• oğuz atay'ın tutunamayanlar romanında adı geçen ve soyadından dolayı meşhur hegelle karıştırılması kasıtlı olarak istenmiş olan hayali şahıs. stadthamburg kasaplar ve sakatatçılar derneği'nin çıkardığı dergide yazdığı yazının açtığı bir serüvende, kasaplıktan felsefe profesörlüğüne giden o çok komik ve bir o kadar da acıklı yolun baş kahramanı.
  • "1774'de stadthamburg'da dogdu. bu küçük kasabanin stadt-hamburger über reinenvernunft sehriyle karistirlmamasi gerekir (turistler karistirir). g. w. f. hegel'in dogdugu kasaba daha güneye düser" diye de belirtir üstad, "izin ver selim biraz hegel, fichte.." baslikli "misra 101"de.
  • kendisini meslegine o kadar vermistir ki "anstrengung der wurstwarenherstellung" hayat felsefesini özetler bir kavram olmustur.
  • ötezekasından ötürü üç yıllık okulu, felsefe eğitimini, sekiz yılda bitirmiştir. "kasaplık hayvanların kesiminde devletin uyarsız tutumu hakkında bir deneme" başlıklı çalışması kayda değerdir. akademide şanını yaratan eser budur.
  • oğuz atay'ın yüzeyselliğini teşhir eden roman karakteri. atay'ın tam anlayamadığı bir felsefenin kurucusunu neyle itham ettiği belli değildir. atay muthemelen yüzeysel bir politik okumanın sonucu olarak, hegel'i nazizmin temsilcisi gibi görmektedir, ki kendisinin asıl metinlerinden hegel okumuş olduğu bile şüphelidir.
  • "kasap hegel felsefenin kanını nasıl içti" adlı küçük mizahi denemenin sahibi,18mart 1844'te perşembe günü akşamüzeri saat dört bucukta beyin kanamasından ölen kasap-filozof.
  • günün anlam ve önemiyle birlikte akla düşen hayali kahraman.

    (bkz: anlayan anladı)
  • okullarda insanlara nasıl metin okumaları gerektiği öğretiliyorsa artık kafaları bir mizah karakterini algılayamaz hale gelmelerine, altmetni ararken ideoloji ve itham üzerinden okuyarak çıldırmalarına sebep oluyor. sonunda da saçmalayıveriyorlar. hocaları da uyarıyorum ve kafaları bulandırdıkları için çevreme de sık sık söylüyorum dinlemeyin onları diye, ama onların da kafaları çok sabitleştiğinden başka türlü bir okumanın mümkünatını akılları almıyor. metni didik didik ede ede sonunda çirkin bir kevgire çevirdikleri yapıtların hazzını rezil ediyorlar. kendilerince ufacık bir alternatif okuma bulduklarında çok matah bir şeye ulaştıklarını sanıyorlar. sikicem ama sikemiyorum çünkü örnek olmaya çalışıyorum, unicef'le ortak proje yapıyoruz şimdi.

    bana kalırsa kasap hegel'in hasbelkader bir felsefe kürsüsüne sahip olmasının hatta sürüklenmesinin hikâyesi modern türk edebiyatı'ndaki en komik anlardan biri olabilir. bunu nazizm, itham vs. üzerinden okumak sizi sadece sıkıcı birer robota dönüştürür. metin de bi boka benzemez zaten andan itibaren.

    "yola çıkmadan önce de bir kitapçı dükkanından kant'ın "kritik der reinen vernnunft" adlı eserini gördü ve hemen satın aldı. bütün yol boyunca da ne arabasının sarsıntısına ne de manzaranın güzelliğine aldırmadı, durmadan bu kitabı okudu. göttingen'e vardığında felsefeden vazgeçmek üzereydi. fakat, hegel'i hararetle karşılayan heinemann onu kısa zamanda teselli etti; sonra da üniversitedeki dostlarıyla tanıştırdıi bazı dersleri dinletti ve profesör hirsch'in on iki ciltlik "felsefeye giriş" eserine başlattı."

    buradaki geyikleri teker teker açıklayıp mizahın esprisini bozmanın - yani fransızca'daki "esprit" ruh demek olduğu göz önünde bulundurulursa - mizahın ruhunu sikmenin bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. diyeceklerim bu kadar.
  • en sevdiğim felsefeci.
hesabın var mı? giriş yap