• istanbul'un işgali sırasında görevli fransız komutan.
  • "alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste" atasözümüzün ve de "etme bulma dünyası" tabirimizin en güzel kanıtı zavallı general. (zavallı dediğime bakmayın , oh olmuş pezevenge) biraz uzun ama en başından anlatmak lazım:

    naciye sultan, atatürk'ün evlenme teklifinde bulunduğu, ancak, padişah kızının "ben o kısa boylu zabite varmam" dediği sultan. uzun boylu enver paşa'yla evlendi de, ne oldu ! kimbilir, atatürk'le evlenseydi, belki de tarihin seyri değişir, osmanlı, alman'lardan yana savaşa girmezdi. "tarih sizi asla affetmeyecek..." beyaz atlı fransız mareşali !!!

    anadolu'da türk kurtuluş savaşı başladığında istanbul, müttefiklerin (fransız, ingiliz ve italyan) işgali altında bulunuyordu. makedonya cephesini yaran ünlü fransız mareşali franchet d'espèrey'i
    istanbul'a getirtirler. işgal kuvvetleri kumandanlığı'nın fransız temsilcisi yaparlar.

    buraya kadar olanlar hemen hiç bir önem taşımaz. ancak, bu megalomanyak türk düşmanına bir de operet artistleri gibi bir rol biçtiler. galata rıhtımından karaya ayak basan bu mareşalin altına bir beyaz at çektiler, türk bayrağını yere serdiler. fatih'in de istanbul'a bir beyaz at üzerinde girmesini telmih etmek için atın özellikle beyaz olmasını sağlamışlardır.

    istanbul sokaklarında hemen hiç bir türk yoktur. kazara fesli bir türk ortalarda göründüğünde hırsla üzerine atılıp birkaç saniye içinde üstünü başını lime lime edip parçalamaları işten bile değildir...

    işte bu manyak d'esperey, istanbul'u bir uçtan öbür ucuna at üstünde dolaşarak taksim'deki fransız büyükelçiliği binasına gider. bütün cadde-i kebir (istiklâl caddesi) boydan boya işgal kuvvetlerinin bayrakları ile donatılmıştır.

    ayrıca caddenin her iki tarafında toplanan istanbul'un ermeni, rum vesair azınlık halkı tarafından bağırılan "yaşasın fransa, yaşasın ingiltere, yaşasın france d'esperey!.." sedaları çın çın ötmektedir. kucaklarındaki çocuklarına kadar cümbür cemaat bütün türk düşmanları sokaklara dökülmüş, fransız mareşali'nin şovunu izlemektedir. manzaraya azamet katmak için de atının her iki yanında gemini tutan iki müstemleke askeri yol boyunca mareşal'in atına refakat etmektedir.

    naciye sultan sokağa atılıyor:

    bu manyak, kendisine oturacak mekân olarak da dolmabahçe sarayı'nı uygun görmüştür. ingilizler onu bu sapık arzusundan vazgeçirmek için bir hayli ter dökerler. bu defa türklerin son başkumandan vekili olan ve o sırada türkistan'da ruslarla savaşmakta olan enver paşa'nın baltalimanı'ndaki yalısını seçer. yalının bütün eşyaları yerinde bırakılmak şartıyla buraya yerleşir. henüz yeni doğum yapmış olan enver paşa'nın haremi naciye sultan, altına bir şilte bile almasına izin verilmeden sokağa atılır.

    bu yalıya yerleştikten sonra da osmanlı devlet geleneğindeki bir usulü fransızcaya uygulayarak her gün sabah, öğle ve akşam yalının rıhtımında askeri bandoya fransız millî marşı marseillaize'yi çaldırır. çünkü osmanlı sarayında her gün üç nöbet mehter çalınmaktadır.

    o günlerde istanbul'da yayınlanan günlük gazetelerin en büyüğü ve en ünlüsü olan hadisatın başyazarı olan süleyman nazif de bu mareşal'in beyaz at üzerinde istanbul'a girişini eski şehremaneti meydanında görür, büyük bir acı ve kızgınlık içinde gazetesine gider ve olayı protesto eden ünlü "kara bir gün" makalesini yazar.

    oysa fransızlar işgal aleyhinde en ufak bir tepkinin bile basında yer almaması hükümete süleyman nazif'in derhal yakalanarak kendilerine teslim edilmesi için emirler yağdırılmış, ültimatom verilmiştir. süleyman nazif kendi ayağı ile sansaryan hanı'ndaki emniyet müdürlüğüne giderek teslim olur. kendisini teslim almak istemeyen emniyet müdürünün bütün yalvarmalarına rağmen gizlenmez. süleyman nazif'in müdüriyette olduğunu öğrenen ermeni ve rum halkı derhal müdüriyet binasını sararlar. olaylar
    büyümektedir.

