• normalden farkli olusan, surerken de sonuclandiginda da ayni merak ve ilgiyi cevresinden almis eylemler.

    örn: quake 2 oynayan a.b. (34m) oyunda sürekli yenilince beylik tabancasını çekmiş yandaki komşusunun kapısını çalmış ve kurşun yağmuruna tutmuş.
  • havanın kapalı ve olabildiğine gürültülü olmasından mıdır nedir, yıllar öncesinde yaşayıp şimdi hatırladığım ve hala anlam veremediğim bir olay...

    2000 senesiydi sanırım.. üniversiteye hazırlık için bir dersaneye yazılmıştım. okul başlamadan önce, bir hızlandırma programı var; at koşturmaca yani asıl adı! ona gidiyorum.. her allahın günü, sabahın köründe, güneş daha göstermeden yüzünü, güç bela uyanıp, alelacele hazırlanıp, sokağın hemen alt tarafında bulunan otobüs durağına sürükleniyorum. hergün devam ediyor bu çıldırtan ritüel.

    annemlerin evde olmadığı bir cumartesi, babaannemle beraber kalıyorum. erkenden yatıyoruz. ertesi gün, karga bokunu yemeden uyanıcam çünkü. tontonum uyandıracak beni, hatta o haliyle kahvaltı hazırlayacak kazık kadar torununa!

    ve ertesi gün olur. babaannem, dakik horoz misali tepemdedir: -kalk hadi! beyin olarak uyanığım, ancak gözkapaklarımın üstündeki tır'ları kaldırmak tek sorunum o an. ve dakikalar sonra kendini hala yatakta sanan beden anca kendine gelir. mutfağa yönelen babaannenin ardından gidilir. evdeki uzun koridorun bir ucundan diğer ucuna -ki o en uçta yatak odası ikamet etmekte- şöyle sersemce bir bakılır. sonra eşşek kadar olmuş gözlerle tekrar bakılır!! dilim tutulur. koridorun sonunda, başı tavana değen, upuzun, incecik bir kadın! bana bakmakta.. giysisi bile dün gibi aklımda; siyah, yerlere kadar uzanan tiril tiril bir elbise.. ve inanılmaz derecede güzel, zarif ama o derece tüyleri ürperten bir kadın.

    sabahın körü. evde iki kişiyiz. babaannem doksan yaşına merdiven dayamış bir kadıncağız. evimizdeki bu yabancı kadın da kim ey yumurtaya can veren??

    kadın, usulca yatak odasının kapısından içeri doğru süzülürken ve ben gözlerimi ondan alamazken- ki normalde basardım çığlığı- her şey olup bitince anca kendime gelebildim. ve boğuk, cılız bir sesle: -babaanee, yatak odasında bir kadın var! diyebildim.. sonra, on dakika boyunca odanın her yeri arandı; kesmedi yatağın altına bile baktık. yok yok!?

    ve evden çıktığımda, otobüs durağında, otobüste, dersanede, test çözerken, yolda, o günün her anında aklımda o garip kadın vardı.

    ne olduğunu bilmiyorum.. ama aklımda kalan bir ayrıntı varsa o da asla korkunç olmadığıydı. hayatımda gördüğüm en "grotesk" varlıktı...
  • tanımadığım bir telefon numarasının bana yaşattığı hezeyan da bu sınıfa girer nazarımda..

    sabahın bi köründe ''+9720000123456'' numaralı bir telefondan tam 8 kez aranmam... arayan numaranın sayısal düzeni sıralı olarak 1'den 6'ya kadar olması kıllanmama yeni bir boyut kazandırmakla beraber 972'nin israil'in telefon kodunu öğrenmemle boyut moyut kalmamış aklıma türlü türlü şey getirmiştir..

    (bkz: ne oluyor lan)
  • bir arkadaşımın arkadaşı diye anlatıldığında inanılmayan, bizzat yaşayınca bile inanması güç olan olaylardır.

