anlamak için kanımca her bir sekansı, kendi içinde ele almak, daha sonra da tüm bunları tar'a yolculuk adı altında birleştirip bütünsel mesaja ulaşmak gerekiyor.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    ”bir zamanlar, çok çok uzun zaman önce, tar adında gizemli bir şehir vardı. o sıralarda bütün şehirler el değmemişlerdi ve gelişimlerini sürdürüyorlardı. çünkü son savaş henüz başlamamıştı. büyük felaket meydana geldiğinde bütün şehirler ufalandı. tar haricinde. tar hala varlığını sürdürüyor. eğer onu nerede arayacağınızı biliyorsanız, bulacaksınız. ve oraya ulaştığınız vakit, şarap ve suyla karşılanacak ve bir gramafonla oynayacaksınız. oraya vardığınız vakit, üzüm hasadına yardımcı olacak ve beyaz kayaların altında saklanmış olan akrepleri toplayacaksınız. oraya ulaştığınız vakit sonsuzluğu öğreneceksiniz. yüzyılda bir okyanustan bir damla su içen bir kuşla karşılaşacaksınız. oraya ulaştığınız vakit, hayatı öğrenecek ve bir kedi, bir anka kuşu, bir kuğu, bir bebek ve yaşlı bir adam olacaksınız. yalnız ve eşlik edilmiş olacaksınız. sevecek ve sevileceksiniz, aynı havayı soluyacaksınız. ve sanki mühürlerin mührü olacak. geleceğe vardığınız anda şunu bulacaksınız. coşku. sizi kaplayacak ve asla terk etmeyecek.
    ağaç yaprakta barınacak bir yer aradı.
    -hadi oynayalım.
    -pekala, ben ünlü bir piyanistim.
    -peki sen ünlü bir piyanistsen ve ben senin kolunu kesersem ne yaparsın?
    -ünlü bir ressam olurum.
    -peki ya öteki kolunu kesersem? o zaman ne yaparsın?
    -ünlü bir dansçı olurum.
    -peki ya bacaklarını kesersem ne yaparsın?
    -ünlü bir şarkıcı olurum.
    -peki ya başını kesersem?
    -bir kez öldüm mü, derim güzel bir davul olur.
    -peki ya davulu yakarsam?
    -bir buluta dönüşür ve herhangi bir şekle bürünürüm.
    -peki ya bulut dağılırsa ne olur?
    -yağmura dönüşür ve savaşlar hasatı üretirim.
    -sen kazandın! gittiğin zaman seni özleyeceğim. eğer çok yalnız hissedersen, büyülü şehir tar’ı ara.
    tar’aa.. tar’aa.. çok yakın ve de çok uzaklaraa..
    --- spoiler ---
  • alejandro jodorowsky ustanın ilk uzun metraj filmi. the holy mountain ve santa sangre'den sonra izleyince hayal kırıklığına uğradığımı itiraf edecek olsam da, jodorowsky henüz ilk filminden vermiş bu iki efsane filmi çekeceğinin sinyallerinin. şahsımca yönetmenin acemilik ve ustalık dönemi arasındaki en büyük fark, sunduğu tüm imgeleri ve sürreal öğeleri sunmuş olmak için sunmaktansa zamanla bunları bir amaca yönelik kullanmış olmasıdır. tabii onbin dolarlarca ölçülebilecek küçük bütçesi de dilediği teknik yeterliliği sağlamaya o zamanlar yetmemiş.

    santa sangre filmi ile ortak bir ek bilgi sunmak isterim, jodorowsky çocukluğunda bir sirkte çalıştığı için sirk temasını filmlerinde kullanmayı bu kadar çok seviyor. kimbilir, bu filmde lis'in spoiler olmaması adına şu an bahsetmediğim sahneleri de jodorowsky'nin çocukluğunda gerçekten şahit olduğu sahnelerdir belki.

    ayrıca, 1968 acapulco film festivalinde yönetmenin uğradığı saldırı sonrası sanatta sansüre karşı açıklamaları ile jodorowsky'yi savunan roman polanski'ye de bu davranışında dolayı sempatim arttı.
  • alexandro jodorowsky'nin ne kadar farklı ve zeki-deli bir sinemacı olduğunu görmek istiyorsan izlemelisin bu filmi.
  • kendimi bu filmden anlam çıkarmak zorunda hissediyorum. yoksa izlediğim tüm bu bağımsız sahneler birer vakit kaybı olarak geçecek kafama. fakat şunu da anladım ki her sahne ayrı değerlendirilmeli.
    genel bir bakış açısı ortaya koymak gerekirse; benim görüşüm, fando ve lis'in aynı bedendeki iki varlık olması. fando hayal gücü ve duygudur, asla pes etmez. lis ise akıl ve mantıktır, gerçekleri sürekli göz ardı edemez. sürekli ağlar, şikayetlenir, fando ondan kaçmaya çalışsa da...

    ayrıca bu iki karakteri psikolojik sorunlara da uyarlayabiliriz: fando, bipolar bozukluk sahibi bir kişi, lis de anksiyete ve panik gibi ruhsal sıkıntıların ta kendisidir. ve eğer bu iki karakteri bu durumda da aynı bedenin varlıkları olarak düşünürsek, anlatılanlar adeta insanın kendi iç çatışmasını ortaya koyar. bipolar insanın yaptığı absürt hareketler ve kişinin kendisinden korkması, kaygılanması.

    filme göre fando duyguları temsil ediyor ise, o çok sevdiği davulu bir kalp olarak düşünelim. lis de aklı temsilen, o sürekli üzerinde durduğu çekişli araba ise mantıktır. düzdür, görünendir lis.

    fando'nun lis'e karşı sergilediği tavırlar ise kalbimizin sesini dinlememizdir. lis, iç karartıcı sözler sarf ettikçe, fando da bir o kadar baskın olmaya çalışır, bazen kaçar; duygularımız, çoğu zaman gerçekleri görmemize engel olur.
hesabın var mı? giriş yap