• üzerimde yün, uzun bir hırkayla gece balkona çıktığımda üşümediğim kadar güneyde bir yerlerdeyim. 'buraya hiç kış gelmemiş gibi' diyorum arkadaşıma, 'sanki zamanı durdurmuşlar. buraya son gelişimde duyduğum, aynı huzur, aynı heves...' hayatımı değiştiren bie dönem burada başladı diye belki, bilemem, çok huzurluyum.

    koza gibi.

    ve bu şarkı başlıyor sonra, emre'nin dupduru sesi ile. sofar performansı... tıpkı son kez buraya geldiğimde dinlediğim gibi. pek çok şey, çok farklı oysa ki. keyifleniyorum, bir sigara yakmak üzere balkona çıkıyorum.

    kapalı alanda sigara kokusu beni çok rahatsız ediyor nedense.

    ben yüzüm marinaya dönük, arkamda yüksek sesle nakaratı mırıldayan şarkıcılar ve şarkıya eşlik eden arkadaşımın sebebiyle... ben balkondan, o içerden. loş ışıklar arkamda, o an dinginliğe ulaşmış olmanin getirdiği saf mutlulum.
  • ilk kez bu gün dinlediğim emre akbay şarkısı. sözleri ve müziği insanı şarkıda da bahsettiği gibi öylece kalınan bir zaman boşluğuna alıp çekiyor. öylece kalıp üst üste bir kaç kere dinletiyor. sevgiliden ayrıldıktan sonra dinlerseniz un ufak olan kalbinizi toplamanız zor olabilir.
  • "öykünü anlat essin gitsin, dallandırma ve ayrıntılandırma," diyen yorumcum. "o zaman naif ağaç altı esintisi hissi insanı çekiyor," diyen. sağol. beni bir bakıma çok özgürleştiriyorsun. ben kolay yazan biriyim. sözcükler dallı budaklı olduklarında bile aslen hızlı koşturulmaları gerekiyor. saatler ve günler boyu madenci gibi işlememeliyim. o başka bir yaratım tipi, benimki değil. benimki su gibi akmalı, su gibi durgun olabilmeli. bu yorumla, hızlı ve hatalı, eksik üretmeyi göze almalıyım sonucuna varıyorum. neden? bir tarafım başak titizi, ve üstüne eğilmeyi abartırsam içinden çıkamayıncaya kadar balçıkla oynarım, balçıklaştırırım. (bkz: yazmak/@ibisile)

    (bkz: günlerce)
  • hırslı bir insan olamayan, kendi halinde çoğu zaman hayatı bir yere varmayanların şarkısı. tutunamama, başaramama ya da ah vah etmek gibi değil tek başına başardım tadında hiç değil; kendi halinde ne alçaltıcı ne yüceltici öyle işte.

    "yalnız ya da kalabalık geçti günler
    sevinçler hüzünler gelip geçtiler
    herkes telaşlıydı ben hariç
    koşamadım heveslenip
    hep düşürdüler
    ve öylece kaldım günler boyu
    günler boyu
    sanki zamanın akışından uzak bir yerde"

    "herkes telaşlıydı ben hariç" dediği yere kadar, "hep düşürdüler" demeye de gerek yok belki heveslenip koşma da gerektirmeyen öylece durup güneşin batışını izleyip kuşların uçuşunu düşünmek de güzel.

    kendime dönüyorum, sonra korkulara, asansör bile bekleyemeyecek kadar heyecanla koşarken gelen korkular... kaybetme ya da yalnızlık korkusu da değil aksine yanımda olması korkutuyor. -olacak da galiba- aslında bir yere varma beklentisi gelecek ondan da diye korkuyorum, kaç yaşına geldim insanların benimle ilgili beklentilerini ne yapacağımı hâlâ bilmiyorum.

    "ve öylece kaldım günler boyu sanki hiç doğmamış gibi bu yerde"

    son bir senedir o kadar öylesine yaşıyorum ki, bisiklet, uzun yürüyüşler, kuş fotoğrafları hava güzelse güneşin doğuşunu ya da batışını izlemek.

    "yoruldum bir akşamüstü masal dinledim güneşten"

    sonra birden kendime yer bulamadığını hissediyorum, hayatımın bir yere gitmediğini ama gitmesi gerektiğini, kuşlara bakmanın kaçmak olduğunu. bir yere vardırmaya çalışıyorum, bir yere vardırmak neyse? şu iş bitene kadar kitap dahi okumayacağım diyorum bir yere varabilecek iradeyi başka türlü koruyamadığım için sonra bitki adlarını ezberlerken buluyorum kendimi, ne alaka?! romantize edilecek hiçbir yanı olmadan iş dışındaki şeylere koşuyorum. güzel insanlarla tanışıyorum, sonra onlar da yola devam ediyorlar ve öylece kalıyorum. güzellikleri paylaşıyoruz yine kalıyorum günler boyu.

    merdivenleri inmek yerine asansör bekliyorum, aşağıda o/öteki benim dışımdakinher şey beklesin biraz da olmaz mı?

    şarkıyı dinledikçe gülten akın şiirine gidiyor aklım. beklemek değil durup ince şeyleri anlayacak vakitler açıyor hayata.

    "ah, kimselerin vakti yok
    durup ince şeyleri anlamaya

    kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
    evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
    yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
    bakıp kapatıyorlar
    geceye giriyor türküler ve ince şeyler" dediği gibi şairin*.

    bakıp kapatılacak şarkı değil bu, türkü zaten değil bir feribot yolculuğunda bilmem kaçıncı defa dinliyorum, yağmur yağıyor. ne güzel söylemiş emre akbay.

    "ve öylece kaldım günler boyu
    sanki hiç doğmamış gibi bu yerde"

    karabaş martılar bahar tüylerini giymiş, siyah bereleri ile uçuyor ve ben de kuşların uçuşunun izinde arıyorum düşlerimi. aslında dramatize edilecek hiçbir şey yok, yine de birileri ile benzer şeyler hissettiğini, onların söze döküldüğünü bilmek de şarkı kadar güzel.
hesabın var mı? giriş yap