• feniçka, andreas-salomé’nin alman oyun yazarı franz wedekind’le yaşadığı, daha sonra alban berg’in lulu adlı operasının librettosuna da konu olan bir deneyime dayanır. geleneksel cinsiyetler arası ilişkileri pek umursamayan, isviçre’de doktorasını yapmış moskovalı bir kadının bir erkek psikoloğun gözünden anlatılan hikâyesidir. anlatıcı yapıtın akışı içinde feniçka’yla dostluğunu ilerletirken, kadınları her daim belli şablonlar içinde; ya erkek avcıları ya da salt zihinsel kapasiteleriyle öne çıkan cinsiyetsiz varlıklar olarak değerlendirmekten vazgeçip, insan olarak görmeyi öğrenir.
  • (bkz: lou andreas-salome) tarafından yazılan türkiye iş bankası yayınları tarafından türkçe'ye kazandırılan, orijinal ismi ise fenitschka olan eserdir.
  • "kadınları salt insani zenginlikleri içinde kavramanın, hep cinsiyetleri açısından bakmaktan, hep yarı şematize ederek görmekten kaçınmanın bu kadar zor olması ne tuhaftı. insan kadınları ister idealize etsin ister şeytanileştirsin, her durumda erkeğe bağlı değerlendirip basitleştiriyordu. belki de kadına adeta bir sfenks karakteri yüklenmesinin temelinde büyük ölçüde, erkeğinkinden hiç de geri kalmayan eksiksiz insaniyetinin bu ağır basitleştirmeyle örtüşmemesi yatıyordu."
  • çevirisini ilknur igan’ın yaptığı lou andreas-salome kitabıdır.

    tante rosa'yı okurken neler hissettiysem benzerini bu kitapta da hissettim. dönem itibariyle koşulların farklılığını göz önünde bulundurduğumda feniçka asla yabana atılamaz ama tante rosa canımızdır.

    --- spoiler ---

    kitap max werner'in fenya'ya daha doğrusu üniversite okuyan kadınlara ön yargısıyla başlıyor. feniçka'nın hiç tanımadığı bir erkekle gece yarısı tartışması ve bu sırada gösterdiği rahatlığı ya da davet ettiğinde max'ın oteline gelmeyi kabul etmesinin uygunsuz olduğunu düşünen bir erk ile karşı karşıya kalıyorsunuz önce. hatta kadınların bilimle uğraşmasının sebebinin aslında kadın cinsinin geriliği ve erkeklerin yüzlerce yıl önce bulunduğu yere kadınların ancak gelmiş olduğunu düşünmesi falan tüy dikiyor üzerine. fakat karşılıklı diyaloglar ve olaylar üzerinden yapılan çıkarımlar ile platoniklik ve dostluk seyrinde olası bir ilişkileri oluyor.
    --- spoiler ---

    olay örgüleri kuvvetli mi, kesinlikle değil. ama amaç zaten olayları basit tutarak diyalogları yoğun bir şekilde ön plana çıkarmak. olaylar araç niteliğinde. iyi ki de öyle.

    kitabın özeti niteliğinde bir cümle var. daha doğrusu buraya alıntı yapılabilecek nice paragraf var. ama ben şunu bırakıp gideceğim.

    "kız, dünya ve insanlar hakkında çok şey biliyor olmalıydı, ait oldukları çevrenin iyi korunmuş kızlarının bildiğinden çok daha fazlasını."
  • yaşadığı toplumda ‘mahalle baskısı’ kavramına maruz kalan bir kadın feniçka. kendi haklarının farkında ve özgürlüğüne önem veren, düşünen bir kadın. incecik bir kitapta anlatılan bu hikaye bence bir çırpıda okunabilir.

    -alıntı geliyor-

    “-fakat çok temel bir şeyi unutuyorsunuz feniçka. çoğu durumda genelgeçer görüş suçun sadece yarısından sorumludur. çünkü diğer yarıya baktığımızda, bütün gizli şeylerin doğası gizli kalma isteğini de barındırır; yabancı gözler ve kulaklar karşısında açığa çıkmaları güzelliklerini en hassas noktasından zedeler. mesela bazı hassas insanlar resmi nikah yüzünden evliliğe de tepki duyarlar; aşkın bu tür farklı bir biçimde, herkes tarafından onaylanması gerekmeyen bir biçiminde ortaya dökülen şeyler ne kadar az olurdu.”

    fenya büyük bir dikkatle dinlemişti.

