• en güzel borç çeşidi. minnet duyan insan yüreğinden yağmasa da akar iyiliği dokunan tarafa. öyle bir duygu. rengi bence turuncu...
  • kapanmasi neredeyse imkansiz bir borç.. ne yapilsa biraz eksik kalan..
  • geri ödenmesi pek kolay olmayandır. öyle anlar olur ki; bir şarkının *sözlerini yaşattırır. yetmez bir ömür ve bin ömürlük sevgilerle ödeyesimiz gelir borcumuzu. ''belki imkansızdır ödemek '' diyerek, elde olan bir ömürlük sevgilerle borcun, asgari ödemesini yapabiliriz yalnızca.
  • vakti zamanında, çernişevski'nin bir kitabında ilk defa rastladığım bir tanımdı. benim için gönül borcu, insanı tutsak eden, sürekli birilerine ya da bir şeylere "minnet" duymasını sağlayan bir şey, bir tür haletiruhiye değil. özlem duyulan eskinin, insan erdeminin güzelliğini, vefayı tanımlayan ve hayatımızda olup bitenleri "tesadüf", "şans" vb "ilahi" kudrete ya da kadere bağlamayıp kolektif olanın gücünü, insan dayanışmasının iyiliğini anlatan bir histir. tutsak etmez, ehlileştirmez, minnetin boyunduruğuna sokmaz, aksine kendinizi hatırlatır ve sağaltır.
  • ödemesi belki de en zor olan borç.

    insanı en çok zorlayan alacaklısı kapına dayanmasa da insanın içine hep sıkıntı vereninden hem de.

    adil değil nasıl ödeneceği, ne ile ödeneceği, miktarı bile belli değil. her şey alacaklının insafına kalmış. oysa nasıl ödeneceği konusunda makul bir anlaşma yapılsa borçlu kalmanın, nasıl ödeyeceğini bilmemenin o iç yakan acısından vicdan azabından pişmanlık indirimi de uygulansa öylesi daha adil olmaz mı?

    kalp taşınmaz olsa üstüne kanuni ipotek koyarak borcunu güvence altına alabilse alacaklısı, sözleşmesi olsa senin yükümlülüklerin, karşı tarafın yükümlülükleri, mutlaka yapılması gerekenler, kati surette yapılmaması gerekenler yazsa daha kolay olmaz mı hayat?
  • en büyük sorunu alındığı anda bilinmemesi olan borç çeşididir. bu nedenle; taşınması, ödenmesi en zor olan borç çeşididir.
  • (bkz: teşekkür)
  • hatır borcudur da aynı zamanda. ince düşünen insanlarda görülür.

    bizim kurumun en eski elemanı şoför, elimiz ayağımız aynı zamanda. ramazan koş diyoruz yetişiyor. neyse, bizim aramız da çok iyidir ramazan ile. eylül ayında ben taşınmak için ev bakarken onun evin oralara da baktık tuttuğum ev de ramazan'a yakın denk geldi, komşu olduk. konuşurken işte çocukları, karısı, rakıdır mezedir konuşurken hayallerini dinliyorum hep, kumburgaz'da bir arazi alacak, pirefabrik ev konduracak üzerine. yanına ufak bi rakı açıp balık tutacak tüm gün, kızları da etrafında olacak hep “eşşek sıpaları çok çabuk büyüdüler, uyuduklarında sevebiliyorum artık hocam!”
    neyse bir gün beni yine görüp kahve yapıp geldi yanıma hemen, “ hocam sadeydi dimi?” kahveleri içerken de karısının çok güzel sarma sardığını söyledi laf arasında “ ramazan deme, çok severim , ne zaman geliyorsunuz bana sarma sarıp oturmaya?” dedim, hocam ayıpsın laflarıyla konu öyle geçmişti.
    bu sabah bir mesaj geldi, şöyle, görsel

    kapıdan verip gidecekmiş, nişana gitmeleri gerekiyormuş vs, geldi neyse, beş kilo sarmış kadıncağız sarmaları, daha kapıda açtım yemeye başladım derken baktım yanında biri var, tanıştırdı, haha.
    arkadaşının arabasıyla gelmişlermiş, arkadaşının da elinde bir oyuncak ayı, bana hediye almışlar*
    ulan ramazan dedim, içimden ama. binbir teşekkür edip çıktım eve.

    o kadar tatlı ki kendince çöpçatanlık yapması, işi böyle evirip çevirmesi, konuyu bana açamaması falan, beni arkadaşına uygun görmesi, her şeyiyle inanılmaz güzel hikaye, kızamadım.
    kadın tüm gece oturup sarma sarmış, al sana gönül borcu hocam, dedi bana ramazan aslında “ hocam olur mu öyle şey afiyet olsun” derken.

    insanların hikayeleri var sözlük, dinleyelim.
hesabın var mı? giriş yap