    2000 yılında küçük kuzenim sürpriz bir şekilde mersin'den gelip kapımı çaldı. aslında ablasına gitmek istemişti ama kadıköy'de bulunan evlerini boşalttıklarını öğrenmiş ve kapıda kalmıştı, nereye taşındıkları konusunda alabildiği tek cevap "hasanpaşa galiba" olmuştu. ablasının cep telefonu kapalıydı, ulaşabileceğimiz, yerlerini bilen kimse yoktu. taksiye atladık, kadıköy vatan hastanesi'nin önünde indik. önümüze ilk gelen sokağa girip yürümeye başladık, on beş yirmi dakika yürüdükten sonra bir dükkana girip sokağa yeni taşınan biri olup olmadığını sorduk, bilmediğini söyledi adam, biraz daha yürüdük, dükkan sahiplerinden çok mahallede yaşayanlar bilir belki de diye düşündük, bir apartmana girdik, ikinci kata çıktık, kapıyı çaldık, büyük kuzenim kapıyı açtı, üçümüz de kalp krizi geçiriyorduk neredeyse...
  • insana saçma sapan bir korku bilgisayar oyunun ortasındaymış gibi hissettiren olaylardır.

    (belki dün yaşadıklarımı yazabileceğim bir başka başlık vardır ama üşendim açıkcası şu an aramaya.)

    perşembe gecesi uyku problemleri çekmekte olduğumun bilinciyle biraz erken yatmaya çalıştım. saat iki gibi yatağa girdim ve uyumaya çalıştım fakat iki saat boyunda yatakta dört döndükten sonra uyuyamayacağımı farkedip kalktım ve yeni inmiş olan heroes episode'unu izledim. saat beş civarı yattım. kafamı yastığa koyar koymaz uyuyunca, uyku problemi yaşamadığımı sadece uyku düzenimin bozulduğuna karar verdim.

    uyandım. hava karanlıktı. kolumdaki analog saate baktım akrep altı rakamının üzerinde gezmekteydi. "sadece bir saat mi uyudum mna koyim ya" diye hayıflanarak kafamı yastığa attım. garip bir şekilde dinlenmiş hissediyordum, "oha" dedim; "ölümsüz oldum lan".

    saat 6

    yatakta gündüz olsa da okula gitsem diye beklerken aklıma gelen "bilgisayarı aç, mount and blade oyna" düşüncelerini savuşturdum. neden sonra kapıdan tıkırtılar eşliğinde kardeşimin sesini duydum. kendisi biraz uyurgezer olduğundan ötürü uykusunda dışarı çıkmaya çalıştığını düşünerek kendisini durdurmak üzere yorganımı ayağımla ittim. bu arada dışarıdan sabah saatin altısı için aşırı sayılabilecek derecede otomobil gürültüsü geliyordu.

    odamın kapısını açar açmaz karşıma üzeri giyinik şekilde annem çıkınca bir saniye içerisinde kafamda çılgınca düşünceler cirit attı. "oğlum senin ne işin var burda okula gitmeyecek miydin?". "ne okulu ya saat dah..." o anda kafama dank etti. derhal salona giderek dijital saate baktım.

