• yiyin efendiler yiyin, bu içaçıcı sofra sizin;
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    toplam 12 kıtadan oluşan bir tevfik fikret şiiridir. fikret, bu şiirini haziran 1912'de yazmıştır ve hala güncelliğini korumaktadır*.
  • cemil meriç, üstadın bu şiirinin de victor hugo'dan araklama olduğunu söyler.

    han-ı yağma

    bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
    huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
    bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
    fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
    yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
    bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
    bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
    haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
    bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
    bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
    gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.
    bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
    sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
    vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
    bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
    hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
    yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
    bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
    atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

    yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
  • cemil meriç aynen şunu söyler: ''... victo hugo'nun 'joyeuse vie' isimli şiirinden ilham alınarak yazılmıştır. mukayese için ilk kıt'anın tercümesini takdim ediyoruz.

    'ha gayret yağmacılar, salaklar, sayın baylar,
    hazların etrafına çöreklenin, şölen var...
    koşun yeriniz hazır,
    baylar, hayat kısadır, yiyin, için eğlenin
    sizlersiniz sahibi bu talihsiz ülkenin
    bu millet malınızdır...''
  • "birinci cihan harbi sırasında, tevfik fikret bu şiiri yazmıştı. cemal paşa bu şiiri okumuş ve çok öfkelenmişti. bir akşam, sofrada dedi ki:
    -bu manzume bize karşı iftiradır. ben, tevfik fikret'e sormak isterdim: efendi! söyle! ben neyi yağma etmişim ve yağma ediyorum?"

    ali fuad erden
    suriye hatıraları
  • cem karaca tarafından yiyin efendiler adıyla bestelenmiştir. sert ve güzel bir eser olmuştur.
  • son 100 yılın seçilen en güncel şiiri tevfik fikret'in "han-ı yağma", yani "yağma sofrası"
    öyle bir şiir ki hangi döneme uygularsan uygula, yanılma payı hemen hemen hiç yok!

    bu şiiri bugüne, konuşulan dile uyarlayan çok oldu; "türk dili dergisi"nin son sayısında da sait maden denemiş, çok da iyi olmuş, cuk diye yerine oturmuş:

    "bu memleket, efendiler, satılmak üzre tam hazır;
    huzurunuzda titreyen şu milletin sapır sapır,
    şu ıstıraplı milletin -ki ölmede ağır ağır-
    bütün hayatıdır, satın çekinmeden şakır şakır.

    satın efendiler satın, bütün bu memleket sizin,
    haraç mezat satın hemen, gerekmiyor izin mizin.

    evet bütün sizin ne varsa ortalıkta, vay ki vay:
    hasep, nesep, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray,
    bütün sizin efendiler, bu gök, deniz, bu yıldız, ay,
    bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay.

    bu milletin malı deniz, yemezseniz domuzsunuz
    kalın bir ense, şiş göbek, ne muhteşem olursunuz!

    büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar,
    tıkınmanın övüncü var, iç etmenin kıvancı var;
    bu memleket, bu sofra hep sizinle etti iftihar;
    sizin bütün tekel mekel, sizin bütün dolar molar.

    satın efendiler satın, vatan ilelebet sizin
    apar topar satın hemen, gerekmiyor izin mizin.

    verir zavallı memleket, verir bütün hayâlini,
    vücûdunu, hayâtını, ümidini, ayalini,
    zeminini, semâsını, cenubunu, şimalini;
    hemen satın, düşünmeyin haramını, helâlini.

    bu milletin malı deniz, yemezseniz domuzsunuz
    kalın bir ense, şiş göbek, ne muhteşem olursunuz!

    bu hortumun gelir sonu, kapıştırın gider ayak,
    yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak,
    bugün söğüşlemek kolay, hazır bütün köşe bucak,
    alıp satın, çalıp satın avuç avuç, bucak bucak!

