• +90 kanalı tarafından geçen hafta paylaşılan şu videoda tanıdığım gazeteci.

    yeğeni setenay'ın yerinde olmak isterdim; altı adet dayım var, hepsini toplasan kedimin boku etmiyor. erkek kardeşi hayrettin eren ben doğduktan iki ay sonra göz altında kaybolmuş. çok tuhaf hissettim. ne hayatlar var be diye düşünüyor insan.

    kitabından yeni haberdar oldum, en kısa sürede okuyacağım.
  • 1964'de istanbul'da doğmuş, gazeteci ve disk basın iş başkanı.
    kayıp bir devrimin hikayesi: bir zamanlar hasköy'de kitabı ile kendisini tanımış ve bu kadar geç tanımanın utancını hissetmiş biri olarak kendisine, hasköy'e, 'o zamanlar'a duyduğum hayranlığı ifade etmenin bir imkanı yok. geçmişi ve cumartesi annelerini saygıyla selamlıyorum.
  • kaleme aldığı "kayıp bir devrimin hikayesi bir zamanlar hasköy'de" kitabını aldım. oldukça akıcı üslubu olan kitabı bir solukta okudum. o zaman faruk eren'in kim olduğunu anladım. çocukluk arkadaşım gözlük hayri'nin en küçük kardeşiydi. bizden çok küçüktür. onu marko bakkal'ın önündeki meydanda sarı bir çocuk olarak koşuştururken hatırlıyorum.

    önceleri terzi kasım sokaktaki üç katlı bir evde otururlardı. sonra oturdukları evin arka tarafındaki arsaya bir gecekondu yapmışlardı. hasköy'ü ve keçecipiri mahallesini çok esaslı anlatmış. doktor nişli'yi bile hatırlaması enteresan. çünkü doktor nişli faruk daha çok küçükken israil'e göç etmişti. benim de çocukluğumun geçtiği bu mahalleye dair anlatımları için çok teşekkür ediyorum kendisine. film şeridi gibi hepsi gözümün önünden bir kez daha aktı...

    yaşamımda ilk kez salça sürülmüş ekmeği faruk eren'in annesi elmas teyzenin elinden yemiştim. çünkü bizim evde böyle salçalı ekmek yeme alışkanlığı yoktu. sokakta oynayan çocuklarına salçalı ekmeği verirken yanında biz varsak bize de verirdi. elmas teyze annemin arkadaşıydı. annem çorapların yan tarafına iğne ile nakış yapardı ve bunu iş olarak yapmasına elmas teyze vesile olmuştu. 39 yıl kayıp oğlunu arayan, cumartesi annelerinin simgesi haline gelen elmas teyzeyi geçen yıl kaybettik.

    kısaca kitaba dair bir iki cümle söylemek arzusundayım. faruk anlattığı bir çok şeyi duyumlar ile oluşturduğundan bazı hatalar da kitapta var. mesela 1975 yılında kasımpaşa'da aydınlıkçılar tarafından kurulduğunu söylediği derneği aydınlıkçılar kurmamıştır. bu derneğin tam ismi "kasımpaşa halk dayanışma birliği derneği "olup kuruluşu sırasında chp, tsip, pda ve hiç bir etkin siyasal gruba bağlı olmayanların ortaklaşa katılımı ile kurulmuştur. ilk başkan yusuf talan isimli bir inşaat işçisidir. daha sonraki süreçte aydınlıkçılar ikinci yönetim kurulunda çoğunluğu sağlamışlardır. bu kez başkanlığa orhan benlioğlu gelmiştir. bunu özellikle örnek verdim. çünkü kitabın girizgah kısmından sonraki bölümlerde siyasal olgu ve olaylar yer almaktadır.

    1971 12 mart döneminden sonra yeniden toparlanmaya çalışan halkın aydınlatıcı güçleri üzerinde kışkırtmalar, ötekileştirmek dahil bir yığın projeler yaşama geçirildi. buna bağlı olarak halkın aydınlatıcı güçleri ile halkın arasını bozmak, açmak amaçlı ne gerekiyorsa yapıldı. bunlar, kullanılan dil, üslup, düşünce ve eylemden tutun da benzer bir çok şey yaşamın her alanında yaygınlaştırıldı. aynı mahallede büyüyen çocuklar bir birine düşman edildi. aynı evin kardeşleri bir birine düşman edildi. bunlar güya siyasal teoriler, etkinlikler ile çokça yapıldı. bu açıklamayı şunun için yapıyorum. kitabın içinde aynı muhitin çocukları için "faşist" deniliyor. hatta bir kısmı için "sıkı faşist" deniliyor. oysa o denilen çocuklar ile hayri dahil ben dahil hepimiz geçmişte ne oyunlar oynadık, aynalıkavak müzesi olan sarayın bahçesinden ne meyveler aşırdık. haliç'te kalafat yerinde beraber denize girip yüzdük. peki genel olarak annesi ev kadını, babası işçi olan bu arkadaşlarımız nasıl "faşist" oldular? "faşist ne demektir?", "faşizm nedir?" işte bunlar içi boş, anlamını yitirmiş kelimeler olarak devrimcilerin diline ve gönlüne serpildi. hedef gösterildi o çocukluk arkadaşlarımız. aynı şekilde milliyetçi olan gençlere de devrimciler için; "bunlar kömünist, bunlar allah tanımazlar vs." söylemleri serpildi. karşılıklı silahlar çekildi. halıcıoğlu postanesi'nde çocukluk arkadaşımız hüsnü tepe mhp'li olduğu için kurşunlanıp öldürüldü. hemen üst sokağımızın çocuklarından kubilay da devrimci olduğu için genç yaşta öldürüldü. ülkemizin gençleri ikiye ayrılıp bir birine düşman edildi. bu iş tırmandırılıp 12 eylül faşist darbesi yapıldı. evet faşizm kapitalist döneminin büyük sermayesinin bir ürünüdür. kapitalist bunalımın derinleştiği koşullarda isçi sınıfının örgütsel yapısını parçalamak için oluşturulan ideoloji ve bu ideolojiye bağlı eylem ve eylemciler faşizm ile ilişkili olabilir. bu bilince ermeden yarım yamalak propaganda ile devşirilen kişileri ayrı tutmak gerekir ve halk adına kazanmak gerekir diye düşünürüz.

    böl, parçala, çete haline getir, halk ile bağlarını kopart ve zayıflat. sonra da yok et mantığı ne yazık ki geçmişte egemen kılındı. tarihi süreçte bir çok gencimiz böyle katledildi. faruk eren o rüzgar etkisi ile kanımca yanlışlara sıcak bakmaktadır. kitapta bahsedilen migros malzemelerini gasp etmek de yanlış eylemlerdendir. devrimci önderlerin işi halkın siyasal iktidara gidebilmesi için doğru eylemleri yaşama koymalıdırlar. bu meyanda kitapta eleştirebileceğim çok şey var. gerçi bu konuları hayri ile de zamanında konuşmuştuk. anlaşamamıştık. keşke anlaşabilseydik...

    en büyük yanlış sevgili çocukluk arkadaşım gözlük hayri'nin işkence ile yok edilmesidir. bunu yapan da devlet içindeki "faşist 12 eylül çetesidir".

    çok uzattım belki ama söylenecek çok çok şey var...

    faruk eren kardeşim kitap için tekrar çok teşekkür ederim.
hesabın var mı? giriş yap