• (bkz: kucuk prens)
  • fatih erdogan'ın cocuklar için hazırlandığı halde büyüklerin de çok hoşuna gidecek kitap dizisinden bir minik kitabın adı.
  • aşağı yukarı "ulan bu kadar da atılmaz" anlamında kullanılan bir kalıp
  • metis yayınlarının 2018 yılı için hazırladığı ajandanın adı.
  • metis yayınları, acaba 2018 yılı ajandasına almış mıdır aşağıda paylaşacağım şeyi?..

    eskiden destan anlatıcıları vardı memleketin her bir köşesinde. bunlar, kimi zaman, anlatacakları esas hikâyeye başlamadan önce, bir girizgâh olsun diye, absürtlüklerle dolu bir yalan sağanağı boşaltırlardı dinleyicilerinin üzerine.

    işte, bir zamanlar kozan'dan ali kütükoğlu'nun köroğlu destanına başlamadan evvel anlattığı hikâye de buna bir örnek...

    "var varanın, sür sürenin, destursuz bağa girenin zopa yemesi çok olur. o yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan.

    heybenin gözünden camuz danası düştü. eşeğe binip deveyi kucağına alan ağalar, bu da mı yalan?

    vaktiyle biz dört kardaş idik. her türlü özür bizde mevcut idi: kör, topal, sağır, çolak. o kadar zengin idik ki üf üf allah, sivri külah, geçmez paradan başka bir şeyimiz yoktu. o kadar malımız var idi ki hesabını ancak allah bilirdi. âlemin malı evimizin önünden geçer, içinde bir osuruklu danadan başka bir şeyimiz yoktu. zır zır avara idik. avaralıktan günümüz geçmezdi.

    ben dedim ki 'gidelim bir keklik avı yapalım.' geçmez paramızı aldık, tüfekçinin yanına vardık. tüfekçinin üç tüfeği var; ikisi kırık birinin çakmağı yok.

    geçmez parayı verdik, çakmağı yok tüfeği aldık. yüksek bir dağın başına av için çıktık. sağır kulağını yere verdi, dinlemeğe başladı. 'ne o bre?' diye sordum, 'kulağıma keklik sesi geldi' dedi.

    kör kardaş dedi ki, 'ben kekliği gördüm, taşın başına çıkmış oturuyor. tüfeği bana verin, nişan alayım.' tüfeği köre verdik, nişan aldı, tetiği çekti, tüfek tıkıladı, keklik taştan aşağı düştü. topal koşa koşa kekliğe seyirtti. çolak, kekliği kesti. çıplak koynuna koydu, kaçtı, kova kova tuttuk, kekliği elinden aldık.

    eve geldik. evde üç kazanımız vardı. ikisi kırık, birisinin dibi yok. dibi yok kazana kekliği koyduk. altmışımız çalı çekti, yetmişimiz altını yaktı. kekliği üç gün üç gece pişirdik. dördüncü gün ekmeği yok sofrayı yere attık. elimiz gördü ise ağzımıza bir lokma dahi girmedi."
  • şu son yıllarda gördüklerimiz bizde bir şeyi kırdı. bu şey, insanın güvenidir; o güven ki, insanlığın dilini konuştuk mu bir başkasından insanca karşılık göreceğimize inandırdı bizi. gözlerimizin önünde yalan söylediler, insanı küçülttüler, öldürdüler, sürdüler, işlencelere soktular. ve hiçbir kez, bunu yapanlar, yaptıklarının kötü olduğuna inandırılamadı. çünkü, kendilerine güveniyorlardı. çünkü, soyut bir kafa, yani bir ideolojinin adamı başka bir şeye inandırılamaz. ‘korku çağı’
hesabın var mı? giriş yap