    18:15

    ipin ucunu kaçırmıştım. çekirdek ailemin içerisinde junkie hayatı sürdüğümü söyleyemem fakat epey düzensiz bir yaşantım vardı. geçen sene yavaştan toparlanmıştım fakat bu olay ile "here comes the pain" hesabı başa döndüğümü hissettim. işin edebiyat kısmını bir kenara bırakalım, insanın sabah yerine akşama uyanması, o gün buluşmak için söz verdiği herkesin bir anda adeta birer john locke bıçağı gibi beynine saplanmasına neden oluyor.
  • tek bipteki telefondan gelen biip* sesiyle uyanılır."lan benim telefonum böyle çalmaz ki" falan die düşünülürken telefonun tek bip'e alındığı akla gelir.bu sefer de akla "kim bana mesaj atsın ya bu saatte" diye bir soru gelir.biip sesiyle uyanılır."noluyo yaa?" diye panik olunur.zihinden "muhtemelen arka arkaya iki mesaj geldi, ben birincisine uyanamadım ruyamda gördüğümü sandım ikincisinde gözlerimi açtım" şeklinde bir teori kurulur.merakla telefona uzanılır."1 mesaj alındı" yazısıyla dumur olunur.
  • çok zorlu ve uzun bir mesaiden sonra saat 22:00'da ofisten çıktım. kulağımda candan erçetin ile yürürken nirvana tşörtlü, 20'li yaşlarında pespaye bir genç beni durdurdu. ne dediğini duymak için elimi mp3 playerımın bulunduğu cebime götürmem kendisini bir an için korkutmuş olacak ki hızlı göz hareketleriyle beni süzdü. mp3 playerımı cebimden çıkarttım ve nereye yol tarifi isteyeceğini düşündüm. ya da isteyeceğini sandığım...

    - merhaba, acaba gözünüzde büyüttüğünüz birisi var mı?
    - (wtf) yoo?
    - atatürk! atatürk! çok çalışmak! çok çalışırsak gelecekten umutla bahsedebiliriz! geleceğe umutla bakabiliriz! çalışmak!

    önceki gece işten eve gece 2'de gelmiş ve 4 saat kadar uyuyup tekrar işe gitmiş, yaklaşık 14 saat boyunca da eşşekler gibi çalışmış olmanın verdiği mutlulukla kendisine bir siktir çekerdim, fakat çekmedim.

    - tamam kardeş hadi eyvallah
    - iyi şanslar!

    garip olaylara örnektir.
  • ismi sedat olan şahısların nick olarak sedative'i seçmeleri. bir garip dünya...
  • kuzen'in anlattığı ve beni okulda gülme krizine sokan bir olayı arkadaşıma anlatırken -saat o sırada 13.05- hocanın gelmeyeceğini düşünüp paso telefonun saatine bakmam ve o sırada -saat 13.06- kuzenin beni krize sokan olayın diyaloğunu mesajla bana göndermesi. bizi mi dinliyordu, astral seyahat mi yaptı bilemiyorum ama öle donup kalmıştım bi 3 dakika..

    edit: hayat senden bu olayın açıklamasını istiyorum..
  • ortaokuldayken müzik dersimize gelen bir stajyer öğretmen vardı. ben de niye hala bilmiyorum, büyük bir sevgiyle bağlanmıştım kızcağıza. adresler alındı verildi. bağlar kopmadı. sürekli birbirimize mektup yazdık, kart attık. lise döneminde ben birden nefret ettim kızdan. bi daha arayıp sormadım. bana son attığı kartta moralinin çok bozuk olduğunu, bahar adındaki çok yakın bir arkadaşının ailesiyle birlikte büyük bir kaza geçirdiğini, kızın geçmişe dair birşey hatırlamadığını, küçük bir çocuk gibi davrandığını yazdı. tanımasam da o kıza ne olduğunu hep merak ettim. seneler geçti. üniversiteye başladım izmirde. bi çocukla tanıştık. çok da iyi arkadaş olduk. aylar geçtikçe samimiyet arttı, birbirimize geçmişlerimizden bahsetmeye başladık. çocuk seneler önce ailecek bi kaza geçirdiklerini, bundan çok etkilendiğini, özellikle ablasının çok büyük bir tehlike atlattığını söyledi. anlatmaya devam ettikçe nedense aklıma stajyer öğretmenimin arkadaşı geldi, ama bişey söylemedim. sonra tutamadım kendimi. ablanın adı bahar mı diye sordum. evet nerden biliyosun dedi. gerçekten o kızmış. 2 sene sonra tam olarak düzelmiş. evlenmiş, bir de çocuğu varmış. dünya ne kadar küçükmüş diyerek sonlandırmıştık muhabbeti. bu da böyle garip bir olaydı benim için.
hesabın var mı? giriş yap