• reklam piyasasından gelen ve ilk filmi mouse hunt ile hem görselliği, hem konuyu fazla dağıtmadan anlatma yetisini gösteren ve deneysel sinema da yapan bir adam. her ne kadar ikinci filmi "the mexican" ile beklenen bir hit yapmamış olsa da, hikayeyi bir çok görsel albeni ile sunabilmiş; aşk, sevgi adamı gibi durdu bana burdan, bir iki sağlam prodüksiyon verseler eline, yapar numarasını.
  • time machine'in cekimleri sirasinda simon wells hastanelik olunca is basina gecip filmin sonunu ceken kisi.
  • japon ringu filminin amerika versiyonunu (the ring) çeken şahıs...tekrar çekim filmin içine etmeyen yönetmenlerden biri...ikinciyide o çekecekmiş...ayrıca johnny deep , orlando bloom ve geofrey rush ın oynadığı pirates of caribbean isimli bi filmde çekmiştir haziranda gelecektir...indiana jones tadında bi maceraya benziyo...disney tarafından çekilmiş
  • sinema dünyasında yetenekli bulduğum elemanlardan biri..inşallah ilerleyen yıllarda daha da güzel şeyler sunar bizlere..
  • ilk filmi yazılanların aksine 'the ritual' olan
    pirates of the caribbean 2 için başkasının akıllardan bile geçmemesi gerektiğine inandığım, saygı duyduğum yönetmen
  • the ring ile dikkatleri çeken, ardından the mexican gibi vasat bir filme imza attıktan sonra son olarak pirates of the caribbean filminden alnının akıyla çıkarak tekrar takdir toplamış yönetmen.
  • şu anda pirates of the caribbean 2 ve pirates of the caribbean 3un çekimlerini sürdüren, az ve öz film yapmasiyla bana guy ritchie ve cameron crowe'u çağrıştıran yönetmen.
  • the weather man'in yönetmeni.
  • reklamdan gelme bir adam. ismine baktığımız zaman, "aha, gore verbinski, hollywood'un avrupadan transferlerinden birisi mi acaba?" şeklinde sorular sormamıza rağmen, kendisi amerikada doğup büyümüş bir şahsiyettir. yani hollywood'taki pek çok avrupalı sinemacı gibi ülkesinde "al piero, del piero, saçı gitmiş, kel piero" isimli bir filmle festivallerden ödül aldıktan sonra amerikalılar tarafından keşfedilip büyük bütçelerin önüne salınmamıştır. ödüllü reklamcı olmasının yanısıra, bir kaç punk grubunda gitar çalmışlığı olduğu da söylenegelir. (michel gondry'nin de bateri çaldığı düşünülürse yönetmenlerden oluşma bir punk-rock grubu kurma düşünceleri beynimizi gıdıklayabilir, ki bu gayet gereksiz bir zihinsel egzersiz olacaktır)

    sinemaya girişi "the ritual" isimli kısa filmle olmuş, daha sonra başrolünde nathan lane gibi bir ustanın bizim gibi veletleri yardığı mousehunt' isimli nezih tonlu komediyi yönetmiş, ardından adeta "reklamcıyım ben" dediği bir egzotik macera, bir yeniden çevrim korku, bir blockbuster, bir sosyal eleştri, üstüne bir devam filmi, bir devam filmi daha şeklinde giden filmografiye sahip olmuştur.

    nedendir bilmem, özellikle the mexican'ı izledikten sonra, kendisinin çok büyük bir yönetmen olacağını düşünmeye başladım. yani, bir sam mendes gibi "olmuş bu" diyemiyorduk ama, gsye yeni transfer olan ümit karan misali "iyi oynasa da kadroda kalsa" dediğimiz, insana sıcak gelen bir tarzı vardı.
    netekim sonunda pirates of the caribbean gibi bombayı sektöre atmasıyla kendisinin yırttığını, geleceğin robert zemeckis'i, geçmişin haley joel osment'ı gibi tuhaf yakıştırmalarla bolca muhatap olacağını bildirmek güzel şey biz sinemaseverler için.