    bu arada ünlü bir fransız dostu olan ve fransa'da da oldukça tanınan bir osmanlı paşası da mareşal nezdinde girişimde bulunarak durumu yatıştırmayı başarır. gerçekten de süleyman nazif'in fransızcadan çevirdiği pek çok yayınlanmış eser vardır. mareşale bunları göstererek onu yumuşatırlar. mareşal; "-peki, bu adam çılgın mı? işgal altında olduklarını bilmiyor mu? bu adamla tanışmak isterim..." der.

    süleyman nazif mareşalle konuşur. ona "tarihin sizi affetmesini temenni ederim, bunu yapmamalıydınız. biz asırlarca fransız kültürüne ve fransa'nın büyüklüğüne inanmış ve fransızcayı millî kültürümüze katmış bir milletiz. tarih sizi affetmeyecek" der. olay da hadisat gazetesinin kapatılması ile sona erer.

    allah bu fransız mareşaline uzun bir ömür nasip etmiştir. akademiye üye seçilmiş ve 2. dünya savaşını da görmüştür. l'illüstration dergisinde bu adamın alman orduları paris'e girerken kaldırımlar üzerinde ağlarken çekilmiş bir fotoğrafını görmüştüm. paris'in işgalinin hemen ertesi günü alman işgal kuvvetleri kumandanı france d'esperey'in konağını kendisine mekân olarak seçmiş ve konaktan hiç bir eşya almasına izin vermeden mareşal'i sokağa artırmıştır. yaşadığı korkunç olaylar sonucunda oldukça büyük bir
    kedere kapılan mareşal felç geçirir.

    o günlerin paris'i saldırıya uğrayan bir alman erine karşı yüz rehinenin kurşuna dizildiği günleri yaşamaktadır. mareşal'e hiç kimse sahip çıkma cesaretini gösteremez. ortada kalır. çok kısa bir süre sonra da ölür. yanında bulunan oda hizmetçisi sonradan gazetecilere mareşalin son sözlerini nakleder. mareşal son anlarında şunları sayıklamıştır:

    "-un journalist turc, m'avait dit deja!.." (bir türk gazetecisi bana bunu söylemişti!..)
  • ''bu jön türkler ne olursa olsun miskin ihtiyar türklerden çok daha dinamik ve inançlıdır.'' demiş milli mücadele kadrosu için.
  • kim ne derse desin istanbul'a fatih gibi giren, balkan cephesinin muzaffer komutanıdır. bazılarının zannettiği gibi mutlak türk aleyhtarı değildir. anadolu'da başlayan milli mücadele için sarfettiği sözler şudur: "bu genç türkler her şeye rağmen türk halkının dinamizmini temsil ediyor ve geleceği bunlar inşa edecek, ihtiyar türk takımından iş çıkmaz."
  • ingilizler'in tabiriyle azgın frenk. istanbul'a beyaz at sırtında girmek için limanda beyaz at getirilmesini bekleyen bu tipleme, kalmak için de vahdettin'in takıldığı dolmabahçe sarayını istemiş. lan bokunu çıkartma gibi bir cevap almış olacak ki, sonradan enver paşa'nın malikanesine yerleşmiş.
  • 1856-1942 arasında yaşamış fransız komutan.

    o sıralarda fransız sömürgesi olan cezayir'de doğdu. asker olan babasının izinden giderek asker oldu. 1. dünya savaşı öncesinde hindiçini , çin ve fas'ta görev yaptı.

    1. dünya savaşı'nda charleroi savaşı'nda elde ettiği başarılardan sonra hızla yükseldi. 1918'e kadar fransa'da "batı cephesi" olarak bilinen ana savaş bölgesinde çeşitli noktalarda görev yaptı. bu yılda almanlar karşısında aldığı bir yenilgi sonrasında bu cepheden alınarak balkanlar'a selanik'e gönderildi. balkanlar'daki görevlerinde başarılar kazandı.

    15-29 eylül 1918 tarihleri arasında yunanlılar, fransızlar, sırplar, ingilizler ve italyanlardan oluşan bir itilaf ordusunun başında başarılı bir taarruzu yöneterek bulgarları ağır bir yenilgiye uğrattı ve bulgaristan'ın savaştan çekilmesine yol açtı.

    bulgaristan karşısındaki başarısı sonrasında balkanlar'ın büyük bölümüne hakim konuma gelerek (avusturya macaristan ordusundan geriye kalanlarla çarpışarak) macaristan'a kadar ilerledi.

