• unlu fransiz polisiye yazari. (1903-1989). ozellikle komiser maigret kitaplariyla bilinir.
  • komiser maigret karakteri kadar değişken, en az onun kadar tutarsız ve fakat ayakları yere basan ve en az onun kadar tütün ve alkol müptelası belçikalı yazar.
  • hayatindaki en dramatik an sudur: kizi babasina telefon eder, intihar edecegini soyler ve kursunu beynine sikar.
  • 13 şubat 1903'te belçikanin liege şehrinde, bir muhasebecinin oglu olarak dogdu. 18 yaşindayken annesini kaybetti. bir süre fırıncılık ve kitap satıcılığı yapan simenon, genç yaşta, "gazette de liege"de muhabirlik yapmaya başladi. 17 yaşinda ilk romani yayimlandi. 1923'te, liegede taniştigi, genç bir artist olan regine renchon ile evlendi. bu evlilik, boşanmayla sonuçlandi.

    simenon, 1922'de paris'e gitti. burada, onlarca değişik isimle, birçok kısa öyküsü ve popüler romanı yayımlandı. simenon, 1923'ten 1939'a kadar fransa'da yaşadı. 1923 ile 1933 yılları arasında 200'den fazla pulp fiction tarzı kitap kaleme aldı.

    simenon, 1928 ve 1929 yıllarında, teknesiyle fransa, hollanda ve kuzey avrupa'nın öteki yerlerine seyahat etti. yolculukları, birçok romanı için ona materyal sağladı. simenon, 1930'lu yıllar boyunca birçok değişik yerde yaşadı, akdeniz'e, laponya'ya, afrika'ya ve doğu avrupa'ya gitti.

    simenon'un, kendi adıyla ilk kitabı, aynı zamanda maigret serisinin de ilki olan ve 1930'da yayımlanan "pietr-le-letton" (letonyalı pietr) idi.

    ikinci dünya savaşı'nın ardından, simenon kendisini, almanların işbirlikçileri listesinde buldu. savaşın ardından abd'ye yerleşen simenon, new york'ta, fransız asıllı kanadalı denise ouimet ile tanıştı. bu ilişki, simenon'un "trois chambres a manhattan" (manhattan'da üç oda) adlı kitabına esin kaynağı oldu. simenon ve denise ouimet 1949'da evlendiler ve connecticut'a yerleştiler.

    1955'te tekrar avrupa'ya dönen georges simenon, isviçre'de, lausanne yakınlarına bir çiftliğe yerleşti. bu dönemde, simenon'un evliliği, gittikçe kötüye gidiyor, evi dağılıyordu. karısı denise ouimet, 1964'te bir psikiyatri kliniğine yattı ve bir daha evlerine, epalinges'e dönmedi. simenon'un kızı marie-jo, 1966'da psikolojik tedavilere başladı, ancak 1978'de intihar etti. simenon, ileride yazacağı anılarında, kızının ölümünden, karısı denise'i sorumlu tutacaktı.

    psikolojik ve polisiye romanlarının yanı sıra, egzotik öyküler, toplumsal ve ahlaki sorunları irdeleyen ya da taşra yaşamını anlatan yapıtlar da yazan simenon'un yapıtlarını başlıca teması, ruhsal sorunlar içindeki uyumsuz bireyin yalıtılmışlığıdır. çok yakın bir dille kaleme aldığı yapıtlarında, büyük bir ustalıkla, nevrotik bir gerilim yaratmayı başarmıştır.

    simenon'un, son maigret romanı olan "maigret et monsieur charles" (maigret ve mösyö charles) 1972'de yayımlandı. simenon, gelecek yıl artık yazmayacağını ilan etti. daha sonraki yıllarda, sadece anılarını yazacaktı.

