• tom waits'in rain dogs albümünden güzel bir parçası. sözleri şu şekilde:

    falling james in the tahoe mud
    stick around to tell us all the tale
    well he fell in love with a gun street girl
    and now he's dancing in the birmingham jail
    dancing in the birmingham jail

    he took a hundred dollars off a slaughterhouse joe
    brought a brand new michigan twenty-gauge
    he got all liquored up on that road house corn
    blew a hole in the hood of a yellow corvette
    a hole in the hood of a yellow corvette

    he bought a second-hand nova from a cuban chinese
    and dyed his hair in the bathroom of a texaco
    with a pawnshop radio, quarter past four
    he left for waukegan at the slamming of the door
    left for waukegan at the slamming of the door

    i said john, john, he's long gone
    gone to indiana, ain't never coming home
    i said john, john, he's long gone
    gone to indiana, ain't never coming home

    he's sitting in a sycamore in st. john's wood
    soaking day-old bread in kerosene
    well he was blue as a robin's egg and brown as a hog
    he's staying out of circulation 'til the dogs get tired
    out of circulation 'til the dogs get tired

    shadow fixed the toilet with an old trombone
    he never get up in the morning on a saturday
    sitting by the erie with a bull-whipped dog
    telling everyone he saw, "they went that-a-way, boys"
    telling everyone he saw, "they went that-a-way"

    now the rain's like gravel on an old tin roof
    and the burlington northern pulling out of the world
    now a head full of bourbon and a dream in the straw
    and a gun street girl was the cause of it all
    a gun street girl was the cause of it all

    well he's riding in the shadow by the st. joe ridge
    hearing the click-clack tapping of a blind man's cane
    he was pulling into baker on a new year's eve
    one eye on a pistol and the other on the door
    one eye on a pistol and the other on the door

    miss charlotte took her satchel down to king fish row
    smuggled in a brand new pair of alligator shoes
    with her fireman's raincoat and her long yellow hair
    well they tied her to a tree with a skinny millionaire
    they tied her to a tree with a skinny millionaire

    i said john, john, he's long gone
    gone to indiana, ain't never coming home
    i said john, john, he's long gone
    gone to indiana, ain't never coming home

    banging on the table with an old tin cup
    sing i'll never kiss a gun street girl again
    never kiss a gun street girl again
    i'll never kiss a gun street girl again

    i said john, john, he's long gone
    gone to indiana, ain't never coming home
    i said john, john, he's long gone
    gone to indiana, ain't never coming home
  • rain dogs albümünden bir tom waits şarkısı. öyküsü bir charles bukowski hikayesini hatırlatır. karınca kararınca anlatmaya çalışayım. belki aranızda okuyan olur. en azından bir kişi dinlese, küfür bile etse, en ufak bir tepki kazançtır derim.

    adamımız "james tahoe" bataklığına düşer. bir 'gun caddesi' kızına aşık olduğunda, kendisine neler olduğunu anlatmasını istemiştir tom waits ondan. ama o, birmingham jail hapisanesinde dansetmektedir. o hapishaneye girip çıkmaktan yorgun düşmüştür. anlatacak bir şeyi yoktur. dudakları kadehlere emanet. sanki her şey için biraz geç kalınmıştır.

    joedur adamın adı. delişmen bir adamdır. biraz hasta ruhlu... bir mezbahadan 100 dolar çalan... bununla 20 kalibrelik yepyeni bir michigan alan bir çılgın. dut gibi sarhoş olur 'gun caddesi'nde hep. bir gün delirir. ateş açar sağa sola. sarı bir corvette’in motor kapağında bir delik açmayı başarır. ardından kübalı-çinli kırması bir adamdan ikinci el bir nova alır. texaco benzin istasyonunun tuvaletinde saçlarını boyar, saat tam dördü çeyrek geçmektedir. rehinci dükkanından aldığı bir radyo ile, kapıyı çarptığı gibi waukegan’a doğru yola koyulur. ama daha sonra, bir daha eve dönmemek üzere indiana’ya gider. oralarda kimse görmez daha sonra onu. benim tahminim, bir başka tom waits şarkısında boş bardakları dolduran bir barmen olduğu. tabi bilinmez. gerçeği sadece tom waits biliyor. en son, st. john ormanında bir çınar ağacının dibinde oturmuş, bir günlük ekmeği gazyağına batırıyormuş tom waits'in dediğine göre. serçe yumurtası kadar mavi, yaban domuzu kadar kahverengi... köpekler yorulana kadar saklayacakmış kendini adamımız. öyle istiyormuş canı.

    kör müzisyen shadow, tüm bunlar olurken eski bir trombonla hallediyormuş tuvaletini (küçük olanı tabi). st. joe yamacında gölgede atına biniyormuş. kendisi gibi kör bir adamın değneğinin tıkırtısını hissediyormuş. çağrılmadan gelen şeyin sesiymiş sanırım bu: ölümün.

    bir cumartesi sabahı, bir daha uyanmamak üzere gözlerini kapamış. yılbaşı arefesinde... o, sanırım gun street'in en yaşlı adamıydı. herkesin aklındaki resimde, erie’nin kıyısında kırbaçlanmış bir köpekle oturuyor o! mağrur ve gururlu! ölü ve sevimli! çapaklı blues ve gece hiç bu kadar hüzünlü olmamıştı. bir türk olarak, ben bile kavrayabilirim sanırım bunu.

    ve bir yağmur yağıyor... çatıda bir çakıl taşı gibi..
    burlington northern işten dönüyor.. şimdi o, burbon dolu bir kafa ve çöpten bir hayali hak ediyor. miss charlotte, torbasını king balıkçılar çarşısına götürüyor. içeri yepyeni bir çift timsah derisi ayakkabı sokuyor gizlice. sırtında itfaiyeci yağmuru ve uzun sarı saçları. böyle havalı durduğuna aldanmayın. bir gün sıska bir milyonerle beraber bir ağaca bağlamışlardı onu. karşı çatıda ise bir çakıl taşı.

    john uzaklarda. o yok. ve tüm bunların nedeni ne mi? bir "gun caddesi kızı". uzun saçlı ve hayal gibi bir kız.
    tüm bunların nedeni bir gun caddesi kızı!
    john mu? dediğim gibi, bir daha eve dönmemek üzere indiana'ya gitti. ve şimdi; indiana'da, ucuz ve salaş bir barda, teneke kupasıyla masaya oturuyor olmalı. ve bir daha asla 'gun caddesi'nden bir kızı öpmeyeceğine dair ettiği yemini tutuyor. belki de, bunun şerefine içiyordur.

    ve devam ediyorsa yağmur... şu an onu anıyorum.. çatıda bir çakıl taşı hissediyorum.. çatıda bir çakıl taşı...
hesabın var mı? giriş yap