    8 şubat 1919'da beyaz bir at üzerinde işgal kuvveti komutanı olarak istanbul'a girdi. bu hareketiyle bir yüzsüzlük yaparak fatih sultan mehmet'in istanbul'u fethinde istanbul'a girişini taklit ediyor ve böylece kendince bu şehirde osmanlı egemenliğinin sona erişini sembolize etmeye çalışıyordu. hatta atıyla yere serili türk bayrağı üzerinden geçmek gibi bir şerefsizlik de yaparak istanbul halkının büyük öfkesine yol açtı. bu harekete olan tepki de kurtuluş savaşı'nı ateşleyen faktörlerden biridir.

    1919'da macaristan sovyet cumhuriyeti 'ne karşı askeri operasyonlar yürüttü. romanya ordusunun bu cumhuriyeti mağlup etmesinde rol aldı.

    1921'de mareşal rütbesine terfi ettirildi. ayrıca sırplar tarafından da kendisine "feldmareşal" muadili bir ünvan olarak "voyvoda" ünvanı verildi. 1930'da etiyopya kralı haile selasiye'nin taç giyme töreninde fransa'yı temsil etti.

    siyasal görüş olarak milliyetçi bir monarşist olan d'esperey'in fransa'ya olan bağlılığının monarşizm bağlılığına daha ağır bastığı söylenir. 1942'de ölmüştür.
  • süleyman nazif gibi milli hisleri pek tayzikli bir edebiyatçıya "kara bir gün" makalesini yazdıran fransız generali.

    bu gavat istanbul'a girerken, rumların teşvikiyle, tıpkı fatih gibi, beyaz bir at üzerinde, surlardan geçmesini isterler. bunun da canına minnet tabi, hemen kabul eder. beyaz at üzerindeki seyahati epey uzun sürer şehir içinde. süleyman nazif, kara bir gün makalesini öyle bir mahzunluk ile yazar ki, bugün bile okununca insanın tüyleri diken diken olur.

    bugün terör, savaş diye ağlayan fransızlara sormak gerek, "generalinizin istanbul'da, beyaz bir at üstünde ne işi vardı?"diye. bir dr düşünüyorum da, bugün savaşılsa, türkiye işgal edilse, fransızın ingilizin teki gelse böyle, yabancıya ne hacet? bizim ülke ve vatan düşmanı bazı yerliler, o askerlerin postallarını öperler. o zamandan bu zamana, vatan haini çoğaldı nasılsa memlekette.
  • istanbul'a beyaz bir atın üzerinde girip egosunu, fatih figürü ile tatmini bir tarafa, ordularının başında olan enver paşa'nın yalısındaki eşi naciye sultan'ı sokağa atmış ve yalıya yerleşmiş. sonraları hayat ona, bir samanyolu tv dizisi kadar ibretlik ders vermiş; ikinci dünya savaşından sonra paris'i işgal eden alman subaylar birinci dünya savaşındaki kahramanlıklarıyla efsane olan, itibar sahibi komutanın konağına yerleşip, onu sokağa atmışlar.

    üstelik işgal yıllarında istanbul'da boş durmamış, yine enver paşa'nın kurdurduğu foto film komutanlığının çektiği bir de film sansürlemiş. 1919 yılında çekilen mürebbiye filmi, filmde hikayesi anlatılan fransız angel karakterinin, fransızları itibarsız gösterdiği gerekçesiyle sansürlenmiş. sinema tarihimizin ilk sansürlenen filmi ve ilk sansürcüsü olarak da tarihe geçmiştir.
  • atatürk’ün “sirk göstericisi” dediği fransız soytarı.

    d'esperey'in maskaralığı mustafa kemal paşa'ya anlatılmıştı. mustafa kemal paşa, olanları dikkatlice dinledi ve sonra bir sigara yaktı. kaşları çatıktı. yüzündeki ifade olanları iğrenmekle karşıladığını gösterir gibiydi ve şöyle dedi:

    “adam asker değil sirk göstericisi. beyaz at ha... beyaz at... akılları sıra fütühat hayalindeler. fransızlar da zamanı gelince bu hayallerinin nelere mal olacağını anlarlar...”

    taylan sorgun - ortadoğu gazetesi
  • bu at yarrağının istanbul’a muzaffer roma imparatorlarını andıran girişinin videosu var, beyoğlunda at üzerinde etrafındaki insanların yunan bayraklarıyla bunu karşıladıkları videoyu youtube’da bulabilirsiniz.

    insan izleyince atatürk ve silah arkadaşlarına bir kez daha minnet ediyor. istanbul’u fetheden fatih’tir ama bu güzel şehri işgalden kurtarıp tekrar türk şehri yapan da atatürk’tür.

    istanbul işgal altında, ingiliz ve fransızların yönetiminde bu fransız komutan olacak sik kırığı lavukların emrindeydi işte 1918-1923 yılları arasında. biraz tarih okuyup atatürk’ün değerini daha iyi anlamak lazım.
hesabın var mı? giriş yap