• (bkz: ihtiyac)
  • bir yazılımın nasıl bir çerçevede inşa edilmesi gerektiğini belirten maddelerin her birine verilen isim.

    mesela bir firma sizden bir tetris yazmanızı istedi (ahah, ben bile güldüm şimdi kendime). size oyunun nasıl olmasını istediklerini anlatan bir belge verdiler. bu belgenin maddelerinden biri şu:

    "parçayı çevir" düğmesine basınca taşın "sağ tarafa doğru 90 derece" dönmesi gerekir.

    işte bu, bir gereksinim örneğidir. aynı şekilde

    "ekrandaki yazılar arial tipinde olmalıdır."

    şeklindeki bir madde de bir gereksinim örneğidir. yaptığınız yazılım, ancak bütün gereksinimleri karşılayabildiği zaman gerçek anlamda "çalışıyor" demektir.
  • kişinin sağlıklı ve mutlu olabilmek için ulaşması gereken nesne ve amaçlar.

    (bkz: gereklilik)
    (bkz: gereksinmek)
  • türkçe'deki en iğrendiğim kelime. niye bilmiyorum, çok alakasız ama bana kusmuk kelimesini çağrıştırıyor.
  • üzerinde yaşadığımız toprak ve denizleri yöneten fenomen.
  • hemen hemen tum filmler, diziler, kitaplar ve cesitli sanatsal urunlerde veya reklamlarda insanlarin gereksinimlerini dikkate alarak olusturulur. burda "sanat, sanat icin mi yoksa insanlarin gereksinimi icin midir?" yapilir sorularina girmeden ilgili orneklere gecmek istiyorum.

    kacma gereksinimi:

    insanlar yogun modern hayatin icinde stres altinda yasar. nerdeyse modern kolelerdir. kendilerine ayiracak zaman bulamazlar. bunu bilen sanat adamlarin, sanat urunlerinde o bu gereksinimi islerler. kisileri ozgur olmaya davet eder. kendilerine zaman ayirmaya davet ederler.

    sivrilme gereksinimi:

    eger sunu alirsan şu şu olursun seklindedir. eger sen de sinif atlamak istiyorsan su otomobili satin almalisin gibi.

    dikkat cekme gereksinimi:

    ozellikle giyim ve kozmetik reklamlarinda kullanilir. su kokuyu sikarsan kadinlarin sizi farketmemesi mumkun degil gibi.

    hukmetme gereksinimi:

    insanlar yerine gore bazi ortamlarda baskin olmayi ister. bu gereksinimden yola cikilarak " en iyilerin secimi" ve "sinifinin en iyisi" ve "x'in krali" seklinde mesajlarla bu gereksinim karsilanmaya calisilir.

    baglilik gereksinimi:

    modern hayatta insanlar yalnizlastikca reklamda baglilik daha on plana cikar. reklamlarda, cafelerde arkadasli sohbetler veya aileli yemek sofralari gosterilir.

    seks gereksinimi:

    ozellikle seks gereksinimin karsilanmadigi toplumlarda daha on plandadir. reklamcilarin cok sık kullandigi tekniklerden biridir. nerdeyse her urunde kullanilabilir veya kullanilmaktadir.

    saldirma gereksinimi:

    gundelik yasamin yarattigi ofke ve stres bireyin ofkelenmesine ve siddet gostermesine sebep olmaktadir. reklamlarda da kepeklerin kokunu kaziyin, mikroplari yok edin seklinde kullanilir.

    basarma gereksinimi:

    basari ihtiyactir. reklamlarda x ile basaracaksiniz veya kazanacaksiniz seklinde gorulebilir.
  • bu yazi, aklimda bir suredir donup duran bir konuya iliskin olacak; ama pek derli toplu yazabilecegimi sanmiyorum. kopukluklar olursa kusuruma bakmamanizi rica ediyorum.

