• az önce, tamamen alakasız bir konuda, ünlü arkeolog arthur john evans hakkında birşeyler okurken rastgeldiğim, 1898 yılında yaşanmış katliam.
    arthur evans, arkeolog olduğu kadar siyasi tavırları da olan, arada gazetecilik yapan, biraz da sivri dilli bir tarihi karakter.
    aslına bakılırsa türklere ve osmanlı'ya karşı oldukça olumsuz fikirleri olan biri.
    kendisi girit'te önemli kazılar yaparken, girit tarihinin ciddi dönemeçlerinden birini yaşıyor:
    osmanlı askeri çekiliyor, adadaki iç savaş bitiyor ama çatışmalar devam ediyor.
    daha doğrusu rum çetelerin saldırıları devam ediyor.

    osmanlı'nın çekilmesi ile birlikte türk/müslüman halk korumasız kalıyor. bir çoğu adayı terkediyor.
    zayıfın tarafında yer alma gibi bir tavrı olan arthur evans, durumun değişmesi ile birlikte türklere yapılan zulme kayıtsız kalamıyor ve
    olayları takip ediyor.
    etea köyü* katliamı da, arthur evans'ın müslüman halkın yanında durmaya başlamasına neden oluyor.

    onun sayesinde olanlar hakkında edinebildiğimiz bilgi şöyle:
    bir gece rumlar türk köyüne saldırıyor. türk köylüler silahlarıyla birlikte camiye sığınıyor.
    tarihteki bir çok rum katliamında görüldüğü gibi, rumlar silahla korunan türklere saldıramıyor.
    ancak kuşatma altındaki türklerin de kaçışı yok.
    ertesi gün, rumlar türklere silahlarını bıraktıkları takdirde başka bir yere götürülecekleri ve kedilerine zarar verilmeyeceği sözünü veriyorlar.
    türkler de (yine tarihteki bir çok örnekte olduğu gibi) buna inanıyor ev silahlarını bırakıyorlar. (belki de başka çareleri olmadığı için inanmak istiyorlar).
    sonuç, toplu katliam!
    köyden tük kurtulabilen, gizlensin diye üzerine bir pelerin/örtü atılan küçük bir kız.

    arthur evans bu olaydan derinden etkileniyor olsa gerek.
    kendisi, siyaset alanında oldukça etkili bir isim; hatta ingiltere'nön bölgedeki gayriresmi büyükelçisi sayılıyor.

    bu olay ve genel gelişmelerin ardından girit'te ingilizlerin korumasında yeni bir yönetim kuruluyor ve olaylar biraz olsun yatışıyor.

    ***

    girit'in etea köyündeki katliam, balkanlar'dan çekilme döneminde, özellikle de 93 harbi ve balkan savaşları yıllarında yaşanan yüslerce d7eğil, binlerce sivil katliamdan sadece biri.
    ama bu yaşananların acısını azaltmıyor.

    ama acı olan şu:
    insanına değer veren ve tarihine sahipçıkan bir kültürde,
    bu ve benzeri acılar unutulmaz, anılır, örneğin oradan kurtulan küçük kıza sahip çıkılır, hikayesi topluma duyurulur,
    hatta belki filmi bile çekilebilirdi.
    bizdde yok öyle şeyler. ölen ölüyor.
    şans eseri o ingiliz arkeolog girit'te knossos sarayı'nı kazıyor olmasa, bu gibi olaylara karşı hassas olmasa,
    haberimiz bile olmayacaktı neler olduğundan.