    georges simenon, 4 eylül 1989'da, isviçre'deki çiftliğinde öldü.
  • hayati boyunca 10.000 kadinla yattigi rivayet edilen yazar-kayar.
  • en basarili kitaplari kanimca katil, kedi, kanaldaki ev olsa da genellikle komiser maigret ile bilinir. okurken bende yarattigi en guclu his paranoya oldu. romanlarinin anlattigi hikayeden cok ruh halinizi okumaya ara verdiginiz durumlarda bile belirlemesiyle ustunuzde cok fazla agirlik yaratacak bir yazar. katil adlı romanında kahramanın içine düştüğü paranoyanın gercekligi var mı yoksa her sey hayal urunumu cozemezsiniz. fritz lang'in woman in the window filmi ve katil romani arasindaki benzerlik de resmiyete dayanmasa da dikkat cekicidir. .
  • (bkz: le chat)
  • kendisini meshur etmis maigret romanlari biraz eski modadir kanimca, iyi eserleri arasinda sayilmasina pek anlam veremiyorum. fransiz polisiyesi okuyacaksam leo malet'nin nestor burma kitaplari cok daha eglenceli genellikle.

    buna karsilik esas sasirtici georges simenon, diger kitaplarindadir. burada yazilmamis sanirim kendisi bir nevi rekortmendir, balzac'i bile korkudan deligine kaciracak kadar cok kitap yazmis, "ayda bir kitap cikaran makine" olarak efsanelesmistir. atmayayim ama 400'e yakin kitabi var diye biliyorum. genellikle 200 sayfayi asmayan bu kitaplarin öylesine secilmis 5-6 tanesini okudum, bir tümevarim yapmak gerekirse, simenon hic bosa sikmiyor diyebilirim (i'leri atin).

    insana zeki demirkubuz filmlerini hatirlatan "sokaktaki insan" portrelerinden olusan, cogunlukla bir suc olayi cevresinde ama polisiye kalibindan uzak, kimi zaman da karakterler arasi psikolojik savas betimlemeleriyle dolu bu kitaplar müthis bir insan sarrafligi eseri. kimi zaman patricia highsmith'i hatirlatiyor ki, patricia highsmith'in simenon'u "cagimizin en büyük yazari" olarak sifatlandirdigini kendi gözlerimle okudum.

    buna karsilik bu "basit insan" portrelerinde temel bir meseleye rastlamak imkansiz. yani bircok elestirmeni saskinliga cevirecek bir bicimde, simenon'un kendini tekrar ettigi herhangi bir tema görülmüyor hic. simenon okumanin en güzel yani ise, yazarin iki üc cümleyle, sanki dünyanin en kolay isiymiscesine anlattigi sahneye uygun bir atmosfer yaratabilmesi. öyle ki, okurken hikayenin kokularini, renklerini, seslerini bir bir duyumsuyorsunuz, cok basit cümleler araciligiyla.

    zamaninda elestirmen kesimini sasirtmis, simdi simdi degeri bilinen bir diger simenon fenomeni, yazarin 400 kitaplik dev eseri icinde tanittigi binbir ayri karakteri, icinde firincisindan gece klubü sahibine, saatcisinden askerine, polisine, striptizci ve orospusuna binbir renkte ve gecmiste onca karakterinin hicbirinin bir simenon macerasindan "kötü adam" namiyla cikmamasi, yazarin sanki bir tanri objektivitesiyle yargilamaktan kacinmasidir. simenon kitaplarinda kolay cözümler yok, hatta ne cözümü; sorunlarini cözemeyen insanlari anlatiyor ve anliyor da onlari simenon.

    eserlerinden bircok film cekilmistir. le chat, marcel carne'nin cektigi, jean gabin'in oynadigi la marie du port, bertrand tavernier'nin cektigi filip noiret'nin oynadigi san paul'ün saatcisi (orjinal ismini yazmaya üsendim) benim izlediklerim. belki arada izlemisimdir de farkina varmamisimdir, öyle birkac film de vardir.

    bir de bunun disinda, simenon'un la dolce vita'ya altin palmiye veren jürinin baskani oldugunu; fellini'nin de iflah olmaz bir simenon okuyucusu oldugunu, ikilinin birbirlerine yazdiklari mektuplardan bir kitap yayinlandigini belirtelim. türkcesi var mi bilemiyorum.
  • rivayete göre, o kadar hızlı yazarmış ki, bir gün kahvaltıdan sonra karısına "yauvv benim canım çok sıkılıyor, ne yapsam ki bugün" dediğinde karısı o'na "e otur bir kitap yaz" demiş; bezgin bir sesle "ee öğleden sonra ne yapacağım o zaman" cevabını vermiş.
  • hollanda da bir cinayet isimli romanın yazarı.
hesabın var mı? giriş yap