    bu aralar dusunuyorum. yani yasamdan zamaninda ne beklemis ve ne bulmus oldugum uzerine dusunuyorum. zamaninda neler istemis oldugumu ve su an neler istedigimi dusunuyorum. gozden geciriyorum diyelim. kendimi market reyonlari arasinda gezinip gercekten neye gereksinim olduguna karar vermeye calistiktan sonra belirledigim urunler arasinda fiyat-performans karsilastirmasi yapip en uygun urunu bulmaya calisirken buluyorum cokca. yurtdisinda yasiyor olmam, fakircene oldugum gercegini degistirmiyor. zengin olmayi ister miydim? evet, tabii ki isterdim; ama ne kadar zengin? zamanimi boylesi ayrintilari hesaplamakla gecirmek zorunda kalmak yerine gereksinimim her neyse onu alip cikacak kadar zengin olmak isterdim. zamanimi daha farkli etkinlikliklere kullanabilecek kadar zengin olmak isterdim de diyebiliriz. bu bilgi burada dursun. yazinin ilerleyen bolumlerinde buraya baglayacagim.

    son 4 yilimin ilk yilini 16 metrekarelik bir yurt odasinda, geri kalan 3 yilini da 22 metrekarelik bir evde, evet oda degil de evde, yasayarak gecirdim ki o 22 metrekarede hala yasamakta, bu satirlari da orada yazmaktayim. eh, her seyin hem olumlu hem de olumsuz taraflari oluyor. yasadigim ulkenin cok guzel oldugunu dusunursek evin darligina da alisiyor insan. zaten daha fazlasina verecek param da yok. genel olarak param yok zaten.

    ben orta halli bir ailenin maddi olarak zor zamanlarinda dunyaya gelmis ilk cocuguyum. bu nedenle de para konusu benim icin hep bir dert. marketlerin indirim gunlerini bekleyerek, urunlerin fiyatlarini hesaplayarak alisveris yaparak, gereksiz tuketmemeyi ve israf etmemeyi ogrenerek buyudum. son ikisi, yani gereksiz tuketmemek ve israf etmemek zaten olmasi gerek durumlar ama, gercekten gereksinim duydugum bir seyin en uygununu arayarak ve secenekler arasinda karsilastirma yaparak gecirdigim zamana uzuluyorum. ustune bir suru stres sahibi oldugumu da belirtmek istiyorum. cocuklugum annemle babami pazarlik ederken izleyerek gectiginden, inanmazsiniz ama harika pazarlik ederim ben. gereksinimim yoksa zaten satin almam. bana gereksinimim olmayan bir urunu aldiracak bir satici oldugunu da sanmiyorum.

    aliskanlik iste; beynim algoritmayla calisiyor. urunu begenip begenmedigim, gereksinimim olup olmadigi ya da uzun vadede gereksinim duyup duymayacagim, gercekten kullanip kullanmayacagim, fiyatinin butcemi asip asmadigi, urunun islevselligi gibi pek degiskeni isin icine sokuyorum. “evet-hayir” secenekleriyle bir cikti elde ettikten sonra “satin al” ya da “satin alma” karari kendiliginden ortaya cikiyor. bu yontemi cok seviyorum ve hemen her turlu durum icin boylesi bir algoritma kullaniyorum. degiskenleri oncelik sirasina koyuyorum ya da denkleme sokarken bir olcek uzerinde deger bicip aldigi puani/agirligini goz onunde bulunduruyorum. onceki deneyimlerime dayanarak benzer bir urun almissam memnun kalip kalmadigimi ve o urunu ne kadar kullandigimi da goz onunde bulunduyor ve benzer bir urunu satin alirsam gercekten kullanip kullanmayacagim konusunda da bir tahmin yurutebiliyorum. tum bunlari size de oneririm; ama cok yorucu oldugunu da soylemeliyim. beynim surekli gecmise donuk degerlendirme, ileriye donuk tahmin ile mevcut durumun/kaynaklarin hesaplanmasi arasinda gidip geliyor. tum bu dusunme sureci “evet-hayir” bicimde ve “yap-yapma” kararlariyla ilerliyor.