    şu noktada duralım ve hemen bir uyarıda bulunalım.
    ki dünyanın başka bir yerinde bu uyarıda bulunmaya gerek olmaz,
    ama burası türkiye ve burası akılsızların kamplaştığı bir ülke.

    bu yazdıklarımı buraya kadar okuyanların önemli bir bölümü,
    bunları yazma nedenimin bir tarafa meyletme 8türkçülük/milliyetçili/ergenekon vs...)
    olduğunu sanmıyş olabilir. bir başkası da sırf bu yüzden yakınlık duymuş olabilir.

    hayır kardeşim, derdim hpiçbiri değil.
    bunu açıklamak zorunda bırakmış olmanızdan bile tiksiniyorum.
    tek derdim var, tarihin hangi döneminde olursa olsun, kim kime karşu suç işlemişse işlesin, bunu açığa çıkarmak ve masum insanların çektiği acıların unutulmamasını sağlamak.

    bu açıdan bakıldığında, türklerin/müslümanların da sayısız masum insana ne acılar çektirdiğini biliyorum, onlar için de aynı hisleri taşıyorum.
    hatta bu topraklarda bu acıların en büyüklerine sebep olmuş şiddet kaynağını her fırsatta öne çıkarmaya çalışıyorum (bkz: sünni faşizmi)

    ama sorun şu, tarihte ciddi bir dengesizlik var.
    türklerin, kürtlerin, müslümanların yaptığı katliamların mağdurları, haklı olarak acılarına sahip çıkıyor,
    bir çok zaman gearçekleri abartmalarını bir yana bırakırsak iyi de yapıyorlar.
    bu sayede biz de atalarımızın, ededlerimizin ellerinin nasıl kana bulandığını biliyoruz;
    bunun baskısını üzerimizde hissediyoruz.

    ama mesela rumlar bunu bilmiyor, farkında bile değiller. oysa dedeleri, ataları filozof falan değil, bildiğin eli kanlı vahşi hayvanlar.
    ama bunları kimse onların yüzüne vurmuyor. kimse bakın siz de unu yaptınız demiyor.
    kısacası, yaptıkları yanlarına kalıyor.

    bulgarlar, sırplar, ha keza.
    bugünün ermeni gençleri sanıyor ki dedeleir sütten çıkmış ak kaşıktı.
    oysa 1915'ten 3 yıl önce bulgar ordusu içinde gönüllü savaşan ermeni taburunu
    trakya'da binlerce sivilin boğazını kestiğini bilmiyorlar hiç.

    neden? çünkü boğazı kesilenlerin torunları olan bizler bile bilmiyoruz, onlar niye bilsin?

    peki bunun tehlikesi ne?
    tabi ki bir gün bunların yenilenebilmesi.

    bu gibi olayların tekrarlanmaması için en etkili yol;
    kim olursa olsun insanlıa karşı suç işleyenlerin bunun hesabını vermesi,
    hiç olmazsa yaptıklarını hasır altı edilmemesi.

    bu coğrafya, kimsenin elinin temiz kalmadığı bir coğrafya.
    barış için ise önce itiraf sonra affetme gerekli önce. herkesin herkese, herkesin herkesi...

    ***

    konu ile ilgili wikipedia pasajı:
    "arthur went everywhere, investigating everything recklessly. the british public must be kept informed. he always made moral judgements, taking the side of the underdog, no matter who it was. he saw that the moslem population was now on the decline, some being massacred, and some abandoning the island. after the massacre at the village of eteà, he came down mainly on the moslem side. the villagers had been attacked by christians in the night. they sought refuge in a mosque. the next day they were promised clemency if they would disarm themselves. handing over their weapons, they were lined up to be marched elsewhere, they were told. instead, they were shot, the only survivor being a small girl who had a cape thrown over her to conceal her.
    it is impossible now to determine what effect arthur might have had on the authorities. prince george was completely conciliatory, assisting in any way that he could to halt the bloodshed and establish a new constitution. in 1899 a government of both christians and moslems was elected under it. crete was a republic, although a protected one. arthur's political work was done."

    bu da linki:
    http://en.wikipedia.org/wiki/arthur_evans

    ***

    * muhtemelen köyün türkçe adı vardır, eeta olarak geçmiyordur.
hesabın var mı? giriş yap