• berbat bir his.

    patronuna hem "evet" dersin
    babana ses çıkaramazsın
    annene karşı acizsindir
    abine ablana bir şey olursa sana oluyormuş gibi gelir
    çocuğunun kılına zarar gelse ölmek istersin
    arkadaşlarına karşı sessiz olmayı seçersin

    biraz güçlü olsaydım neler yapardım kim bilir. öncelikle beni insan yapan özelliklerimi sildirirdim sanırım. nefret ediyorum bu şekilde yaşamaktan. kimsenin yiyemeyeceği bir bitki olmak isterdim ben. çınar ağacı olmaya gerek yok, minik bir bonsai olmak da görürdü işimi.
  • sigmund freud'un kızına mektubu:

    sevgili anna, en güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğun anlamına gelmez.

    fizik kurallarına göre: sırtını dayadığın bir nesne birdenbire giderse sende o yöne doğru devrilirsin. yani bunun güşsüzlükle alakası yok.

    sigmund freud
  • benim için yok olamamaktır. “çok uzaklaşmış olamaz” denilen kişi var ya, hah o benim işte. birileri gider, birileri kaybolur, birileri yok olur ama döndüklerinde beni hep aynı yerde ve hiç değişmemiş bulurlar. yok olmaya, kaybolmaya, terk etmeye gücümün olmaması ağır gelmiyor da kaybolanların nasıl olsa o bir yere kaybolamaz diye hareket etmeleri çok zoruma gidiyor. kendimi hep olur mu öyle şey çocuklar, ben hep evdeyim diyen firuze gibi hissediyorum.
    yok ol, yok ol, yok ol!
  • korkaklıktır... milim milim inşa edilmiş, saniye saniye yol alınmış, ince ince aralanmış bir ilişkiye korkakça sırtını dönmektir... plansız ve fütursuzca daldığı ilişki yumağına, çizmiş olduğu sözde güçlü karakter sahteliğinden sıyrılmaya çalışırken farkında olmadan gösterdiği rezilliktir... samimiyetin, sıcaklığın, bağlanmanın, arsız duyguların öncü esintilerinden bile korkup kabuğuna çekilmektir... kendi güçsüzlüğünün, korkaklığının, sinmiş hallerinin ve silik karakterinin ceremesini karşı tarafa yüklemeye çalışma hinliğidir... ve farklı biri olduğu umudunu, aslında herkes gibi olduğu gerçeğiyle doğrulayarak; bütün duyguları yerle yeksan etme acımasızlığıdır.
  • anlamı yaş aldıkça değişen hâl.

    on yıl kadar önce ağlamak güçsüzlüktü. sadece çocuklar ağlardı çünkü.
    sonra herhangi bir şeye kırılmak, alınmak, üzülmek oldu güçsüzlük. bu kadar hassaslık gereksiz değil miydi zaten?
    bir ara iradeli olamamak, bir ara da hedeflere ulaşamamak, başarısız olmak güçsüzlük göstergesiydi. yeterince akıl ve zekadan yoksun olmanın kanıtı gibi.
    şimdiyse güçsüzlük, istediklerini yapmaktan korkmak.

    bu konuda değişmeyen tek bir gerçek var, o da kimseye ama hiç kimseye göstermemek gerektiği.
  • sigmund freud kızı anna'ya yazdığı mektupta: "fizik kanunlarına göre sırtını dayadığın herhangi bir şey birden bire giderse, o yöne doğru devrilirsin. bunun güçsüzlükle alakası yok."
  • erkek erkeği anlar ve dost olabilir. erkek dostluğu olur, ama kadın dostluğu zor olur. dostluğa aykırı olan kadınlardaki bu zehirli veya yoğun güçtür. fazlasıyla güçlü olanın dostu olmaz, güçsüz olsa dost olamazdı. düşenin dostu olmaz pezevengi olur ya; kadın ya düşmemiştir, ya da pezevenk onun üstünde değildir. kadınlar bir sürü yerde çoğu zaman güçsüzlükten yakınırlar, ve fakat dipten dibe asıl korktukları güçlülükleri ve bu güçle ne yapacağını bilmemek olabilir. eh o kadar da zaaf oluversin. (bkz: kadın kadının kurdudur/@ibisile)

    "insanların ne garip tutkuları var. bütün tutkular aslında güçsüzlüktür." kemal tahir - yol ayrımı