    filmografisine gayet sığ bir şekilde, ufak bir bakış atacak olursak:

    1. mousehunt: zor hedef fare ismiyle gösterime giren filmin, geç başlayan sinema yaşantımın, dev ekranda izlediğim ilk filmlerinden birisi olması özelliğiyle kalbimde ayrı yeri olduğunu bildirmek isterim. tabi o dönemde salondaki pek çok ufaklık gibi biz de gülmüş, eğlenmiştirk. bir nevi modern tom ve jerry öyküsüydü film. nathan lane'in oyununu çok beğendiydim.

    2. the mexican: hali hazırda gore verbinski'nin en beğendiğim filmi. afişinde brad pitt-julia roberts ikilisini gören herkes daha izlemeden bu filmin dandik olduğunu iddia etmekteydi*. bu ön yargıyla birlikte 1-0 yenik durumda sahaya çıkan film, brad pitt'in fena abartılı oyunculuğuna rağmen, ikinci yarıda james gandolfini'nin oynadığı yan karakter, baştan beri anlatılan deha eseri "silah hikayesi" ve gene hackman gibi isimlerin ayağından kazandığı gollerle tarihi fark atmış ve turu garantilemişti.

    3. the ring: hideo nakata'nın elinden çıkma, tipik sayılacak bir uzakdoğu gerilimini gayet naomi watts'lı bir şekilde amerikaya uyarlamıştı burada verbinski. bir hollywood remake'i olması açısından pek de metelik atmadığım bir yapıttır. ama yönetmenin kitlelerce tanınması açısından çok çok önemli olmuştur. en azından eli yüzü düzgün bir film çekmiştir gore abi burada.

    4. pirates of the caribbean: the curse of the black pearl: korsan filmleri öldü artık denilen günlerde, bir kısım walt disney'li yönetici, bir anlık şehlalıkla yeni ve büyük bütçeli bir korsan filmine izin vermiş, jerry bruckheimer gibi bir çılgının da yapımcı olmasıyla birlikte, gore verbinski'nin en büyük volesi ortaya çıkmıştır. hala izlenen, hala tartışılan, johnny depp'i korsan rolüyle oscara aday yapan, sevdiğimiz, çoluğa çocuğa izleteceğimiz bir filmdir bu.

    5. the weather man: en az 1-2 yıl beklediğimiz, bir türlü gösterime girmeyi başaramayan cenabet gore verbinski filmi olarak da anılır bu eser. nicolas cage'in başrolde oynadığı 10 tane iyi film varsa, bu da onlardan biridir işte.***** bir hava durumu sunucusunun dramını, istediğini tam olarak veremese de, çok sağlam bir kaç mesajla birlikte ekrana yansıtıyor burada yönetmen. cage'in tepkisiz suratını, city of angelstaki gibi damızlık ineğe benzetmeden yakalayıp seyirciyi hoşnut eden bir film çıkarmak kolay değildir kanımca.

    6. pirates of the caribbean: dead man's chest: karayip korsanları serisinin devam filminde, "abi ikinci filmde batırmışlar" dedirtmeyen ender 2. filmlerden birini sunduğu için teşekkür etmek gerekir üstada. ikinci filmlerin tipik "daha..." kuralını da yerine getirir, daha çok aksiyon, daha çok karakter vardır, ama el-yüz birbirine karışmadan bu film de epey büyük bir parsa toplamak için sinema salonlarında süzülmeye başlamıştır.

    üçüncü filmin de 2007 tarihinden itibaren salonlarda olacağını belirttikten sonra, gore verbinski yarın öbürgün dreamworks'ün filan başına filan geçerse, gerile gerile "ben demiştim ulen" deme şansını bana verdiği içinde, işbu entryye teşekkürlerimi sunuyorum.
hesabın var mı? giriş yap