    neyse, asil anlatacagim konuya geleyim. boylesi bir yasanti icinde olmak, yani kaynagi verimli kullanmak, gereksiz tuketmemek ve israf etmemek su saatten sonra cok param olsa da (ki sanmiyorum) yapmayi surdurecegim aliskanliklar. ben bu 4 yilda 22 metrekare icinde yasayarak, her seyi hesaplayarak, az esyayla seyahat ederek, az mobiyayla oturarak, giysileri omurleri bitene dek giyerek ve yeme icme konusunda bile gereksinim duydugumdan fazlasini tuketmeyerek (hatta fitlesmek icin gereksinimim daha azini aralikli oruc biciminde tuketerek) hem bireysel hem de toplumsal boyutta olmak uzere iki farkindaliga eristigimi dusunuyorum.

    oncelikle bireysel olani aciklamak istiyorum. arinmis/siyrilmis gibi hissediyorum. maddiyatin benim icin neredeyse hicbir onemi kalmadi. aslinda onceden de pek yoktu ama, farkli bir noktaya eristim esyayla olan iliskimde. esyalara iliskin istek duymuyorum. vazgecemeyecegim hicbir giysim, takim, cantam, ayakkabim ya da herhangi bir ivir zivirim yok. gecici bir surelige bulundugum su dunyada gereksinim duydugum tek sey deneyerek yasamak. okumak ve ogrenmek istiyorum. gormek ve dinlemek istiyorum. esya istemiyorum. hepsi gidebilir. gidenin yerine yenisi konur. hatta konmasa bile olur. yahu ben gidecegim sonunda; bir suru esyam olsa ne olur, olmasa ne olur? calismayi seviyorum ve kendi yasamimi kazanmak disinda pek bir sey istemiyorum temelde. zamanim degerli ama. zamanimi satin alacak kadar para kazanmayi isterdim. bunu anladim. bir de 22 metrekare kucuk degil cok kucuk. bir gun, calismak icin ayri bir odasi olan, icinde bir suru bitkinin oldugu, gunes’le dolu bir evde yasamak istiyorum. duzgun bir masam ve rahat bir sandalyem olsun istiyorum. orada calisayim ve resim yapayim istiyorum. olur belki bir gun.

    toplumsal boyuttaki farkindaligima gelirsek, anladim ki, her seyin en aziyla yasamak zorunda kalan, acliga alismis (ki burasi oldukca onemli), yasamlarinin gercegi bu olan insanlarin isyan etmeleri ve egitim, sanat, bilim, esitlik, ozgurluk, adalet aramalari beklenemez bence. bunun uzerine biraz daha dusunmeliyim. bu bolum tam olarak acikliga kavusmadi zihnimde.

    toparlayabildigim kadariyla boyle.
  • "sen ruhunda gereksinim duyduğun şeyin kölesisin."

    ~ carl gustav jung
  • "farketmez, saygı duymasan da olur, saygınlığa gerek duymuyorum," derken saygınlık gözetmiş ve talep etmiş oldum.

    "çocuğun ruhsal gereksinimi olan şey, esasen annenin onu kucağına alması, emzirmesi değil, gözlerindeki bakış, dudağındaki gülümseme ve yüzündeki duygulanımdır." doğan şahin (kişilik ve psikoterapi yazıları'nda)

    "para hakkında: eğer, sözde o gereksinimler için icat edilmiş ama aslında onların karşılanmasını engelleyen yegane unsur olan para adındaki şu kutsal şey hiç olmasaydı, herkesin gereksinimlerini karşılamak o kadar kolay olurdu ki." eduardo galeano - espejos una historia casi universal [thomas more üzerine yazıyor.]

    "ne mutludur umabilen kimse
    bu yanılma denizinden yüze çıkmayı,
    bilinmeyeni gerekser insan,
    oysa bilineni gereksemez pek," goethe - faust (çev. ismet zeki eyuboğlu)

    "erkek (adam) zorluklara gereksinim duyar, onlar sağlık için gereklidirler." carl gustav jung

    "security is dependency and a mind that depends has no love."
    "güvenlik (gereksinimi) bağımlılıktır ve bağımlı olan bir zihinde sevgi yoktur." jiddu krishnamurti

    (ilk giri tarihi: 21.3.2017)

    (bkz: gerekmek/@ibisile), gereksinmek
    (bkz: gerek/@ibisile), gerekseme, gereksinme, gerekli, gereklilik
    (bkz: ihtiyaç/@ibisile), ihtiyaç duymak/@ibisile
hesabın var mı? giriş yap