    "güçsüzlükle kederin, güçle de sevincin hep bir arada olduğunu fark etmenin yaşamlarımıza katkısı sandığımızdan büyük olabilir; çünkü en azından tersinin, yani bu ilişkiyi fark etmemiş olmanın sakıncaları epeyce açıktır." çetin balanuye - spinoza'nın sevinci nereden geliyor

    (ilk giri tarihi: 4.8.2019)

    (bkz: güçlülük/@ibisile)
  • çok olmadığımız kesin
    çok olan tarafta değiliz
    çok olan tarafta olmayacağız
    türkiye’de kürt olacağız
    kürtlerde ermeni
    ermenilerde süryani
    gidip almanya’da türk olacağız
    hollanda’da surinamlı
    fransa’da cezayirli
    iran’da azeri
    amerika’da zifiri zenci olacağız
    çoğalan zencide mutlaka kızılderili
    israil’de filistinli
    köpeğin karşısında kedi
    kedinin karşısında kuş olacağız
    kuşun karşısında börtü böcek
    hakemler hep karşı takımı tutacak
    ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı
    çiçeklerden kamelya olacağız
    az kolumuzun tarafında
    solda olacağız
    bu itirazın ilk şartı

    solda da az olacağız
    devrimi çoğaltırken çünkü
    bir başka devrime hızla azalacağız
    bu da itirazın ikinci şartı.

    -nevzat çelik

    bu çirkin dünyanın güzel, iyi, erdemli ve zeki insanlarına selam olsun.
  • güçsüz mü?
    yoksa biraz gülünç müyüz?

    hızla kaldırıma çıkan bir araç, yeterken her şeyi sonlandırmaya,
    neden herkes ısrarla devam ediyor, dert yanmaya?
    hiçbir şey engel değilken yaşamaya.

    gerçek güçsüzlük, vazgeçiştir, hayattan.
    oysa sonunda, kimse kalkmaz, mezardan.

    güçsüzlük, bir şansının olmaması,
    veya yersiz bir sanrının zihne dolması,
    yaşama dair bütün beklentilerin sıfırlanmasıdır.

    beklentiler, kurduğumuz düşlerse,
    düşsüz yaşamak, ölmekten farksızdır.

    düşsüzlük, güçsüzlüktür.

    (#154793292)

    hayatın gelip geçiciliği, zamanın akışkanlığı ve kainatın sınırları karşısında namağlup olmak, olasılık dışı bir hadise sayılır. bana kalırsa mesele, insanın kendini tanımasından/bilmesinden ileri gelmektedir. varolan problemleri göz ardı etmek, problemlerin varlıklarını sona erdirmeyeceği gibi bu sorunların ileride dallanıp budaklanmasına yol açar. eksikliklerinin, zayıf yönlerinin ve yanılgılarının, özetle güçsüzlüklerinin farkında olan birisi, bu farkındalıkla yaşamını, böylesi bir farkındalıktan -henüz- yoksun birisine göre daha iyi şekillendirebilir.

    hayatı, pek de doğrusal olmayan, engebeli bir dağ patikası olarak imajine edecek olursak, bu patikada herkesin doğru ya da yanlış zamanda sapacağı iyi ya da kötü bir yol ayrımı, sapak veya karşılaşacağı bir engel veya engebe bulunur. bu anlamda ayırt edici noktaysa, yaşamın bize sunduklarına verdiğimiz tepkide saklıdır.

    kötü olguların olmadığı bir dünyada iyilikten söz edilemeyeceği gibi, güçsüzlük halinin bulunmadığı bir evrende de güçten söz edemeyiz. yaşam yolculuğunda sanırım biraz da dengeyi korumak gerekiyor. nitekim iki farklı uç da herhangi birini sona yaklaştırabiliyor.

    bu anlamda düşüncenin ya da daha doğrusu düşünmenin de fazlası zararlı. eylemsizliğin, ertelemenin ve bazense daha çok düşünmenin sebebi. bir açıdan bu da bir güçsüzlük sayılır.

    özetle güçsüz olmak, hissetmek normaldir fakat tüm güçsüzlüğüne rağmen, kendini güçlü sanmak ya da addetmek bence fazlasıyla gülünçtür. bu, kendi varlığını, varolduğun gerçekliği reddetmekten, kısacası umarsızca çabalamaktan farksızdır.
hesabın var mı? giriş yap