    satın efendiler satın, bütün bu memleket sizin,
    haraç mezat satın hemen, gerekmiyor izin mizin
  • herkese açık olan sofra, fakirlere verilen yemek.
  • geçen yüzyılın başında yazmıştı ilk ziya gökalp potlaç'a benziyor bu diye. elindeki yegane ipucu da dede korkut'taki hikayelerdi, özellikle de salur kazan'ın yağmalattığı çadırıydı. sonra pek devamı getirilmedi. halbuki 16. yüzyıldan 18. yüzyıla değin osmanlı sarayı'nda sembolik düzeyde de olsa bu geleneğin devam ettirildiğini hem yazılı hem görsel kaynaklardan biliyoruz. başka isimlerle anıldığı da merbuttur, örneğin çanak yağması, yağmalı toy ya da bezm-i yağma gibi.
    mesela levni'nin 1720 tarihli surname-i vehbi'sindeki şu minyatüründe, yağma için hazırlanan ve pilavla zerdeden mürekkep çanaklar görülür: http://static.newworldencyclopedia.org/…ame_22b.jpg
    hakeza 1582 tarihli şehzade mehmed'in sünnet düğünü için düzenlenen müthiş renkli festivali resmeden nakkaş osman'ın surname-i hümayun'unda benzer bir kare bulmak mümkündür [mamafih internette henüz resmini bulamadım, ama nurhan atasoy bu harikulade eseri yayımladı zamanında]
    aynı festivale katılmış mustafa ali de "cami’u’l-buhûr der mecâlis-i sûr" isimli bir surname kaleme almış, llgili yağma düzeneğinden şöyle bahsetmiştir:
    "her haftada padişah-ı mesrur, eylerdi avama zayf-ı meşkur
    yani nice bin çanak nefayis, her birisi revnak-ı mecalis
    bir bir dizilürdi kasr önünde, tertibile şah-ı asr önünde
    vakta ki üşüp levend ü kallaş, garetde olurdu ceng ü pur haş...
    yağmacuların saçı sakalı, destar ü libas u dest malı
    müstağrak olurdu bala yağa, her seblet ü riş dönüp şegala...
    her haftada böyle kar-ı şirin, nadide vü naşenide ayin
    seyritdi kimin bu seyr – garet, bu veçhile na çeşide nimet
    oldu kimine bu bezm-i yağma, nimet revişinde turfe derya
    bundan garaz inidam-ı gamdur, hem def-i kasavet ü elemdir" [kitap ali öztürk tarafından hazırlanıp ttk tarafından basılmıştır1996'da, piyasada bulunabileceğini tahmin ediyorum]

    üstad, her hafta yapılır, böylece gam-kasavet dağıtılırdı demiş, doğrudur bize laf düşmez. ama düzeneğin oluşturulması ve ardındaki sembolik anlam, osmanlı imparatorluğu'nun nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından baya anlamlı aslında. 14.-15.yüzyıllarda da evlilik merasimleri, hediye alış-verişi, hibeler, hatta muhtemelen dede korkut'ta anlatıldığı şekliyle beyler arasında yağmalanan çadırlara benzer vakalar oluyordu; ama eşitler arasında birinci [primus inter pares] osmanli beyinin yoldaşları, yandaşları şeklinde üleştirmeci, orta asya tipi türk-mogol siyasi kültüründen izler taşıyan bir mahiyetteydi. halbuki 16. yüzyılla beraber, sultan, bendelerine yağmalanacak düzen hazırlatan, "bakın, sizi burada it gibi yemeğin peşinde koşturup showbizden örnekler sunuyorsam, bütün bunların düzenleyicisi ve hakiminin ben olduğumu iyi bilip göresiniz diyedir" diyen bir figüre dönüştü. 18. yüzyıldan sonra bu sembolizm düzeyinden de izlerin kalmayıp ritüelin kaybolması yine benzer siyasi dönüşümleri ima ediyor. ama henüz adam gibi şu meseleye pek el atan olmadığından bundan sonra ne söylersem afaki olacaktır.
  • "unutmayın ki ne abdülhamit'in ne ittihatçıların üstüne gitmediği tevfik fikret, fikret'in kim olduğunu bilmiyen bir cumhuriyet savcısı tarafından izmir'de kovuşturmaya uğradı. ve fikret 1957'de izmir'de bir mizah dergisinde tekrar yayınlanan "han-ı yağma" şiirinden ötürü savcılığa çağrıldı. fikret'in 1915'te ölmüş bir büyük türk ozanı olduğunu cumhuriyet demokrasisinin savcısı, ancak o zaman öğrendi"

    çetin altan - marksist açıdan bugünkü durum (30 eylül 1974)
  • mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün (. _ ._ / . _ . _ / . _ . _ / ._ . _) kalıbı kullanılarak yazılmıştır. sadece üçüncü bendin ikinci mısraı, yani:

    "haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray"

    bu kalıba uymamaktadır. mısraın sonuna ilk hecesi kısa, ikinci hecesi uzun iki heceli bir sözcük ilave edilmelidir (". . . saray, maray" gibi).
hesabın var mı? giriş yap