*

  • piyasaya lank diye atlamis, kendi deyimiyle "kaset cikara cikara sarki soylemeyi ogrenmis" bir sarkici. cok taninmamasina ragmen en az 6-7 albumu vardir. (allah bilir adanalidir...) ses rengi fena degildir ama sarkiciligi hakikaten kotuydu, ta ki ercument vural'la calisana kadar. gur akad'in da yer aldigi o albumde bir iki "eh iste" sarki vardi diye hatirliyorum.

    bir de muazzez abaci'nin ilahiye cevirdigi kar yanginlari, ilk olarak bu kizimiz tarafindan soylemisti.
  • (bkz: bonbon sekeri)
  • (bkz: ikile)
    (bkz: yoksun şimdi)
  • 96 yılında canım çeker parçası ile tanıdığımız popçu.

    özlemiştim kendisini....benim sevdam adlı yeni albümünü geçenlerde çıkardı.
  • hadi hayal kursana

    yıl 1986...

    nasıl da soğuk bir ankara akşamı. hava erkenden kararmış. elimizde bir kesekağıdı, içinde sıcacık kestaneler. bakanlıkların kör çiçekçisi bastonuna tutunarak nergis ve sümbül çiçekleri satıyor. o kadar soğuk ki ankara ağzımızdan buharlar çıkıyor. yenimahalle durağına doğru yürüyoruz. havada kömür, kestane ve ıslak çiçek kokusu var.

    gülay’a “şarkı söyle hadi” diyorum. utanıyor her zamanki gibi...

    “tamam ya, ben bakmıycam” diye ısrar ediyorum.

    batı sineması’nın önündeki taş çiçekliklerin kenarına oturuyoruz. gülay ürkek ürkek mırıldanmaya başlıyor: “seni bana vermediler, seni bana vermediler, mutlu olsunlar diyorum, elbet onlar da severler.”

    duraktaki sıra giderek uzuyor. eve geç kalacağız. yorgunuz, üşümüşüz, çok çocuğuz, çok genciz. istemeyerek sıraya giriyoruz. 2 numaralı kırmızı otobüs yanaşıyor durağa. tıklım tıkış, havasız, içerideki kalabalığın nefesinden camları buğulanmış otobüste evimize doğru yol alıyoruz. ben bir koltuğun kenarına tutunmuşum, gülay bana tutunmuş. “hadi, hayal kursana” diyor. otobüsün ani frenleri ve ağır manevralarının savruluşlarıyla anlatmaya başlıyorum: “bir gün sen şarkıcı olacaksın. ben oyuncu olacağım. yurt dışında yaşayacağım. sen beni havaalanında karşılayacaksın. bugünlerimiz bir anı olacak ve televizyon programlarında anlatacağız.” gülay güzel gözleriyle gülüyor....

    ***

    yıl 1996...

    gülay’ın istanbul’daki küçücük evindeyiz. gülay, ben bir de köpeğimiz var suzi... bir oda bir salon evde ne kadar yaşayacağımız konusunda bir fikrimiz yok. gülay iki albüm çıkarmış, artık sahneye de çıkıyor ama daha her şeyin başında sayılır. ben tiyatro oyuncusu olmuşum, yurt dışında yaşamışım, yeni dönmüşüm ülkeme ve ne yapacağım henüz belirsiz. gülay “korkma” diyor hep. yeşil fasulye pişirmiş bana. sivri biberle bostan domatesi bulmuşuz yeşilköy pazarından. yavuz turgul son anda vazgeçmiş beni eşkıya’da oynatmaktan. hem ağlıyorum hem fasulye yiyorum. göz yaşlarım fasulyeye düşüyor. “korkma dedim sana. nasılsa bir aradayız, ne hayal ettik de olmadı gülüm. hadi hayal kur” diye teselli ediyor beni gülay. gülay istanbul’un mucizesine tutunmuş ben gülay’a... buradaki yeni hayatın “ani frenleri” ve “ağır manevralarının” savruluşları içinde yol alıyoruz bizi nelerin beklediğini bilemediğimiz bir geleceğe doğru...

    ***

    yıl 2007...

    istanbul’un berbat trafiği içinde kartal’dan etiler’e doğru yol almaya çalışıyorum. ayaklarım sızlıyor, boğazım, ağrıyor, on üç saat aralıksız çekim yapmışım, kızım evde hasta, önümdeki kamyon yol vermiyor, sabah yine 06.30’da uyanmam gerek, önümüzdeki hafta karşımıza konacak diziye aman vermemek için daha da asılıyoruz işe, artık günde dört saat uyuyorum, yazımı gazeteye geceden geçmem gerek...

    telefonuma bir mesaj düşüyor. “gelmelisinnnn” diyor gülay. yıllar sonra tekrar müziğe döndü. şu anda çıkardığı yeni albümünün tanıtım kokteyli var. yetişmem zor görünüyor. son zamanlarda gelişmiş olan basının önüne çıkma korkumu bir kenara koysak da zaten hazırlanamam ki...

    yağmur başlıyor. silecekleri çalıştırıyorum. gülay’la geçtiğimiz yollar... bir televizyon kanalında müzik programı yapmaya başladığı yıl beni kolumdan tutup kanala götürmüştü. “bu kız aradığınız o kız işte” demişti program müdürüne. sonra... sonra yıllar geçti işte birer ikişer. onun bir oğlu benim bir kızım oldu. hayatlarımız birbirinden uzağa düştü... oysa...

    önümdeki kamyona delice selektör atmaya başladım birden. yağmura aldırmadan, hızla, makaslar atarak yol almaya başladım. köprüyü geçişim, eve gidişim, dolaptan ilk bulduğum giysiyi giyip, gözlerimi boyamam ve kokteyl mekanından içeri girişim sadece 45 dakika sürdü.

    kapıdan girdiğimde göz göze geldik. kucaklaştık. “pastayı kesmek için bekliyordum” dedi.

    biz kucaklaşırken kameralar etrafımızdaydı. kulağına eğildim. “biz neyi hayal ettik de olmadı ki?”

    pastasını keserken el ele tutuştuk.

    her zamanki gibi birbirimize tutunarak sanırım aynı hayali kurduk...

    gülay eralp, çocukluk arkadaşım, genç kızlığımın sırdaşı, sevgili uğurum...

    bu hikayeyi niye anlattım size biliyor musunuz?

    onu dinlerken “bir şeye inanmanın güzel tadını” anımsayın diye....

    iclal aydın

    kaynak : http://w9.gazetevatan.com/…7445&categoryid=4&wid=10
  • şöyle bir unutama beni yorumuna sahip şarkıcı.
    http://www.youtube.com/watch?v=vyxetesevm4
  • ramazan güzeldir dizisinde oynamıştır.
  • 90larda yaşamış çocukların ismen belki hatırlamayıp şarkısını duyunca -aa biliyomuşum ben bunu- tepkisini verdiği dönem şarkıcısı.

    bon bon şekeri şarkısı mesela. http://www.youtube.com/watch?v=tm8efiix7ie

    canım çeker de keza aynı şekilde. http://www.youtube.com/watch?v=e7jqjjzrx4m

    neredeyse 20 yıl geçmiş olacak üzerinde halâ hafızalarda olması o günlerin çok acayip hakikaten.
hesabın var mı? giriş yap