    -evet, erkekler meseleye böyle bakabilir; onlar ki, her şeye hakları vardır ve bir şeyi gizlemeleri için kendi içsel nedenlerinden başka bir gerekçe söz konusu değildir. fakat bizim için durum farklı. bunu biz de hissediyoruz belki - sizlerden çok daha hassas ve ürkek biçimde de olsa- fakat biz kadınlar, gizliliğe ihtiyacımız olduğuna inandığımız için korkaklığın üstümüze düşen hayalini de hissediyoruz. böyle bir gizliliğin nedeni hassasiyet değil, diğer insanlara karşı duyulan korkuymuş gibi görünüyor; böylece, açık davranmamız halinde tüm hayat görüşleriyle bizi lanetleyecek olan insanların bizi sayması ve onurlandırması durumunda da aşağılanmış oluyoruz.”
  • garip bir karşılaşma ile başlayıp tabuları yıkan iki bireyin öyküsü.

    feniçka, moskovalı doktorasını yapmış, güçlü, kendi ayaklarının üstünde erkeklerin olağan/sıradan kadınlarının dışında hareketleri ile erkeğin cinsiyetini yok sayıp bireyselliği ön planda tutan döneminin ötesinde bi kadın.

    max werner, kadını aşağılamayı normal gören, küçümseyen bir psikolog. ve kesişen yollar değişen düşünceler, bireyler...

    kitabın yazıldığı dönemi düşündüğümde başarılı bir eser. ancak kendi değerinin farkına varan bir kadın için sıradan bir kitap aslında. genede okunmalı. özellikle de bazı kesimlerin farkındalığı için.

    (bkz: lou salome)

    --- spoiler ---

    bu dünyada bizi özgürlüğe yaklaştıran tek bir şey varsa o da zihinsel çalışmalardır.

    --- spoiler ---
  • lou andreas salome'den okudugum ilk kitapti. ama su siralar gercekten de ihtiyacim olan kitapmis. ıcinde kendimden ve toplumdan o kadar seyler buldum ki. bazi dusunceler aradan onlarca yil gecse de ayni kalabiliyormus demek ki insanlarda. feniçka bana bunu hatirlatti. kitabi bitirdigimde 'vay be bu kitap gercekten bana bir seyler katti' diyebildim. belki de karman corman dusuncelerimi biraz olsun toparladigimi hissettirdigindendir. ve belki inanmayacaksiniz ama kitabi baya heyecanla okudum. feniçka ile max werner in tartismalarini, neler dusunduklerini, fenickanin tercihlerinin neler olacagini merakla bekledim.

    okuma seklimize ve ihtiyacimiza gore incecik cok bos bir kitap gibi gozukme potansiyeline sahip olsa da arkasinda cok temel psikolojik ve sosyolojik analizler yattigini dusundugum kitaptir ayni zamanda.
  • orijinal adı fenitschka olan bu eser, dönemin en özgür kadını (bkz: lou andreas-salome)
    tarafından yazılmıştır.

    ''bu dünyada bizi özgürlüğe yaklaştıran tek bir şey varsa o da zihinsel çalışmalardır.''
  • kitabı şekil ve konu itibariyle iki kısımda incelemek istiyorum.

    konusundan başlayacak olursak feniçka adlı bir genç kızımız var. bu kızımız kendi yaşıtlarından ve bulunduğu toplumdan farklı zihniyeti olan biri. ve düşüncelerinin sadece düşünce olarak kalmasını istemeyen, inandığı şeyi yaşayacak kudrette fakat bunu bulunduğu toplumdan saklamak zorunda kaldığı için de müthiş bir rahatsızlık duymakta. kitap da buraya parmak basıyor aslında, bir şeyi gizli yaşamanın kişiye ıstırap verdiğini ve o şey ne kadar yasaklanırsa yasaklansın bir şekilde belki de daha korkunç bir yansımayla ortaya çıkacağını ve tüm bunlara neden olan toplumun bazen korkunç olduğuna dikkat çekmeye çalışıyor. bu düşüncelere sen katılıyor musun derseniz 'kesinlikle' demezdim. çünkü toplum ve onun kurallarının her zaman yararsız olduğunu düşünmüyorum. ve her şeye kolayca fırsat verildiğinde önü alınamaz sonuçlar doğuracağını tahmin edebiliyorum. toplum "kurunun yanında yaş da yanar" mantığıyla kendi doğrularını insanlara dayatsa da buna kar zarar oranıyla bakılması taraftarıyım. bu nedenle kısmen haklı diyebiliyorum yazara.

    üslup ve dil olarak kitabı yeterli düzeyde buldum. özellikle diyaloglar çok kaliteli yazılmıştı. max ve feniçka arasındaki felsefi tartışmaları okumak çok keyifliydi. kitabı bir hikaye olarak değerlendirdiğimizde giriş gelişme kısımları her ne kadar tatmin etse de sonuç bağlanamamış gibiydi. bu nedenle şekil olarak çok iyi değil fakat yine de okunabilir bir kitap olduğunu düşünüyorum.
  • ben olayı feniçka tarafından değil de max werner tarafından görmeye çalıştığımda kitabın adı zihnimde değişip (bkz: nasıl meriç oldum: berkecanların kısa tarihi) oluveriyor.
hesabın var mı? giriş yap